ZURNACI KÖR GAFUR: Doğum tarihi, tahmini:1920-Ölüm:05-01-1992
Babası, Ağır Bakım Tamir Fabrikasında işçi olarak çalışan aynı zamanda Bar ekibine zurna çalan Sedat Alpağuzdur. Namı değer Sedat Çavuş. Sedat Çavuş dönemin önde gelen zurnacılarındandır. Gafurda daha çocuk yaşta olmasına rağmen, babasıyla birlikte zaman zaman düğünlere katılmakta ve davulcu olarak babasına eşlik etmektedir.
Babası Sedat çavuş aniden vefat edince, ailesi geçim darlığına düşmesin diye babasından boşalan yere, Gafur Alpağuzu işe alırlar. Demir doğrama atölyesinde işçi olarak çalışmaya başlar. Akşam mesaiden sonra da iş ocağı bünyesinde kurulan Erzurum Gücü Spor Kulübünde Bar çalışmalarına zurnacı olarak eşlik eder.
Bir gün atölyede kaynak yaparken fırlayan kıymık gözüne denk gelince bir gözünü kaybeder. Onun için kendisine Kor Gafur demeye başlarlar.
Ben onu, Halk Eğitimi Merkezinde davulcu Recep emmi ile Bar ekibine zurna çalarken tanıdım. Recep emmi o kadar sert ve ciddiydi ki korkumuzdan Bir tane daha çalar mısın diyemezdik. Gafur Efendi ise tam tersi, sevecen, hoş sohbet, güler yüzlü idi. Lügatinde yok kelimesi olmayan biri. Ona herkes Gafur Efendi derdi. Diğer müzisyenlere Recep emmi, Ağa dede, Kara ibo, Davulcu Vehbi, Zurnacı Kadir, denilirken o Gafur Efendiydi. Bu efendi lakabı kendisine çok ama çok yakışıyordu. Ona zurnacı diyenlere çok kızardı. Ben Müziksiyenim (müzisyen) derdi. Gençliğimizde onun namelerini pek beğenmezdik ama büyüklerimizle sohbetlerimizde bize şöyle derlerdi. Evet, ezgileri pek kulağa hoş gelmiyor ama, dikkat edin Erzurum ses karakterini yakalamıştır ve barcıyı çok rahat oynatır. Diğer bir avantajı da, barların hepsini figür figür çok iyi biliyor olması.
İri yarı, kocaman, geniş omuzluydu. Ceketleri, paltoları(sakoları) o kocaman cüssesi üzerinde hep daha büyükçe, hep daha dökümlü dururdu. Yakışıp yakışmadığına dikkat etmeyi pek bilmezdi. O, renkli, dallı-güllü kravatlarını açıp bağlamayı bilmediğinden bağlantı yerleri hep yıpranırdı. Çünkü göreve geldiğinde mutlaka kravatlı ve sinek- kaydı traşlı olurdu. Duble paça pantolonları o kocaman ayakkabılarının üzerine tam düşmez, biraz havada kalırdı. Ceketinin veya sakosunun (sako diyorum çünkü o kalın ve ağır paltoyu taşımak bile herkesin harcı değildi.) iç ceplerinde zurnası ve zurna tabakası mutlaka vardı.
Şu an bu yazıyı yazarken Gafur Efendi gözümde işte böyle canlandı. Dahası da var. Emekli olabilmesi için bayağı çaba harcadığımı hatırlıyorum. Sonunda malulen emekli edebilmeyi başarmıştım.
Emekli olduktan bir yıl kadar sonra, Mahallebaşındaki davulcuların oturduğu kahveye yolum düşmüştü. Sarıldı bana, çay ısmarladı. Sohbet ettik. Bir camide ara-sıra müezzinlik yapıyormuş. Hayranlıkla yüzüne bakıyordum. Sakal bırakmış, bembeyaz bakımlı bir sakal. Sakal insana bu kadar mı yakışır? Tenide beyazlamış, sakalıyla uyum içinde. Pir-ü fani bir dede. Hani Ne kadar nurlu bir insan derler ya işte öyle.
Onu bütün Erzurum tanır ve severdi. Büyük küçük herkesle arkadaştı. Kimsenin kalbini asla kırmazdı. Gece yarılarında bile evden, yatağından kaldırıp eğlenceye götürürlerdi. Ücret konusuna itiraz ettiğini hiç duymadım. Kendisine çok şaka yaparlardı. Buna rağmen kimsenin kalbini kırmazdı. Şakaya onun kadar dayanabilen bir insan yoktur herhalde.
Şimdi Gafur efendiye yapılan şakalardan bazılarını sizlerle paylaşmak istiyorum.
ZURNACILARIN PİRİ KİM?
Zurnacı Gafur efendiye yaşıtları, arkadaşları şaka yollu şöyle takılırlardı. Ne olacak, sizin piriniz belli.(zurnacıların piri) Sizin piriniz Firavun değil mi? diye. Oda hayır bizim pirimiz, sur düdüğünü çalan İsrafil melektir. derdi.
Bende bir gün Gafur efendiye bunlar ne demek istiyorlar diye sormuştum. Bana şöyle bir hikâye anlatmıştı.
Vaktin zamanın birinde Mısırda bir firavun varmış. Bir gün bu firavunun iç kulağına bir sinek kaçmış. Sinek canlandıkça kulağında müthiş ağrılar oluşuyormuş. Bu ağrılara dayanamaz kafasını yerden yere vururmuş. Yine böyle bir günde bir zurnacı getirmişler. Zurnacı firavunun kulağına ezgiler çalınca firavunun ağrısı kesilmiş. Ondan sonra firavunun kendisi de zurna çalmayı öğrendiği gibi, adeta bir zurnacı ordusu yetişmiş. Bu olay kuşaktan kuşağa yayılarak, günümüze kadar gelmiş. Onun için zurnacıların piri firavundur diyorlar. Demişti.
MALAZGİRTE GİDİŞ.
Halk Eğitimi Merkezi Bar ekibi, Malazgirt törenlerine katılmak üzere eski model bir minibüs ile yola çıkar.Oyuncular şoförle anlaşarak kestirme yol diye toprak bir yola saparlar. Küçük bir çaydan geçerken minibüs aniden stop eder. Ön tampona bağladıkları urganı Gafur efendiye verirler. Sen önden çek, bizde arkadan ittirelim, şu tepeye varınca vurdururuz çalışır derler. (Gafur efendinin güçlü-kuvvetli zamanı). Oda bütün kuvvetiyle minibüsü çekmeye başlar. En az 30-40 metre tepeye doğru çeker. Kan-ter içinde bir ara geriye dönüp minibüse bakar ki, ne görsün? Herkes çimenlerin üzerine oturmuş kahkahalarla gülüyor. Meğer koca minibüsü Gafur Efendi tek başına çekmiş.
KAYSI FESTİVALİ
Malatyaya gidince yorgunluk atmak üzere hamama giderler. Soyunma kabininde, gizlice kilotlunun arasına yumurta akına bulanmış acı biberleri sürerler.
Hamamdan çıkınca Gafur Efendi o acı biber sürülmüş kilotlunu giyer. Gözleri de iyi görmediğinden giydiğine pek dikkat etmez.
Hamamdan dışarı çıkıp, Temmuz sıcağında (3temmuz)Malatya sokaklarında yürüyüşe başlayınca, apış aralarından yanmaya başlar. Yürürken yaşıtı, arkadaşı, sırdaşı Lütfü Aladağın koluna girer. Durumunu anlatıp yardım istemeyi düşünmektedir. Lütfü Aladağ durumu bildiğinden Gafur Efendiyle dalga geçer. Gafur yoksa sen cinsiyet mi değiştirdin, ne sağa sola kıvırttırıyorsun der. Oda Yok çavuş vallahi yanıyorum, ne olursun beni doktora götür, çok fenayım der. Gafur Efendiden başka herkes durumu bilmekte, göz ucuyla Gafur Efendiyi takip etmektedir. Çavuş Lütfü durumuna acır, alel acele çarşıdan iç çamaşırı alarak bir tuvalete götürür, kilotlunu değiştirip, bol su ile yıkanmasını söyler. Gafur Efendi tuvaletten çıkınca durmadan Çavuşa dua etmektedir.
Erzurum Lisesine müdür Necip Çadırcı döneminde bir hizmetli almışlar. Zurna çalmasını da bildiğinden bar ekibine de zurna çalsın diye. (Secaattin Tatlısu) güya iyi zurna çalıyor, Allah hak getire ne çalması. O sıralar bir program için halkevi ekibini Malazgirte çağırıyorlar. Zurnacı diye de bu Secaattini götürüyorlar. Malazgirtte Gafur efendi, Gel bir prova alalım diyor. Secaattin, başlıyor çalmaya. Çaldığında bar adına hiçbir şey yok. Gafur Efendi duruma sinirlenip bağırınca, Ağabegi ben zurnaci degilem, davulçiyem diyor. Zannediyor ki Gafur Efendi zurna çalamaz... Bunun üzerine Gafur Efendi hemen zurnayı elinden alarak davulu Secaattinin boynuna asıyor: -Hadi çal bakalım! diyor... Bakıyor ki Seconun davulculuğu daha da berbat... Bunun üzerine başlıyor Secaattini tokatlamaya; yer misin, yemez misin! -Ulan... Bir şey bilmezsin ne diye geldin? diyerek dövüyormuş. Secaattini, Gafur Efendinin elinden ekipte oynayan gençler güçlükle alıyorlar. Akşam gösteri sırasında şu anons yapılıyor: -Davulcumuz hastalandığı için onun yerine Muhlis Gedikli hocamız davul çalacak hepinizden özür dileriz?
Aslında anlatılacak o kadar olay var ki
O zurna veya klarnet çalarken karşısında limon yenmesine hiç tahammül edemezdi. Bunu bilenler çaktırmadan karşısına geçer, limon emerlerdi. Ağzı sulanır, zurnasından adeta şırıl-şırıl su akardı. Görmemek için başını çevirse de tekrar tekrar limona dönerdi. Bu durum onun tikiydi. Özellikle kısır gecelerinde ona ıstırap çektirmekten zevk alanlar vardı.
Allah rahmet eylesin mekânı cennet olsun.
Bir kenarda bulunsun, ola ki lazım olurlar. Aşağıda fotoğrafları bulunan bu müzisyenler, Erzurumda bir döneme damga vurmuş müzisyenler.
Ağa Dede Keskin Kemal Ürper
Ekrem Kotangil (Kepçe Kulak Ekrem) Gafur Alpağuz
Cazim Demir İlhami Uslu
Zurnacı Kadir Özalpoğlu Davulcu İlhami Uslu Zurnacı Gafur Alpağuz
Davulcu Vehpi Üçdemir Zurnacı Secaattin Tatlısu
Davulcu Hamza Çevik Zurnacı İlhami Ensaroğlu
Davulcu Serkan İçoğlu Zurnacı Şuayip Yördem
Turan Akdağ Taner Şancı
Davulcu
Sedat Binici -Zurnacı Canip Tikici Muharrem Sezer ve Taner Şancı ile.(Ustalar
ve çıraklar Canip Ustanın Tophane iş merkezindeki küçücük terzihanesinde.)