Avrupa'dan
en az iki yüz yıl sonra matbaayla tanışınca, doğal olarak basın
hayatımız da kısa metrajlı film gibidir. Buna rağmen, o kısa metrajlı
filme o kadar büyük hikâyeler sığdırmayı başardık.
Namık Kemal, Şinasi, Ziya Paşa, Ziya Gökalp, Mehmet Emin Yurdakul ve Mehmet Akif bunlardan sadece bir kaçıdır.
Tanzimat'la
(1839-1876) birlikte, son derece zengin bir düşünce iklimine kavuşan
basın dünyamız, Abdülhamit'in İsdiptadı sırasında bile pes etmemiş,
gizli yollarla da olsa, "garplılaşma yolu"nda farklı renkleri korumayı
başarmıştı.
Gazetecilik, her devirde ve her coğrafyada "sıkıntılı
meslek"lerin başında gelmiştir. İleri demokrasilerde dahi muhalif
olmak, en masum şekliyle iktidarın "kaş çatması" anlamına gelir.
Demokrasiden ve hukuktan nasibini almamış ülkelerde gazeteci demek ise,
cephede çarpışan bir asker gibi, kelle koltukta dolaşan kimsedir.
Bu yüzdendir ki, suikasta uğrayan kişiler arasında gazeteciler başı çekmekte...
İşte bizim yakın tarihimiz:
Abdi İpekçi, Çetin Emeç, Uğur Mumcu, Taner Kışlalı ve daha niceleri...
Ya birilerinin tekerine çomak soktukları, ya da savundukları düşünce yüzünden katledildiler...
Darbe
dönemlerinde matbaalar basıldı, muhalif gazetelerin yayınları süresiz
durduruldu, egemenleri kutsamayan gazeteciler hapishanelere tıkıldılar.
Buna rağmen, kellesi koltuğunda olan gazeteci ne duruşunu bozdu, ne de inandıkları doğruları haykırmaktan vazgeçti.
Gün geldi belki yazı yazamadı, gün geldi aç kaldı, ama asla devraldığı o onurlu bayrağı yere düşürmedi.
Basın dünyası, dün olduğu gibi bugün de ciddi sorunlarla mücadele ediyor.
Küresel
sermaye ve egemen odaklar, iktidarları denetimleri altında tutmaya
çalışırken öncelikli olarak kullandıkları araç medyadır. Çünkü artık
dünün "basın"ı, bugünün "medya"sı öyle hızlı, öyle etkili ve öyle
kuşatıcı bir silah ki, kim tetiği elinde tutuyorsa, onun borusu ötüyor.
İktidarların, "yandaş medya" oluşturmak istemeleri bu yüzdendir.
Gazetecilik hiç bir yerde kolay bir iş değildir fakat taşrada büsbütün zordur.
Suya
sabuna dokunmazsanız eğer ve de böyle yaptığınız için kimsenin sizi
ciddiye almamasından rahatsızlık duymazsanız, bir sorun yok! Hatta,
"Pavlov'un köpeği" muamelesi de görürsünüz.
"Hayır, ben bu mesleğin hakkını vererek yapmak istiyorum" diyorsanız, pek çok sıkıntıyı peşinen göğüslemeye hazır olmalısınız.
Doğru
söylemek gerekirse Erzurum bu anlamda, diğer taşra şehirlerine oranla
son derece şanslı bir noktadadır. Çünkü Erzurum'da 1876 yılında
başlayıp, fasılasız günümüze kadar ulaşan bir basın arka planı ve artık
yerleşmiş bir basın geleneği var.
İstanbul'daki meslektaşlarımız kadar rahat değilsek bile, en azından açık bir tehdit ve tehlike altında da değiliz.
Palandöken, bu tezimizin en somut örneğidir.
Bugün
20. yaşına basan Palandöken, Erzurum halkının yıllar içinde verdiği o
unvanla, "yazılamayanları yazan gazete" olmayı başardıysa; bunda en
güçlü etken, halkın sahiplenmesi, duyarlılığı, gazetenin cesareti ve
yöneticilerin tutumlarıdır.
19 yıl boyunca, her defasında ilk gün
ki heyecanla karşınıza çıktık, her sayımızda sizlere bu şehre dair
fotoğraf çektik. Tabii ki, yorumlarımızda, makalelerimizde itiraz da
ettik, yanlışın karşısında safımızı doğrudan yana belirledik.
Devletlerin
hayatında on yılın yirmi yılın belki çok anlamı yok ama tıpkı insanlar
gibi müesseselerin hayatlarında bu süreler çok önemlidir.
Palandöken,geride bıraktığı 19 yıla o kadar çok iş sığdırdı ki, geri dönüp
baktığımızda o sayfaların her biri, sanki boynumuza halk tarafından
asılmış birer altın madalya gibi parlıyor.
Gün gelmiş üzüntümüzü içimize atmışız, gün de gelmiş sevincimizi sizlerle paylaşmışız.
Bu şehrin son 19 yılında bir Palandöken gerçeği var.
Yüz
yıl sonra birileri bugünleri yazdığında, Palandöken'in sayfalarına
bakacak ve orada bizlerin tanıklığını görecek ve tarihe düştüğümüz
notları bulacak.
Palandöken bugün 20 yaşında...
Bize kalsa hala dünkü gibi...
Yani ilk sayıda yaşadığımız heyecanımızdan hiçbir şey kaybetmiş değiliz.
İyi ki bize destek verdiniz ve de veriyorsunuz, iyi ki bu şehrin bir Palandöken'i var.
En başından buyana emeği geçen herkese canı gönülden teşekkür ediyoruz.
Sizler olmasaydınız Palandöken olmayacaktı.