Gözlerinizi yumun ve bir an için hayal edin… Evinizin telefonu çalıyor. "Alo" diyorsunuz. Karşınızdaki Güneydoğu`da vatani görevini yapmakta olan oğlunuz. Yüreğiniz ağzınıza geliyor. Titrek bir sesle cevap veriyorsunuz:
-Buyurun!
Ahizenin öteki ucundaki ses sizi rahatlatıyor. "Baba" diyor. "Ben Yunus, iyiyim bir sorun yok."Rahatlıyorsunuz, ağzınıza gelen yüreğiniz yeniden yerine dönüyor.
Yunus konuşmaya devam ediyor:
"Babacığım senden istediğim botlarımı gönderdin, çok teşekkür ediyorum. En azından ayaklarım çıplak kalmadı. Gelin isterseniz tam bu noktada uzunca bir parantez açalım ve içimizden geçenleri tek tek sıralayalım.
Çocuğunuz Çukurca`da veya Cumhurbaşkanı Abdullah Gül`ün iade-i itibar ettiği ismiyle Norşin`de!
Bir sabah evinizin telefonu çalıyor ve karşınızda oğlunuz...
"Babacığım" diyor. "Ayaklarımdaki botlar darmadağın oldu, burada bana yeni bot vermiyorlar. Ne olursun bana 41 numara bot yolla."
Mali durumunuz ne olursa olsun, (burada da bir parantez açalım; maddi durumun ne olursa olsun cümlesi asla yerli yerinde bir cümle değildir. Zira maddi durumu iyi olan insanların çocukları asla ve kat`a Güneydoğu`da hem de cephede askerlik yapmazlar. Bu tarihi tecrübeyle sabittir ve kim ki aksini savunmaya kalkarsa katmerli yalan söylüyor demektir. Şayet Yunus zengin veya siyaseten nüfuzlu bir ailenin çocuğu olsaydı asla Güneydoğu`da olmazdı ve bugün şehit düşmemiş olurdu. Dün Gazete Güncel`de Mehmet Emin sormuştu, bugün de aynı soruyu biz soruyoruz: Ölüm hep fakirlere mi düşüyor? İster kabul edin ister isyan fark etmez ama gerçek bu...…İzleyin görün. Şu 24 şehidin cenazesi de hep yoksul ailelerin kapısına gidecek. Erzurum bunun en yakın tanığıdır.)
Baba yüreği dayanmıyor ve biricik oğluna istediği botu satın alıp gönderiyor.
Birkaç gün sonra baba Hasan Yılmaz`ın telefonu yeniden çalıyor. Hasan Bey büyük bir telaşla "efendim" diyor. Neyse ki bu sefer de oğlunun sesini duyuyor. Rahatlıyor, derin bir nefes alıyor. Oğlu hayatta ve kendisiyle konuşuyor.
Asker Yunus, babasına rica ediyor:
"Babacığım biliyorum durumun çok iyi değil ama çaresizim. Bana gönderdiğin botların aynısından arkadaşım için de lazım. Çünkü onun bot alıp gönderecek bir ailesi bile yok. Babacığım rica ediyorum senden o botların aynısından bir çift daha gönderebilir misin?"
Hadi siz bir baba olarak söyleyin. Oğlunuzdan böyle bir rica gelse hanginiz "hayır" diyebilirsiniz?
İster paranız olsun, ister beş parasız olun...
Hasan Bey de olması gerekeni yapıyor ve cephede mücadele veren oğluna; "Elbette yavrum, arkadaşın için de bir çift bot alıp hemen yollayacağım" diyor.
Ertesi gün Hasan Bey, oğlunun ricasını yerine getirmek için evden çıkmaya hazırlanırken, kapının zili çalıyor. Küçük kız kapıyı açtığında öylece donup kalıyor. Karşısında iki subay beton sütun gibi duruyor.
Küçük kız, korkudan bağırıyor:
"Baba koş, iki subay gelmiş"
Hasan Bey`in dizlerindeki fer kesiliyor, nefesindeki soluk tükeniyor.
Güç bela kendisini kapının önüne attığında o iki subay şunu söylüyor:
"Oğlunuz Yunus şehit oldu"
Bu kadar...
Evet bu kadar basit...
"Oğlunuz şehit oldu"
Tıpkı daha önce aynı kirli savaşta şehit olan binlerce Mehmetçik gibi...…
Oysa Hasan Bey, ayaklarında bot olmayan o asker için alışverişe gidecekti...…
Dün Türkiye`nin 25 şehidi vardı ama hiç birinin cenazesi zenginlere mahsus musalla taşlarından kalkmadı.
Şehitlerin hepsi, ama hepsi de ekmeğe muhtaç ailelerin çocuklarıydı.
Kim ki buna "kader" derse, Allah`a bühtan ediyor demektir.
Çünkü Allah adildir, kadirdir, kerimdir, rahimdir...
Hemşerimiz şair Refik Durbaş şöyle diyor:
"Usta ölmek hep bize mi düşüyor?"
Evet aslanım ölmek senin işin, gemilerde yaşamak onların...
Sakaryalı şehit Jandarma Çavuş Birol Elmas`ın evinde elektrik yokmuş meğerse...…
Şehit düşmeseydi eğer kim bilir kaç ay daha karanlığa mahkum olacaktı ailesi...…
Neyse ki Birol şehit düştü de ailesi cereyana kavuştu!
Bu trajedinin özeti şudur:
Birol şehit olsun ki, ailesi elektriğe kavuşsun!
Yani bedel ödeyeceksiniz...
Bilmiyorum elektrik kurumu şimdi alacağını tahsil etmenin o müthiş sevincini yaşıyor mudur yaşamıyor mudur ama, merak etmesin Birol canıyla o bedeli ödedi!
Birol, Güneydoğu`da tıpkı diğer kardeşleri gibi şehit düştü.
Sizi ilgilendirir mi bilmem fakat söylemek zorundayım:
Birol, yani şehit düşen o yiğit, askere gitmeden evvel eline av tüfeği bile almamış bir çocuktu.
Sarıkamış`ta düşmanla savaşamadan donarak ölen askerlerimiz için dönemin genel kurmay başkanı Enver Paşa`ya, "Niçin bu askerlerimiz öldü?" diye sorulduğunda aynen şöyle demişti:
"Nasılsa günün birinde ölmeyecekler miydi?"
Bugün de aynı anlayış ne yazık ki geçerli...
"İyi ki öldüler" diyen yok ama, şehit olanların arkasından "ağıt yakmayın, ağlamayın" diyen dev adamlarımız mevcut.
Enver Paşa`dan farkları yok yani...
Sonuç olarak; Sakaryalı şehit Birol`un 2 bin liralık elektrik borcu olduğunu ancak O`nun şehit düştüğü zaman öğrenmiş olduk. Şayet Birol şehit olmasaydı ailesi kim bilir daha kaç ay karanlığa mahkum olacaktı.
Ve o gün Hasan Bey`in kapısına asker dayanmamış olsaydı, çarşıya çıkıp oğlunun ricası üzerine o tanımadığı asker için de bot alacaktı.
Ama felek buna izin vermedi. Baba Hasan Yılmaz o akşam kara haberi almıştı ve zaten dünyası zifiri karanlığa gömülmüştü...
Tekrar başa dönerek sormak istiyorum: Sizin oğlunuz olsaydı ne yapardınız?
(Bu soruyu evladı olanlar için ve tuzu kuru olmayanlar için soruyorum)
Boğaz`da yalıda oturup İskoç viskisi yudumlayıp, Küba purosu içenlere zaten sormuyorum...
Size sorduğum şudur:
O 25 askerin içinde sizin bir yakınınız olsaydı ne yapardınız?
Vaziyet şudur:
Oğlunuz şehit olsun yeter ki; elektrik borcu da bizden bot parası da...
Gerekirse köyünüzün yollarına mucur da dökeriz...
Yeter ki siz şehit olun...
Tam da dediğiniz gibi oldu; şehit olduk tek tek, hem de kahpe bir tuzak içinde...…
Ben de size bir şey sormak istiyorum. Yani siz şehitlerin üzerinden parsa toplayan adamlar. Söyleyin bana, biz şehit olurken siz yaşadığınızı mı zannediyorsunuz?
Avucunuzu yalarsınız.
Sizin ölümünüz, bizim şehit düşmemizden evvel olmuştu da siz bunu bilememiştiniz.
Kendinizi avutmayın.
Siz aslında yaşamıyorsunuz...