Neyse ki Maya’ların “kıyamet senaryosu” palavra çıktı, yoksa bu yeni yıl yazını yazamayacaktık!
İşin şakası bir yana; aslında tadını kaçırmamak kaydıyla bu türden geyikler de gerekli…
Çünkü öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, hemen her şey insanı un ufak etmeye yetiyor da artıyor bile…
Şu yeryüzünde hangi coğrafyada şöyle esaslı huzur, mutluluk, refah ve sağlık var?
Kendilerini bir şekilde sözde medeni dünyadan saklamış, vahşi ormanlarda yaşayan ilkel kabileler dahi rahat bırakılmıyor.
İşte fotoğraf ortada:
Dünyanın
büyük bir bölümü iktisadi krizle boğuşuyor; geri kalanı da ya kan
gölüne çevrilmiş durumda ya da derin bir kaosun girdabında…
Malumunuz
Amerika, Irak’a demokrasi getireceğim diyerek girdi ve o günden bugüne
Irak’ın beli doğrulamadı. Ölüp giden yüz binlerce insana ilaveten,
binlerce kadına da tecavüz edildi.
Sonra, Arap Baharı dediler ve koskoca bir coğrafya cehenneme döndü.
Allah aşkınıza, şu Suriye’de olup bitenlere bi bakınız…
Orada “bahar” adına tek bir yaprak kıpırdıyor mu?
Hasılı dünyanın çivisi çıkmış durumda.
Türkiye
de o çivisi çıkmış dünyanın bir parçası olduğuna göre, ne kadar
tedbirli olunursa olunsun, olup biten her şeyden etkileniyor.
Siz zannediyor musunuz ki, PKK gerçekten bir Kürt hareketidir ve gerçekten Kürt halkının haklarını savunmaktadır.
Artık kundaktaki çocuklar da biliyor bunun böyle olmadığını…
O sebeple ha bire başımıza çorap örmeye çalışıyorlar.
PKK, o çoraplardan sadece biri…
Fakat her şeye rağmen zaman su gibi gidiyor.
İşte yeni bir yıla daha girdik.
2012, genel hatlarıyla Erzurum için hiç de fena geçmedi.
Şöyle ki: Bardağın yarısı dolu mu, boş mu nazarıyla bakıldığında, bardağın yarısı dolu diyebiliriz.
Peki Erzurum olması gereken yerde midir diye sorulsa, ne yazık ki ona da “evet olması gereken yerdedir” de diyemeyiz.
Çünkü
Erzurum’un, muadili şehirler -ki bunlar Kayseri, Gaziantep, Konya,
Bursa, Adana’dır- almış başını gitmiş durumda. Hatta vaktiyle Erzurum’la
mukayese dahi edilmeyen, Mersin, Antalya, Eskişehir ve Çorum gibi
şehirler ise bize tur bindirmiş…
Erzurum, seksenli yıllarla
birlikte başlayan irtifa kaybını, şu son beş on yıl içinde frenlemiş
olmasına rağmen, yine de büsbütün durduramadı…
Devletçi ekonomi sendromu yıllar yılı yakamızı bırakmadı, ya da biz kurtulmasını beceremedik.
Bugün geç kalınmış olmasına karşın, Erzurum artık ayağa kalkmış bir şehirdir.
Lakin hemen koşmasını beklemek gerçekçi bir durum değil.
Kaldı ki koşsak bile öteki şehirlere yetişmemiz yine de kolay olmayacaktır.
Hakkını teslim edelim, Erzurum şu on yıllık AK Parti hükümetleri döneminde çok önemli hizmetlerle buluştu.
Şayet seksenli yıllardan itibaren bir hareket olmuş olsaydı, son on yılda da kalkınma tamamlanmış olurdu.
Başkalarının
son otuz yıldan beri sistematik biçimde yaptıklarını, biz yine
hükümetin ittirmesiyle ancak on yıldan beri yapmaya çalışıyoruz.
Unutmayalım ki acımasız bir rekabet var ve bu acımasız rekabet kimsenin gözünün yaşına bakmıyor.
“Ümidi olmayanın imanı da olmaz” demiş büyüklerimiz…
Bu amentüden hareketle, bendeniz Türkiye’nin ve dolayısıyla da Erzurum’un yarınlarına umutla bakıyorum.
2013 yılı, o umutlu yolculuk için belki de en önemli kavşaklardan biri olacak.
Fakat bir şartla…
O da şudur:
Bu
şehrin eşrafı, iş dünyası, sivil toplum temsilcileri, medya mensupları,politikacısı ve yöneticisi şapkasını önüne koyup düşünmeli: Neden biz
gerektiği gibi koşamıyoruz, nerede nasıl bir yanlış yapıyoruz ki, hep
treni kaçıran biz oluyoruz?
Bu soruya cevap bulduğumuz gün -ki ben inanıyorum o soru cevap bulacaktır- koşmamamız için bir sebep kalmayacaktır.
Çünkü hükümet, Erzurum’a dair bugüne kadar asla cimri davranmadı, bilakis pek çok alanda Erzurum’a torpil bile geçildi.
İşte kış turizmi için yapılan yatırımlar ve işte yeni üniversitemiz…
Bütün mesele, herkesin eteğindeki taşı dökerek, ortada payda etrafında buluşmasıdır.
Bu şehirde herkese fazlasıyla yetecek kadar ekmek var. Yeter ki, o ekmeği sofraya getirmeyi başaralım.
Geçmiş takıntılarımızı ve kronikleşen köhne huylarımızı bir kenara atmayı başarabilirsek büyük eşlere imza atabiliriz.
Sayıları az da olsa öyle güzel gelişmeler var.
Misal; Organize Sanayi’de artık yer bulmak mümkün değil.
Tamam; pek çoğu sanayi tesisi değil, tamam; pek çoğunda yüzlerce kişi istihdam edilmiyor ama on yıl öncesiyle asla mukayese edilemeyecek bir düzeye geldiğimizi de kabul edelim…
Şair diyor ki; “İki el bir baş içindir. Elde sen de baş da sendedir”
Erzurum, olması gereken yerde değil, ama en azından olması gereken yerin neresi olduğunu biliyor.
Yani hastalığı teşhis etmiş durumda, sıra tedavide…
Öyle bir gençlik geliyor ki, görün bakın o gençlik babalarının yapamadıklarını yapacak ve bu şehri yeniden inşa edecek.
Ümitliyim, ama hayalci değilim.