Hayır efendim, kulunuz kendini yazar tayfasından sayanlardan değildir!
Bizim kilomuz kaça ki!
Sadece izlenimlerini ve düşündüklerini ve de birazcık da olsa tecrübelerini harmanlayarak; kaleminin düzgün olduğunu sanarak, düzgün olmayanları zaman zaman anarak iki söz söyleyenlerdeniz!
Kendi adıma hakareti hak ettiğim de olmuştur, yanlışımdan çark ettiğim de; ama asla inanmadığı bir şeyi yazanlardan olmadım.
Bazı yazılarımdan dolayı övgü de aldım yergi de; teşekkür de aldım, sövgü de…
Eleştirileri başım üzerine aldım; hakaretleri Türkiye Cumhuriyeti Savcılığı’na yollamak için sabırla ‘sabır dosyama’ taktım.
Bendeniz siyasetin simyasını bildiğimi hiçbir zaman söylemedim; ancak, yaşadığımız toplumun kimyasını sosyolojinin hiç değilse sosundan tatmış biri olarak birkaç tümceyle söylemeye çalıştım.
Mesela.
Yurdum insanlarının birçoğunun ne kadar vurdumduymaz olduğunu ince bir anlatımla söylemek istedim.
Mesela.
Küçük Asya’nın büyük bölümünde ikiyüzlülüğün meziyet sayılmaya başladığını açıkça dedim! (kim aksini söylüyorsa beri gelsin!)
Mesela.
Erzurum’da yerel yönetime olan sitemimiz göz önüne alındığında sevindik; göz ardı edildiğinde sözümüz gözlerine batsın diye bekledik!
Mesela, “su” dedik; “uyu Erzurum uyu,” dedik!..
Elbette hayatın hattatı değiliz, hatamızı da bildik haddimizi de!
Ama yazdığını bilenlerden ve de anlaşılmasını bekleyenlerdenim ben de.
Mesela, bundan önceki yazımda bir ‘62’ sayısı geçti bir de ‘69’…
Belli ki o yazıyı anlamak için bazılarının yetmiş kere okuması gerekiyor. Ondan sonra söylediği sözün kerametine kendi kıymet biçmeli.
Birçok insanın çocuk yerine konulduğunu ve birçok insanın beyninin belinin altında olduğunun sanıldığını söylemek istemişti bu fakir.
Daha açık nasıl diyeyim ki!
Neyse!
Bakın nasıl sahtekârlık yapılır söyleyeyim size!
Yüce Türk Milleti’nin yurdu olan Anadolu’nun doğu yakasında başını düşmana eğmeden yaşayan yiğit Erzurum’lu asla ve asla ikiyüzlülük yapmaz; başkasının namusunu namusu sayarak asla başkasının namusuna bakmaz; başkasının arkasından konuşmaz; bu topraklarda doğan her canının damarında asil bir kan dolaşmaktadır… Belediyelerinde yolsuzluk olmaz; çamlıkta çam keyfi yapılmaz… Erzurumlunun hiç biri tarikat peşinde koşmaz…
Falan filan…
İyi mi böyle!
Sahtekârlık yapmak ne kadar kolay değil mi!
Oysa her güzelin bir çirkin yanı vardır; onu görmek ise o güzeli gerçekten sevmekten geçer! O çirkin tarafı da görür ve o çirkinliğini bilerek seversin.
İşte o zaman gerçek bir sevdalısındır sen!
Erzurum’da Erzurum’u yazmak!
Bazen içinin içinde yaşayıp, bazen de uzağından görerek ve de düşünerek dürüstçe iki kelam eylemek!...
Bu bir kent için de böyledir, memleket için de.
Yazmak budur işte!
Yazar, elbet bir şeyler yazar; ama asıl önemli olan, okur, ne okur!