AK Parti Erzurum Milletvekili Cengiz Yavilioğlu, Ortadoğu'da gelişen olayların analizini yaptı.
Erzurumajans-AK Parti Erzurum Milletvekili Cengiz Yavilioğlu, Ortadoğu'da gelişen
olayların analizini yaptı.
IŞID kaynaklı olayların perde arkasını
irdeleyen Yavilioğlu, "Irak'ta IŞİD kaynaklı sürdürülebilir kaos
ortamının beklenen sonuçlarından birisi, Türkiye'nin ekonomik
gelişmesinin önüne geçmektir." vurgusunu yaptı.
HEDEFLERİ İSTİKRARSIZ BİR TÜRKİYE
Yavilioğlu, Irak ve Suriye'de IŞİD üzerinden yapılan operasyonla R.
Tayyip Erdoğan ve AK Parti iktidarının yönetimden uzaklaştırma
teşebbüslerine devam edildiğini belirterek, " Yani Gezi ve 17-25 Aralık
darbe girişimleri ile elde edilemeyen sonuçlar bu sefer IŞİD ile elde
edilmeye çalışılmaktadır. Zira Orta Doğu'da dengelerin eski haliyle
korunabilmesi için Türkiye'nin 'istikrarsız ve her durumda
yönlendirilebilir' olması gerekmektedir." kaydını düştü.
YAVİLİOĞLU ANALİZİ
Ulusal bir Gazetede yayımlanan makalesinde Dünya ve Türkiye'nin
gündemine oturan "IŞİD Meselesini" Küresel gerçekler ve bölgesel
hesaplar açısından analiz eden AK Parti Erzurum Milletvekili Dr. Cengiz
Yavilioğlu, "Sorunlarını çözmüş bir Türkiye'nin bölgesel her krizi
'fırsata', bölge dışından planlanan ve fırsat olarak düşünülen her krizi
de 'bölge içi barışa' dönüştürebilecek tarihi ve siyasi 'stratejik
derinliği' bulunmaktadır. " dedi.
KÜRESEL GERÇEKLER
Erzurum
Milletvekili Yavilioğlu 'Küresel Gerçekler Ve Bölgesel Hesaplar Arasında
Türkiye Ve IŞİD' başlıklı yazısında şunları kaydetti:
Sorunlarını
çözmüş bir Türkiye'nin bölgesel her krizi 'fırsata', bölge dışından
planlanan ve fırsat olarak düşünülen her krizi de 'bölge içi barışa'
dönüştürebilecek tarihi ve siyasi 'stratejik derinliği' bulunmaktadır.
Bölgede sadece Türkiye 'dışımızda olan içimizde, içimizde olan
dışımızdadır' yasasının muhatabıdır.
BÖLGESEL SORUNLAR VE ANALİZ YAKLAŞIMI
Bölgesel sorunlar ancak global perspektif ve veriler ışığında analiz
edilebilir. Aksi takdirde 'ne ağaçlardan ormanı; ne de ormandan ağaçları
göremeyiz'. Dolayısıyla Irak'ta meydana gelen hadiselerin nedenleri ve
muhtemel sonuçları küresel ölçekte değişen güç eksenleri de dikkate
alındığında daha doğru anlaşılabilir.
IMF'nin ve Dünya Bankası'nın
son 20-25 yıllık ekonomik verilerine göre; Çin, Rusya, Hindistan,
Brezilya ve Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler (GOÜ), ABD, AB Ülkeleri
ve Japonya gibi gelişmiş ülkelerden (GÜ) daha hızlı büyümektedir. GÜ'in
1989 yılında yüzde 4.1 olan ortalama büyüme oranları, 2013'e
gelindiğinde yüzde 1.3'e gerilemiş buna karşın GOÜ'in aynı dönemdeki
ortalama büyüme oranları ise yüzde 3.1'den yüzde 4.7'ye yükselmiştir. Bu
gelişmeye paralel olarak, GOÜ'in Dünya GSMH'sından daha büyük pay
almaya başladıkları gözlenmektedir. Örneğin, GÜ 1989 yılında Dünya
GSMH'sından yüzde 69.3 pay alırken 2013 yılına gelindiğinde bu oran
yüzde 49.6'ya gerilemiş, GOÜ'in aynı yıllardaki ortalama payları ise
yüzde 30.7'den yüzde 50.4'e yükselmiştir. Benzer bir trend de borç
stoklarında görülmektedir. GÜ'in 2002 yılında yüzde 72.4 olan 'borç
stoklarının GSMH'ya oranı', 2013 yılında yüzde 106.3'e yükselirken
GOÜ'in aynı yıllardaki borç stoklarının GSMH'ya oranı ise yüzde 51.5'ten
yüzde 34.5'e gerilemiştir.
Ekonomide global ölçekte meydana gelen
bu değişikliklere paralel olarak, 2006'dan itibaren IMF'deki 'oy
gücünde' GOÜ lehine yaşanan değişikliklerde olduğu gibi, yakın gelecekte
BM başta olmak üzere diğer uluslararası örgütlerde de ağırlıklar, GOÜ
lehine değişecektir. Dolayısıyla kaçınılmaz bir şekilde dünyaya yön
veren, dünya için politika üreten merkezlerde kayma yaşanacaktır.
ORTADOĞU'YA MODEL OLABİLMENİN MALİYETİ
Şu an dünyanın en karışık bölgeleri; başta Ortadoğu olmak üzere Kuzey
Afrika ve bazı Arap Ülkeleri, yani İslam Coğrafyası. Bütün gelişmiş ve
gelişmekte olan ülkelerin olduğu gibi, uluslar arası örgütlerin de
'uluslar arası politikaları' bu sorunlu bölgeler üzerinden
belirginleşiyor. Değişen dünyada gelişmiş ülkeler, Ortadoğu ve K. Afrika
üzerinden tutunmaya çalışıyorlar. ABD başta olmak üzere GÜ'in bu
bölgede çıka(rıla)n problemlerin dışında kalmaları; hem çıkarları ve hem
de azalan ekonomik güçleri itibariyle mümkün değil.
Orta Doğu,
PETROL rezervleri dikkate alınarak Birinci ve İkinci Dünya Savaşları
sonrasında Batılı ülkeler tarafından dizayn edildi. Bölge, büyük ölçüde
BAAS zihniyetini taşıyan diktatörlerle kontrol altına alındı. Kontrolün
devam etmesi amacıyla başlatılan Arap Baharı denemesi, istenmeyen
partilerin iktidara gelme ihtimalini taşıdığı için, bir Arap Sonbaharı
ile bastırıldı. Zira Arap Baharı ile değişecek iktidarlar; Batı'nın
çıkarlarını tehdit edeceği gibi, bölgedeki bazı ülkelerin de hem
çıkarlarını ve hem de iktidarlarını tehdit eder duruma gelecekti. Bu
nedenle Mısır'da darbe yaptırıldı. Suriye ve kısmen de Libya kaosa terk
edildi.
MÜDAHALE GEREKÇELERİ
Bölgeye müdahale etmenin belki de
en önemli gerekçelerinden birisi de Gelişen Ülkeler içerisinde olan ve
2002'den itibaren birçok alanda ciddi gelişmeler gösteren Türkiye. AK
Parti iktidarları ile Türkiye'nin Orta Doğu, Afrika ve Asya'da
gösterdiği başarısı ve artan ağırlığı; Orta Doğu'nun pasif bir komşusu
olmaktan çıkıp bölgenin 'etkin bir ortağı' durumuna gelmesi; Müslüman,
demokrat, istikrarlı, refah seviyesi yüksek, hak ve özgürlükler
kalitesini artırmış görünümüyle bölgede model olacak tek ülke olması,
Batı çıkarlarına pek uymuyor gibi. Zaten 'model olabilme' potansiyeli
nedeniyle Mısır'da darbe yaptırıldı. Türkiye'nin de model ülke olmaktan
çıkarılması gerekti. Gezi Eylemlerinin uluslararası güçler tarafından
desteklenmesinin, 17 ve 25 Aralık Darbe girişimlerine destek
verilmesinin ana gerekçelerinden birisi de budur.
Meseleye bu
şekilde bakıldığında görülmektedir ki, Irak ve Suriye'de IŞİD üzerinden
yapılan operasyonla R. Tayyip Erdoğan ve AK Parti iktidarını yönetimden
uzaklaştırma teşebbüslerine devam edilmektedir. Yani Gezi ve 17-25
Aralık darbe girişimleri ile elde edilemeyen sonuçlar bu sefer IŞİD ile
elde edilmeye çalışılmaktadır. Zira Orta Doğu'da dengelerin eski haliyle
korunabilmesi için Türkiye'nin 'istikrarsız ve her durumda
yönlendirilebilir' olması gerekmektedir.
IŞİD OPERASYONUYLA TÜRKİYE'NİN İSTİKRARI DA HEDEF ALINDI
Bilindiği gibi Türkiye, K. Irak petrolünün piyasalara satılmasında
önemli bir 'hat' durumundadır. Son dönemlerde yapılan görüşmeler
neticesinde, K. Irak petrollerinin Türkiye üzerinden satılmasına ve
petrolden elde edilen gelirlerin de Halk Bankası'nda tutulmasına ve
Kerkük-Ceyhan Boru Hattı ve Yumurtalık tesislerinin kullanılmasına karar
verildi.
ETNİK VE MEZHEP BAZLI ÇATIŞMA KURGUSU
ABD, K. Irak
petrollerinin Irak Bölgesel Hükümeti tarafından satılmasına karşı
çıkıyor. Bunun nedeni petrolden elde edilen paraların daha önceki gibi
ABD bankalarında değil de Halk Bankası'nda tutulmasıdır. AB ise, Ukrayna
probleminden dolayı bu satışı istiyor. Çünkü Rusya'dan başka ülkelerden
petrol alma zorunlulukları ortaya çıktı. Bu yüzden AB için Irak
petrolleri iyi bir alternatif.
K. Irak petrolü Türkiye için 'can
suyu' özelliği taşıyor. Çünkü Türkiye'de 2013 yılında yaklaşık 152
milyar Dolar ihracata karşılık 252 milyar Dolarlık ithalat
gerçekleştirildi. İthalat miktarının 56 milyar Dolarlık kısmını ise
enerji kalemi oluşturdu. Yani Türkiye'nin cari açığının önemli bir kısmı
enerji ithalatından kaynaklanmaktadır. Türkiye 2011 yılından itibaren
Irak'tan yaptığı ham petrol ithalatını artırmış durumda. Rafineri
Lisansı sahiplerinin ham petrol ithalat miktarlarına göre; 2011 yılında
Irak'ın payı toplam ithalat içerisinde yüzde 17 iken, 2013 yılında yüzde
32 düzeyine yükselmiş. Şu an en fazla petrol ithalatı Irak'tan
yapılıyor. Yine ihracat yaptığımız ülkeler içerisinde, yüzde 7.5'lik bir
pay ile en yüksek ikinci ülke Irak. Bu veriler de göstermektedir ki,
Irak'ta IŞİD kaynaklı sürdürülebilir kaos ortamının beklenen
sonuçlarından birisi, Türkiye'nin ekonomik gelişmesinin önüne geçmektir.
Türkiye açısından, IŞİD aracılığıyla hedeflenen önemli bir amaç da
bölgede yaratılacak etnik (Türk-Kürt-Arap) ve mezhebi (Sünni-Şii)
kavgaları derinleştirerek büyütmektir. Bu krizin kimlere yarayacağına
dikkat etmek gerekir. Böyle bir etnik ve mezhebi krizin Türkiye'de bir
karşılığının olması ve sorunun derinleşmesi beklenmektedir. Irak ve
Suriye'de oluşturulan toplumsal (sosyolojik) karşıtlığın Türkiye'ye de
aktarılması için gerekli olan altyapı çalışmalarının Kürt sorunu
açısından yıllardır yapıldığını; Alevi meselesi açısından da Gezi,
Okmeydanı, Reyhanlı benzeri olaylar ile oluşturulmaya çalışıldığını
unutmamak gerekir. Sonuçta IŞİD üzerinden çıkarılan kaostan beklenen
amaçlardan birisi de Türkiye'de Aleviler ve Kürtler üzerinden hem
mezhebi ve hem de etnik problemler oluşturmak ve derinleştirmektir. Yani
Türkiye'nin sosyal alanını yeniden çatışmalı hale sokmak ve bu sosyal
alan sorunları üzerinden siyasal ve ekonomik krizler yaratarak ülkeyi
tekrar kendilerinin yönetebilirliğine uygun hale getirmektir.
Diğer
taraftan Musul, bir anlamda Türkiye'nin Orta Doğu'daki siyasi merkezi
yani 'nüfuz üssü' konumundadır. Buradaki Konsolosluğumuza yapılan
saldırı, son on yılda Türkiye'nin bölgede oluşturduğu siyasi
nüfuzuna/gücüne yönelik bir saldırı olarak değerlendirilmelidir.
Dolayısıyla IŞİD operasyonuyla aynı zamanda Türkiye'nin Orta Doğu'daki
siyasi gücünün azaltılması ve nüfuz ve etkinlik derinliğinin
zayıflatılması da hedeflenmiştir.
ORTADOĞU'YA GÜÇLÜ BİR TÜRKİYE ÇÖZÜM ÜRETEBİLİR
Konunun başına dönersek, Dünyada güç kaybeden GÜ'in karşısında dünya
sistemini değiştirecek ölçekte güç kazanan GOÜ içerisinde bulunan
Türkiye'nin, bölgede söz sahibi ve güçlü bir ülke olmasının önü
alınmak/kesilmek istenmektedir. Türkiye, sadece ekonomik olarak gelişen
bir ülke değil, aynı zamanda dünyaya medeniyet perspektifi kazandıracak
birikime sahip de bir ülkedir. Bu nedenle gelişen ve büyüyen bir
Türkiye'nin sadece kendisi büyümeyecek, kendi tarihsel ve kültürel
coğrafyasını da büyütecek ve geliştirecektir.
Türkiye sorunlu
birçok ülkede ve bölgede 'dışa dönük' çözümler üretti veya üretilen
çözümlerin içerisinde oldu. Fakat bu probleme, 'dışa dönük' uluslar
arası girişimlerden daha çok 'içe dönük' reformlarla daha kalıcı katkı
yapma imkanı bulunmaktadır. Yani Türkiye, üzerinde yapılmaya çalışılan
ekonomik ve siyasal operasyonları engellemek için içe dönük reformlara
devam etmelidir. Bir başka deyişle, IŞİD sorunu ile Türkiye'ye
aktarılması amaçlanan sosyal/siyasal/etnik problemleri önlemek için
öncelikle ve ivedilikle Çözüm Süreci tamamlanmalı ve Alevi meselesi
çözüme kavuşturulmalı; yerli üretime dayalı uluslar arası ihracat
pazarlarının çeşitlendirmesi ve derinleştirmesi sürdürülerek ekonomik
gelişmeye devam edilmeli; siyasal istikrar korunarak bölgesel güç olma
yolunda ilerlenmelidir. Yani çözüm için çizilecek yol haritasını
şekillendirirken, dışarıda ortaya çıka(rıla)n problemin özelliği
nedeniyle; dışarıdan daha çok içeriye ağırlık verilmeye devam edilmesi,
gerçekçi ve sorunlara iyi bir cevap niteliği taşıyacaktır. Biliyoruz ki
Türkiye'de siyasi standartlar ileri demokrasi düzeyine yükseltilmeden ve
ekonomik refah düzeyi artırılmadan, dışımızdaki olayları çözebilme
kabiliyetimiz istediğimiz düzeyde olamayacaktır.
Sorunlarını çözmüş
bir Türkiye'nin bölgesel her krizi 'fırsata', bölge dışından planlanan
ve fırsat olarak düşünülen her krizi de 'bölge içi barışa'
dönüştürebilecek tarihi ve siyasi 'stratejik derinliği' bulunmaktadır.
Bölgede sadece Türkiye 'dışımızda olan içimizde, içimizde olan
dışımızdadır' yasasının muhatabıdır. Türkiye'nin misyonu ve rotası,
sorunlara sadece muhatap olmak değil aynı zamanda da çözüm için
sorumluluk almaktır.