Üniversite: Bilimsel özerkliğe ve kamu tüzel kişiliğine sahip, yüksek düzeyde eğitim, öğretim, bilimsel araştırma ve yayın yapan (ve öğrencileri ve görevlileri ve araştırmacıları polis kontrolünde olan) fakülte, yüksekokul...
Falan filan…
Bu tanıma parantez içine alma cüretini gösterdiklerimi de ilave etmek gerekir artık!
Rektör isterse!
Evet, rektör isterse kampüste sivil polisler, gayet sivil bir şekilde sivil öğrencilerin arasında siyasi ve ahlaki kontrollerini yapacak ve de bir üstüne raporlayacaktır.
Falanca erkek öğrenci, filanca kızın yüzündeki sivilcesini iki parmağını kullanarak patlatmıştır…
Veya, bilmem ne fakültesindeki, bilmem ne okuyan falanca öğrenciler basamakları çıkarken önce sol ayaklarını kullanmaktalar…
Ya da, filanca doçent sağ eli yerine sol elini kullanmaktadır; ayrıca, adı geçen kişinin Cuma namazlarına gitmediği de tespit olunmuştur…
Elbet şöyle bir rapor da olabilir.
Çarşafla gelen bir öğrenci yüzündeki peçeyi, ‘haram ve günahtır,’ diye açmadığı için kim olduğu bilinememektedir…
Burada, amacımız polis ve teşkilatın eleştirisi değil; yavaş yavaş yükselen bir zihniyetin kapısından geçerken, kısa ziyaretimizden biraz olsa da abartılı ve de olası izlenimlerdir.
Sivil polis, her fakültede her zaman olmuştur.
Zaten hiç vazgeçilmeyen bir vaziyetin birilerine göre meşrulaşması, bana göre de turşulaşmasından başka bir hal ve gidiş değildir bu!
Kampüslerde psikolojik baskının temelleri atılmıştır!
Yıllar önce semalarda türban türbülansı ile başlamıştı bu durum; şimdi de yerde hortum olarak özgürlükleri yutmakta.
Bu öyle bir hortum ki; neleri alıp savuracağını çok iyi biliyor.
Meselâ, türbana özgürlük istemek özgürlüklerin en hası; amma ‘parasız eğitim istemek’ ve bu talebi haykırmak, sanki çalkama tası!
Aslında konu paraysa şu özgürlüğünüzü sonuna dek kullanabilirsiniz.
“Bu eğitime bu para az, daha çok parayla daha az eğitim,” diye pankart yazarak haykırın bakalım size kim ne diyecek!
Daha ne istiyorsunuz!
Özgürlük işte!
Hem özgürlüğünüzü bu şekilde kullanırsanız kampüsteki sivil polislerin de sesi çıkmaz!
Erkin istediğini isteyin, karizmanız çizilmesin, şekliniz bozulmasın!
Özgürlük de budur zaten!
İşin doğrusuna gelince!
Yıllarca bize “ kırk katır mı, kırk satır mı?” diye soruluyordu.
Bir zamanlar kırat kamçısından yiyenler ve seksen sıratından geçenler iyi bilir.
Şimdi kırk katırdan vazgeçtik, otuz dokuz satıra razı olduk!
Şöyle bir bakın geçmişe!
Yalan mı?