Dün bir okurumuz
gönderdiği mesajda beni tahrik ediyordu. “Sen” diyordu, “Sen o süreçte
hangi milletvekilinin neler yaptığını, kimin kimler tarafından nasıl
tehdit edildiğini biliyorsun, bunları yaz
Tahmin ediyorum ama
yine de ismini vermeyeceğim. Bu değerli okurumuz aslında o süreci en az
benim kadar bilen önemli bir siyasetçidir. Mesajında diyor ki, “O
süreçte DYP milletvekili İsmail Köse nereye çağrılıp tehdit edildi,
anlat da herkes öğrensin.”
Evet…
Adı bizde saklı o
okurumuz çok haklı… O süreci neredeyse gün be gün biliriz. DYP’nin
efsane ismi, eski polis şefi ve bir dönemin müstakbel İçişleri Bakanı
İsmail Köse, 28 Şubat’ın “tayin edici”leri tarafından kıskaca alınmıştı.
DYP’den ayrılması ve seçilmiş hükümete posta koyması istenmişti.
Eski
bir polis şefi olan İsmail Köse, Tansu Çiller’e olan tüm kızgınlığına
ve kırgınlığına rağmen önce bu baskıya direndi ama sonunda O da haki
renklilerin dayatmasına boyun eğdi:
DYP’den ayrılıp, o gün tek bir milletvekili bile olmayan MHP’ye geçti.
Oysa İsmail Köse demek DYP demekti ve DYP demek de nerdeyse İsmail Köse idi…
Buna rağmen bir dönemin acar politikacısı ve öncesinin de çok keskin polis şefi saf değiştirdi.
Bazıları
bu saf değiştirmeye, “Köse tornistan etti, askerden korktu” dedi,
bazıları da, “hayır Köse akıllı adamdır, olması gereken yerde saf tutmak
için gerekeni yaptı” şeklindeki yakıştırmada bulundu.
Gerçek
nedir bilinmez ama kesin olan şuydu ki, Köse, o süreçte DYP’ye sırtını
döndü ve bir zamanlar neredeyse “Asena” ilan ettiği Tansu Çiller’i
arkada bıraktı.
Bazıları bu gelişmeyi şöyle yorumladı:
İsmail Köse için önemli olan vekil olmasıdır. Hangi partiden olduğu çok önemli değildir.
Ağır bir yakıştırma, ama gidişat bu yakıştırmayı haklı çıkarıyor gibi…
Çünkü:
Üç
dönem DYP’den vekil seçilen İsmail Köse, TBMM’de en kıdemli vekil
rekoru kırmak istercesine bu kez işi sağlama alıp yeri daha kesin olan
MHP’ye geçti ve bir dönem de MHP’den vekil oldu. Böylelikle İsmail Köse ,“üst üste dört dönem seçilen Erzurum vekili” olarak tarihteki yerini
aldı.
Bir akşam üzeri İsmail Köse’nin Meclis’teki telefonu
çalmıştı. Arayan kişi bir askerdi ve üst düzey bir komutanın davetini
iletiyordu.
Eski bir polis şefi olan İsmail Köse, karargahtan
çağrılmanın ne anlama geldiğini en iyi bilen bir kişi olarak hemen oraya
koştu.
Saatlerce sekretaryada bekletildikten sonra, kendisine
derhal DYP’den istifa etmesi gerektiği tebliğ edildi ve ardından da yeni
partisinin MHP olduğu bildirildi.
Sonrası malum…
Peki ben de size bir şey sormak istiyorum:
Tam da o günlerde yine tornistan eden bir vekilimiz daha vardı, niye o vekilimizden kimse bahsetmiyor?
Yıl 1986, REFAH YOL hükümeti henüz kurulmak üzere…
Bir takım çevreler –ki, içlerinde DYP’liler de var- bu yeni oluşuma şiddetle karşılar.
İşte o çevrelerin içinde yer alan kişilerden biri de Erzurum vekiliydi.
Bir
akşam bendenizi aradı ve niçin REFAHYOL hükümetine karşı olduğunu,
kendince haklı gerekçelerle sıraladı. Hiç unutmam o konuşmamızın final
cümlesi ise şuydu:
“DYP laikliğin teminatıdır”
Dikkat
buyurun, henüz ortada Erbakan-Çiller ortaklığı ile kurulmuş bir hükümet
yok. Ama bizim vekilimiz belki de üzerine çöken baskı yüzünden böyle bir
açıklama yapma ihtiyacı duymuştu.
Aradan zaman geçti, o korkulan koalisyon hükümeti kuruldu ve bir yılını doldurmadan da yıkıldı.
Burada vurgulamak istediğimiz hadise şudur:
O
koalisyonun olmaması için laiklik vurgusu yapan vekilimiz, bir gün beni
aradı ve “Bu demeç parti içinde beni çok zor duruma düşürdü. Yani şu
laiklik vurgusu”
Mevzu kapandı gitti aradan tam on bir ay geçmişti.
Bir gece evimin telefonu çaldı açtığımda karşımda laiklik hassasiyeti olan o vekilimiz vardı.
Aynen şöyle diyordu:
“Mehmet
Bey, hatırlarsanız bu hükümet kurulmadan önce ben bir takım itirazlarda
bulunmuştum ve gazeteniz de o itirazları benim adıma yazmıştı. Sizden
istirham ediyorum o nüshaları bana gönderebilir misiniz?”
Mevzu anlaşılmıştı, zira Türkiye 28 Şubat darbesini yemişti ve herkes kendisine emin bir liman arıyordu!
Biz bir gün sonra o vekilimize on bir ay önceki demecinin yer aldığı gazeteyi göndermiştik. Lakin küçük de bir sorumuz vardı:
“Altı
adet gazete istiyorsunuz; niçin? Öyle ya gazetelerin birini
genelkurmaya, birini kara kuvvetleri komutanlığına, birini deniz
kuvvetleri komutanlığına, biri hava kuvvetleri komutanlığına, birini de
jandarma genel komutanlığına vereceksiniz; ya altıncı gazete o nereye?”
Kimbilir belki de ABD Büyükelçiliği’neydi…
Biz cahiller nereden bilecektik ki?
Tamam
İsmail Köse’yi, yani eski bir militaristi yargılayalım hatta niye
tornistan etti diye en ağır hesabı soralım ama aynı süreçte Çiller’i ve
Erbakan’ı arkadan vuranları niye anmıyoruz?
O da tıpkı Köse gibi Erzurum vekiliydi ve O da haki rengin uğruna tüm ülkülerinden vazgeçmişti.
İşte sevgili dostlar sırf bu yüzden diyoruz ki, bu mesele kurcalandıkça altında kim bilir kimler kalır.
Darbecileri yargılamasına yargılayalım, nitekim yargılanıyorlar da zaten…
Fakat
kim kahraman kim hain tartışmasına girecek olursak, korkarım ki sizin
için de muteber sayılan niceleri enkazın altında kalır.
Siz, siz olun şu günlerde bat pazarında alıcı bekleyen şarlatanlara itibar etmeyin.
28 Şubat bu ülke için bir karabasandı, ama o sürece alkış tutup bugün köşe başına oturanları da biliyoruz.
Bu işin figüranları bir yana, baş aktörleri var, hem de bugün el üstünde tutuluyorlar…