Şu sıralar Erzurum gündeminde çok önemli iki soru var. Bu sorulardan ilki, yeni üniversitemiz yani Erzurum Teknik Üniversitesi’nin kurulması planlanan arazinin akıbetinin ne olacağı… Cevap bekleyen çok önemli ikinci soru ise, değerli dostum gazeteci Sinan Özçaylak’ın bir süredir ısrarlı biçimde takip edip durduğu şu mali soruşturma…
Malumunuz, Erzurum Teknik Üniversite, havalimanı yolunda, Atatürk Üniversitesi’ne tahsisli Hazine arazisine kurulacak(tı).
Halkın kahır ekseriyetle, “Yeni üniversitemiz şehrin Doğu cenahına kurulsun” şeklindeki talebine karşın, başta Sağlık Bakanı Recep Akdağ olmak üzere, başkent bürokrasisi, mali gerekçeleri öne sürerek, yeni üniversitenin “istimlak bedeli ödenmeden” bir araziye kurulması yönünde irade sergiledi.
Hal böyle olunca da, “en uygun arazi” havalimanı yolunda bulunmuştu!
Atatürk Üniversitesi yönetimi fazla açık etmese de, bu karara bozulmuştu. Hatta Ziraat Fakültesi, yer seçiminin isabetli bir tercih olmadığını, uzunca bir gerekçeyle Bakan Akdağ’a sunmuştu. Ne var ki karar vericiler bu gerekçeleri “yeterli” veya “inandırıcı” bulmadı.
Ziraat’in, “Biz orada deneme amaçlı tarım yapıyoruz” itirazına, bizzat Bakan Akdağ, “Yaptığınız tarımdan yılda 600-700 bin liralık bir kazanç elde ediliyor, bu mudur çok önemli çalışma?” diyerek sert bir çıkışta bulunmuştu.
Sonuçta Ankara’nın dediği oldu: Erzurum Teknik Üniversitesi, kullanım hakkı Atatürk Üniversitesi’ne ama mülkiyeti Hazine’ye ait olan binlerce dönümlük araziye yeni üniversitenin kurulmasını kararlaştırdı.
Tam da tartışma artık bitti dediğimiz bir zamanda, herkesi şaşırtan haber Ankara’dan geldi: Ziraat Mühendisleri Odası, “Tarım arazisi elden gidiyor, yarın bir gün vatandaş artık sebze ve meyve yiyemez olacak” gerekçesiyle, yargıya gitti ve hükümet aleyhine yürütmenin durdurulmasını talep etti.
Mahkeme neye hükmeder, nasıl bir karar verir elbette bilmiyoruz. Ancak kesin olan şu ki, bu süreç yüzünden yeni üniversitenin kurulması gecikiyor ve izlenen yol haritası bozuluyor.
Ziraat Mühendisleri Odası’nın, “…vatandaş artık sebze ve meyve yiyemez olacak” biçimindeki gerekçesinin, Erzurum gerçeğinden en azından söz konusu araziyle ilgili yakından uzaktan bir ilgisi olmadığı ortada…
Zira bahsedilen arazide ne sebze, ne de meyve yetiştirilmiyor. Yonca veya buğday denilseydi doğru bir tespit olacaktı.
Herneyse…
Bundan sonrasına ne Bakan Akdağ, ne de bürokratlar karar veremeyecek. Son sözü yargı söyleyecek.
Karar ne zaman verilir bilmiyoruz; lakin Erzurum’un çok büyük umutlar bağladığı bu ikinci üniversitenin bir an evvel kuvveden fiile geçmesi, şehrin genel isteği ve ortak paydasıdır.
Gelelim gündemdeki çok önemli ikinci meseleye…
Dedik ya, meslektaşımız Sinan Özçaylak bir süreden beri Gazete Güncel’de bu meseleyi gündemde tutuyor. İddiaya göre, Erzurum’daki bir veya iki otomobil bayisi (bunların kimler olduğu şimdilik mahfuz tutuluyor) araç satışından ötürü, bazı filmler çevirmişler ve haksız kazanç elde etmişler.
Maliye müfettişleri yapılan ihbarı değerlendirmiş ve bir iki aydan beri de otomobil sektörünün tamamına dönük müthiş bir inceleme başlatmış.
Sorun şu: Bu incelemenin süresi uzadıkça, hem kamuoyunda spekülasyonların ardı arkası kesilmiyor, hem de testiyi taşıyanla testiyi kıran aynı potada değerlendiriliyor.
Müfettişler bir an evvel incelemelerini bitirip sonucu ilan etse herkes neyin ne olduğunu, kimin vurgun yaptığını, kimin işlerini namusuyla yürüttüğünü görecek. Böylelikle bilmem kaç bayiinin tamamı töhmet altında kalmamış olacak.
Erzurum küçük bir şehir… Sanayi’de öksürseniz, Yenişehir’den duyulur.
Böylesi sansasyona açık durumlarda, seri biçimde karar verilmelidir ki, spekülatörler iddiaları günlerce malzeme edemesin.
Devleti kim dolandırmış ise, kim eksik fatura kesip tam para almak suretiyle haksız kazanç elde etmiş ise bir an önce bulunup çıkarılmalıdır.
Üniversite mezunu aslan gibi bir delikanlı, bu şehirde asgari ücretli iş bulduğunda sevinçten havalara uçuyor. Yoksul insanlar devletten bir ton parasız kömür alabilmek için günlerce kuyrukta bekliyor, rencide oluyor.
Böyle bir ortamda, birileri de devletin kasasına anahtar uydurmuşsa, elbette ki (isterse babamızın oğlu olsun) bulunup çıkarılmalı ve yargıya teslim edilmelidir.
Bu konuda eski adıyla Maliye, yeni adıyla Vergi İdaresi Başkanlığı’na büyük bir sorumluluk düşmektedir.
İşlerini büyük bir ciddiyetle yaptıklarından ve kimseyi asıp kimseyi de kayırmayacaklarına yürekten inanıyorum. Çünkü o kurumun başındaki kişiden tutunuz da müfettişine kadar hepsi namuslu ve cesur insanlar.
Endişemiz işin bu yanıyla ilgili değil… Endişemiz, bu teftiş uzadıkça işin cılkının çıkacak olmasıdır. Veya hızla artan dedikoduların önünün alınamaz bir seviyeye ulaşacak olması…
Mümkün ki, Vergi İdaresi Başkanlığı diyebilir ki, “İnceleme henüz bitmediği için bir açıklama yapmıyoruz”
Olabilir…
O halde şöyle bir açıklama yapılamaz mı?
“Filan tarihte yapılan bir ihbardan hareketle, bahse konu sektörle ilgili kapsamlı bir inceleme yapıyoruz ve bu incelemenin henüz sonucuna gelinmedi. Şu kadar firma incelendi, şu kadar firma da inceleniyor.”
Ne bileyim belki de daha farklı bir açıklama…
Hırsızın, vurguncunun ve talancının peşinde olalım ve yakalarına yapışalım; eyvallah…
Öyle ya anlının teriyle para kazanan esnafın çektiği bunca zorluğa rağmen, birileri sahtecilik yaparak milyonları cebine indirmişse mutlaka hesabı sorulmalıdır.
Fakat servet düşmanlığı yapan, ömrü hayatlarında devlete tek kuruş vergi ödemeden ama devletin sırtından geçinen asalaklara da prim verilmemelidir.
Şehir günlerdir çalkalanıp duruyor:
“Trilyonları götürmüşler”
Gerçekte durum ne?
Bunu bilmek her yurttaşın temel hakkıdır.
Erzurum Vergi İdaresi Başkanlığı’ndan bir açıklama bekliyoruz.
Kim soyguncu, kim değil şehir tanısın…