Sayın Ahmet Korucunun benimle paylaştığı bir anısıyla yazıma başlamak istiyorum.
Öğrencileri jüri üyesi olmuş, onun çalıştırdığı ''minik Bar ekibi'' rakipsiz olduğu halde, baraj altında bırakılmıştı. ''Hayatımın en kötü günlerinden biri bu gün oldu'' demişti. Yinede, öğrencilerine hiç kızmıyordu cahilliklerine veriyordu. ''Ben değil ki Erzurum kaybetti, onlar bunu düşünemediler''diyordu. Çünkü o katagoride, guruba Erzurum ekibi gidemiyecekti .
O gece oturmuş'ta uzun uzun dertleşmiştik. Ben ona, onun ilk defa Barbaşı oynadığı, Elazığ'da aldığımız, o güne kadar alınmış Türkiyenin en yüksek puanı olan, 98.20 puanı hatırlatmıştım. Hatta jüri üyeleri ''Bu Barbaşı'nı nereden buldun, adam dansetmiyor, adeta ibadet ediyor'' demişlerdi.
O da bana Van'dan Erzuruma kadar nasıl ağlayarak geldiğimizi anlatmıştı.
İskenderun festivalinde, festival komitesini nasıl protesto ettiğimizi, sahnenin bir tarafından girip, diğer tarafından çıkışımızı, ekibin bazılarının Köroğlu, bazılarının Sekmenin koşmalarıyla sahneye girişini, kahkahalarla ve o heyecanı yeniden yaşarcasına anlattı.
Davulcu Hamzayı komalık sarhoşken, kafasını buzlu küvete bastırıp, uyandırarak yarışmaya nasıl yetiştirdiğini.
Trabzon İmam Hatip Lisesinin o kokulu ranzalarında ikiser ikişer nasıl uyuduğumuzu. (Sanki o okul bize tapuluymuş gibi, Trabzonda yapılan her yarışmada bizi o okula verirlerdi. Adını ''dini bütün okul'' koymuştuk.)
Bergamada ''Yazın en güzel yemek budur''diyerek her öğün, peynir, ekmek, karpuz yediğimizi. (Halbuki lokantaya verecek paramız yoktu.)
Manısaya giderken geçirdiğimiz trafik kazasını. Ramazan ayında Ankarada yapılan Türkiye finalinde, Köroğlu Barını oynarken kılıcın kırılmasını, birde kılıcın kırılan parçasının tam ortada oturan jüri üyesi Suat İnce'nin masasının önüne kakılıp kalmasını, salondan aaa diye bir sesin yükselmesini ve ''hatırlıyormusun o kırık parçayla hiç ıska geçmedim'' diyişini.
Yine Ankarada Selim Sırrı Tarcan spor salonunda Diyarbakırlılarla yaptığımız meydan savaşını, sabaha kadar karakolda beklememizi ve milletvekillerinin devreye girmesi sonucu serbest kalışımızı. Rahmi ve Şükrü'ye ''gazi'' muamelesi yaparak arka beşlide Erzuruma gelene kadar hizmet edişimizi.
Güney illerinde katıldığımız hemen hemen her yarışmada, Eskort'la şehirleri terk edişimizi, otobüsümüzün taşlanmasını, camlarımızın kırılmasını vs. bir bir anlattı.
Ondan ayrıldıktan sonra sabaha kadar yine onu düşünmüştüm. Sabah saat 8'i 5 geçe geldiği için soruşturma açan HEM müdürü'ne de çok kızmıştı.O müdür hangi kupanın, hangi şiltin, hangi başarı belgesinin arkasını çevirse arkasında Ahmet Korucu yazıdığını biliyordu. Ama o müdüre göre bu iş, kıç oynatmaktan başka bir şey değildi. Halkoyunlarına çok kızıyor ve bu işle uğraşanlarıda küçümsüyordu. Hatta bir çok yöre elbisesini arka bahçede ateş vererek yaktırmıştı.
Seyahatlerde Erzurum türküleri okunmasına özellikle dikkat ederdi. Repertuarında yüzlerce Erzurum türküsü vardı.
Gurbet elde baş yastığa gelende.
Keşkem bu ellere gelmez olaydım.
Felek.(un elerler eleğinen) onun favori parçalarıydı.
Ömer Göçmenli'den öğrendiği Karabet, Daldalar, Çingenler, Hesiko, Felek, Turna ve Tavuk Barları şu an oynanıyor ve yaşatılıyorsa Ahmet Korucu sayesindedir.
Ahmet Korucu sadece iyi bir Barbaşı, sadece iyi bir öğretici değildi. Antep, Elazığ, Van, Bitlis, Tokat, Ağrı, Artvin, Erzincan ve Bayburt illerinin oyunlarını, kısacası Bar ve Halay yörelerinin hepsini öğrenmiş ve çoğunu öğretebilecek düzeydeydi.
Uluslararası hakemliği (jüri üyeliği) vardı. Bunu'da çok başarılı bir düzeyde icra ediyordu ve Erzurum'u Türkiyede başarıyla temsil etmişti.
Yüzlerce öğrenci (Barcı)yetiştirdi. Bu konuda Erzurum'un adeta son 30 yılına damga vurdu. Yetiştirdiği ekipler (ilk,orta,lise,HEM) defalarca Türkiye birincisi oldu.
Mevlüt, Ziya, Cihan, Sait eğer birer Barbaşı olarak ün yaptıysa, onun sayesindedir.
Yani Ahmet Korucu bu işin ezasını, cefasını çekti, meyvesini yeni kuşaklar yiyor. Bu anlamda yeri doldurulamaz bir Dadaştı.
Bütün bunları neden yazdığıma gelince:
Geçen gün (2 nisan) Yakutiye HEM ,Ahmet Korucu anısına bir Halkoyunları yarışması düzenledi. Düşünce olarak çok güzeldi. Okullarımızın katılımı da fevkaledeydi. İbrahim Güder beni'de davet etmişti. Ahmet Korucu adına bir etkinlik hazırlanırda ben orda olmazmıyım. Olurum tabi. Bende heyecanla gittim. Proğram başladı. HEM müdürü konuştu, Gnç.Sp.İl müdürü konuştu. Ahmet Korucunun biricik kızı saygıdeğer Hüma Korucu tarafından kaleme alınan metni, bir bayan okudu.(Mikrofon bozuk olduğu için hiç bir şey anlaşılmadı).Ve yarışma başladı.
1973 yılından, rahmetli olduğu güne kadar, hiç ayrılmadığımız, acı, tatlı bir çok anıyı beraber yaşadığımız Ahmet Korucunun bu şekilde anılması, ne yalan söyliyeyim çok ağırıma gitti. Hemen salonu terk ettim ve göz yaşlarımı dışarıda sildim.
Ne Sinevizyonda hayatı anlatıldı, ne bir arkadaşı konuşturuldu, nede beraber Bar tuttuğu arkadaşları davet edilmişti.(Emrullah hariç). Halbuki Avni, Mesut, Binali, Zinnur, Fatih, Gürbüz ve Necip, şu an Erzurumda yaşayan bir tlf kadar uzaklıkta, yıllarca beraber olduğu arkadaşlarıydı.
Sosyal Medyada böyle bir duyuru yapılsaydı, il dışından bile gelecek bir çok arkadaşı olurdu. Hatta yıllarca rakip olarak yarıştığı ve jüri üyesi olarak gurup ve finallerde ekip değerlendirdiği arkadaşlarıda gelirdi. Özellikle Kars,(Hakan ve İsmet geldi bile) Ağrı, Artvin, Erzincan, Bayburt hatta İstanbul ve Ankaradan bir çok arkadaşı da katılırdı.
Sahi Ahmet Korucu kimdi? Salonu dolduran o kalabalığa yeterince tanıtılmışmıydı? Neden onun adına böyle bir yarışma düzenlenmişti?. Belki seyircilerin bazısı yaşı itibariyle onu tanıyordu ama, yarışmacı çocukların hiç birisinin onu tanıdığını zannetmiyorum. Ne HEM müdürü Ahmet Korucuyu görmüştü, Nede Gnç.Sp.il Müdürü. Onlar Ahmet Korucu hakkında ne söyleyebilirlerdi ki? Nitekim hiç bir şey söyleyemediler.
( Ahmet Korucunun arkadaşlarına buradan bir duyuru yapıyorum.Çok yakında onunla Bar tutan bütün arkadaşları Erzurumda buluşacaK. Birde A.Korucunun hayatı hakkındaki asıl çalışmalarım devametmektedir.inşallah bu yazımı da en kısa zaman da sizlerle buluşturacağım.)
Halk Oyunları sevdalılarına saygılarımla