Dün Erzurum Organize Sanayi’ndeki plaket törenindeydik, önceki gün de Pasinler’de…
Doğrusu bu son iki gün bendeniz için oldukça anlamlıydı. Anlamlıydı, zira cumartesi günü Pasinler’de birbirinden önemli bir çok sahneye tanık oldum:
Bir yanda, belki de Pasinler’in çehresini değiştirecek o dev yatırımın temel atma töreni vardı. Pasinler Belediye Başkanı Ünsal Sertoğlu’nun “hayatımın projesi” dediği hani şu termal tesis…
Yani “Akasya Vadisi”
Cumartesi günü temel atıldı, ilk harç konuldu.
Önümüzdeki yıldan itibaren Pasinler’de binlerce termal devremülk daireler olacak ve Pasinler bir iki yılda olmasa bile yakın bir gelecekte ülkenin en önemli termal turizm merkezlerinden biri olacak.
Bu; ne hayaldir, ne de şaka…
Temel atıldı, inşaat başladı.
Cumartesi günü yüzlerce kişi gibi ben de Pasinler’deydim. O tarihi anı kaçırmak istemedim. Orada insanların yüzlerine yansıyan mutluluğun tanığı olmak istiyordum.
Öyle de oldu…
Belediye başkanından kaymakamına kadar, neredeyse bütün Pasinler halkı aynı coşkuyu yaşıyordu: İlçemizin makus talihi değişecek.
İnşallah…
Makus talihleri değişen ilçe ve şehirler de böyle başlamamış mıydı?
Misal Antalya 30 yıl önce orta ölçekli kendi halinde bir şehirken, turizm sayesinde bugün bir dünya devi oldu. Erzurum kış turizmiyle, Pasinler de termal turizmiyle niçin bir Antalya olmasın ki…
Pasinler’de geçirdiğimiz o yarım güne dair bi hayli malzeme var elimizde…
Hepsini bu yazıya sığdırmaya kalkarsak, yapılanlara karşı ayıp etmiş oluruz. O sebeple Pasinler konusuna yarın dönmek kaydıyla bir nokta koyuyoruz ve düne dair yazmak istiyoruz.
Dün Erzurum Organize Sanayi’de çok anlamlı bir tören vardı.
Hoş kimse camdan yapılmış bir plaketin meraklısı veya açı değildi ama madem ki marifet iltifata tabidir o halde biz de yapılan o iltifata mukabele etmek durumundayız.
Zülküf Bakaç, yani Organize Sanayi Yönetim Kurulu Başkanı…
0, bu şehrin en natürel, en yiğit, en mert ve gönlü en zengin onlarca evladından sadece biri…
Bizi davet etti, biz de seve seve icabet ettik.
Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın katılacağı bir programda, Erzurum Organize Sanayi’nde işini büyüten veya yeni iş kuran işadamlarına, “yarım elma, gönül alma” kabilinden birer plaket verilecekti.
Orda gördük ki bu fakire de iki plaket düşmüş; inşallah layık olmaya çalışırız.
Birisi bu şehrin medarı iftiharı olan Turkcell Global Bilgi’den, diğeri de bu acize ait Erzurum Bilgi’den ötürü…
Organize Sanayi’ndeki o tören de öyle birkaç kelamla geçiştirilecek türden değil. Çünkü konuşmalar var, Bakan Bey’in merhum babası Yahya Akdağ adına inşa edilen camii temel atma töreni var ve İşçanlar’ın yaptığı yeni fabrikada dönen çarklıların yüreğimizde estirdiği umut rüzgarları var…
Yerimiz bitmek üzere; bu sebeple yazının başlığına koyduğumuz “Ve mebus bey geldi” meselesine dönelim.
Nasılsa hafta içinde hem Pasinler’i, hem de Organize Sanayii’ni yazacağız…
Merhum Reyhani, dilden dile, gönülden gönüle ırmak olup akan o meşhur şiirinde diyordu ki, “… Mebus bey gelmez ki gezek”
Haklıydı…
Hangi mebus bu şehrin dağını taşını dolaşmıştı, hangi mebus bugüne kadar iki isli taş üstünde çayını demleyen garip bir çobana misafir olmuştu?
Dedim ya geçen cumartesi Pasinler’deydik diye…
Termal devre mülklerin temel atma töreninden sonra, belediye başkanı Ünsal Sertoğlu‘nun davetiyle şöyle etrafı bir dolaştık.
Yarın onların ayrıntısına gireceğiz. Kimi küçükbaş hayvancılık için kolları sıvamış, kimi prefabrik ev fabrikası, kimisi de çok büyük besi tesisi kuruyor. Anlayacağınız, Pasinler’de sessiz sedasız muazzam bir dönüşüm yaşanıyor.
Vali Sebahattin Öztürk’ün ısrarlı arzusu ile –ki, kendisi Erzurum için gerçek anlamda bir şanstır; lakin biz Erzurum halkı ne hikmetse burnumuzun dibindeki o büyük şansı ve fırsatı layıkıyla değerlendiremiyoruz- hemşerimiz Mustafa Yıldız’ın başını çektiği bir oluşumun filiz vermekte olan gözesine gittik.
Ortada onlarca dönüm arazi var. Henüz bir tesis yok ama belli ki çok yakında orada besi tesisleri inşaatları başlayacak. Sevgili Mustafa bize o arazide küçük baş hayvancılık yapacaklarını anlattı ve yaşadığı heyecanı bizimle paylaştı. Biz de aynı coşkuyla O’nun sevincini kucakladık.
Herkes arazide etrafına bakınırken, bir baktık ki yanı başımızda binlerce dönümlük araziye bekçilik eden görevlilerin yaktıkları taş ocak vardı. Duman tütmüyordu ama tam da şairin dediği gibiydi: İki isli taş…
Evet o iki isli taş öylece duruyordu ve sanki rahmetli Reyhani Usta’ya atıfta bulunuyordu.
Derken…
Bir ses sessizliği bozdu.
Ak Parti milletvekili Adnan Yılmaz, sanki yıllardır o günü bekliyormuşcasına iki isli taşın başında durarak ( ve de muhteşem bir üslupla) Reyhani Usta’nın o meşhur sitemine cevap verdi.
“Mebus bey gelmez ki gezek”
Mebus bey oradaydı, hem de bir değil iki mebus oradaydı: Muhyettin Aksak ve Adnan Yılmaz…
Gazeteciler oradaydı, bürokratlar oradaydı ve şehrin Valisi oradaydı.
Ama manzara şairleri bile kıskandıracak kadar riyadan ve şekilden uzaktı.
İki isli taş ve sonbaharın hazanla vuslatı vardı.
Dağlar yorgun bir savaşçının vakur sessizliğine bürünmüş, Pasin Ovası sarı rengin türlü hallerinden çeşit çeşit gösteri yapıyordu.
Ayağımızın önünde ise, iki isli taş üzerinde simsiyah olmuş bir çaydanlık.
Ve tam da Reyhani ustanın tasvir ettiği gibi, tepemizde vefalı kargalar vardı.
Adnan Yılmaz, (o yanını bilmiyorduk) diz çöktü ve dillere pelesenk olan o şiiri okudu; üstelik hakkını vererek okudu ve yürekten söyledi.
Şimdi siz benim yerimde olsanız, “Bu dağda” şiirini paylaşmaz mısınız?
Evet…
Ben de öyle yapıyor ve sözü milletvekili Adnan Yılmaz’ın muhteşem şekilde okuduğu o şiire bırakıyorum.
Büyük Usta, “Mebus bey gelmez ki gezek” demişti.
Kendisi göremedi ama o isli iki taşın arasında tüten ocağa mebuslar gelmişti, vali gelmişti, bürokrat gelmişti, gazeteci gelmişti. Yani herkes oradaydı ama bir tek Reyhani yoktu.
Etrafa baktım acaba bizi görüyor, izliyor mu diye…
Sonra fark ettim ki bizim (en azından bendenizin) kalp gözü onu görecek seviyede değildi.
Ama hissediyordum: Adnan Yılmaz o şiiri okurken o iki isli taşın başında sanki Reyhani bir tümseğin arkasından bize bakıyor ve hınzırca gülüyordu:
Ya işte adamı böyle getiriler ve işte böyle o iki isli taşla vefalı karganın dayanışmasını gösterirler.
Haklıydın be usta…
O gün tam da senin dediğin gibi olmuştu.
Vallahi de billahi de mebus(lar) geldi ve o bir limonun can verdiği köyleri adım adım dolaştılar.
Ruhun şadolsun; sen haklıydın ve attığın ok hedefini buldu.