Recep’i yerinde tutmak mümkün değil, Şaban dersen, çoktan geçti; işte Ramazan’ı da gönderdik sonunda; yarın da Bayram efendiyi uğurlayacağız.
Olsun!
Gittikleri yerde kalacak değiller ya!
Yine gelecekler! Gelirken de kim bilir neler getirecekler.
Ramazan’da ülkemizin batı yakasını sel bastı, doğu yakasını da dert.
Son bir ayda nefsini sınayanlar; sınamayanları kınayanlar oldu! Öyle ya da böyle bir ay daha geçti bu geçici dünyadan.
Bu arada “Kürt Açılımı” evrim geçirdi; önce Demokratik Açılım’a dönüştü, sonra da Milli Birlik kılığıyla karşımıza geldi.
Kimse kusura bakmasın! Bu ‘birlik’ sözcüğüne karşı bir alerjim var benim. Yani, herkese aynı şeyi düşündürmek ve herkesi aynı düşünce çemberinde toplamak için bir dayatma sözü gibi algılıyorum.
Benim düşündüğüm gibi düşün, benim dediğimi onayla ki bir olalım, birlik olalım!
Aynı zamanda demokrat olalım…
Aynı zamanda fikir özgürlüğü olsun…
Bak sen!
Var mı böyle bir şey!
12 Eylül 1980’de sık sık duyduğumdan olsa gerek, bu söz beni huylandırıyor; ne zaman memleket meselesinde bir tümcenin içinde ‘birlik’ sözü geçse benim iç dirliğim bozuluyor, feleğim şaşıyor.
Aykırı söz söyleyenleri ayıklayın, der gibi bir söz!
Sürüden ayrılanı kurt kapar, sonra da ham yapar, imasında bir söylem.
Neyse!.. Bu konudaki düşüncelerimizi gelecekte ortaya koyar, siz de buyurun, deriz elbet!
Bu evrim işinden sonra halkımızı yakından ilgilendiren bir firarinin yakalanmasına ya da teslim olmasına veya teslim olmaya zorlanmasına şahit olduk.
Anladınız işte! Şu Cem Garipoğlu meselesi.
Kurban kızın babası diyor ki; “bir tiyatro izliyorum, bir oyun izliyorum!..”
Bre kardeşim, sen daha önce nerede yaşıyordun! Bu millet ne oyunlar izledi, gözü olanlar neleri gözledi de görmemezlikten geldi, bilmez misin sen!
Bu perde hiç kapanmaz!
Her antrakt sonrası aynı oyunu başka oyuncular sürdürür bu sahnede.
Sıkıysa alkışlama da görelim!
Kısa zaman önce futbol maçlarına çıkan oyuncuların elinde “Güçlü Ordu Güçlü Devlet;’ pankartı vardı.
Kim istemez ki ordusunun güçlü olmasını!
E o zaman, hemen ardından bilmem kaç milyar dolara gelsin vatanseverler!
Silaha karşı çıkmak, hele ki o silahın adı vatansever ise, ona ‘gereksiz’ demek adamı vatan haini yapar maazallah!
Öyle bir şey dediğimiz yok zaten.
Sadece meraktandır bizim çenebazlığımız.
Belki de bu PKK’nın elinde füzeler var da bizim haberimiz yok!
Yoksa ufukta başka şeyler mi görünüyor!
Ortadoğu’da bizim cenahın olduğu sahnede yeni bir oyun oynanacak da biz mi işe uyanamıyoruz!
İran, nükleer silah yapımını yasakladık, diye bağırıp duruyor.
Niye ki!
Bekleyelim bakalım. Hele bir promosyonu yapılsın da anlarız o zaman neyin ne olduğunu.
Kimler kimlere neye karşılık ne sözü vermişti hatırlatan çıkar elbet.
Her dört gençten birisi işsizmiş; işçiye, memura, emekliye bolca nasihat birazcık zam verilmiş!
Ne gam!
Milletvekili dokunulmazlığı kalkacaktı!
Çok şeyler kalktı ama bu dokunulmazlık kalkmadı; kalkacağa da benzemiyor.
Verilen sözler çabuk unutuluyor.
Ve böyle gelmiş böyle gidiyor işte!
Adamın ineği hastalanmış; başlamış Allah’a yalvarmaya.
“Ey Allah’ım, şu ineğime sağlık verirsen on gün oruç tutacağım!”
Adamın ineği iyleşmiş; o da elbette sözünde durmuş ve on gün oruç tutmuş. On günlük orucu biter bitmez inek ölmüş.
Zavallının çok zoruna gitmiş.
Kaldırmış başını yukarı, söylenmiş.
“Sanma ki unuturum, ramazanda bu on günü düşüp, yirmi gün oruç tutayım da gör!”
Umarız ki yurdum insanları da bu siyasetin hesabını iyi yapar.
Göreceğiz!
Herkese daha güzel bayramlar dileği ile…