2007 yılıydı. Uzun bir kış mevsiminin ardından bahara kavuşmuştuk. Hangi gün olduğunu hatırlamıyorum. Gecenin ilerleyen zamanıydı .Telefonum aralıksız çalmaya başlamış, bu vakitsiz aramadan dolayı kısa süreli bir tedirginlik geçirmiş, telefonumu açınca da yakın dostum Prof.Dr.Ali Kafkasyalı Hocanın sesiyle karşılaşmıştım.
Hoca, heyecanlı bir şekilde televizyonda yayında olan Seyfullah Türksoyun sunduğu programı kesinlikle seyretmem gerektiğini söyledi.
Şaşkın bir şekilde televizyonu açıp Ali Hocanın söylediği programı buldum. Seyfullah Türksoy yaşlı bir Azeri hanımla muhabbet ediyor, konuşmaların içinde ara sıra Erzurum kelimesi geçiyordu.
Programın başını izlemediğimden, olayın farkına varamamıştım ama, sohbet esnasında geçen Erzurum kelimesi beni heyecanlandırmıştı.
Neticede , Seyfullah Türksoy, programın sonunda Erzurumlu yetkililere bir takım sitemlerde bulunduktan sonra, Erzuruma gönül verenlere bir sorumluluk yükledi ve konuyu kapattı.
Konuyu tam kavrayamamıştım. Sabah erkenden uyanıp programın tekrarını izleyince tarihin bana bir sorumluluk yüklediğini anladım.
Olay kısaca şöyle gelişmişti. Seyfullah Türksoy, Baküde İpek Yolu isimli programı yaparken Rayise Mürşidova isimli bir Azeri hanımla tanışmış. Bu hanım, annesinin Erzurumlu olduğunu söyleyerek akrabalarını bulmak ve annesinin vasiyetini yerine getirmek için Türksoydan yardım istemiş.
Türksoy da yaptığı programla Rayise Hanımın sesini duyururken Erzurumda bir takım girişimlerde bulunduğunu ama, karşılık göremediğini vurgulayıp özetle bu sese kulak verecek Erzurumlulara sorumluluğu yüklemişti.
Bu programı izledikten sonra Türksoyla iletişim kurmuş ve bu konuda nasıl yardımcı olacağımızı sormuştum.
Türksoy ,Rayise Hanımın ,annesinin vasiyetini yerine getirmek ve akrabalarını bulmak için Türkiyeye gelmek istediğini ama, maddi gücünün yetmediğini söyleyince konuyu anladım ve tereddütsüz bu görevi seve seve üstleneceğimizi söyledim.
İşlemler devam ederken biz de nasıl bir hikaye ile karşılaşacağımızı bilmiyorduk.
Kısa bir süre sonra Rayise Hanımın anavatanı Erzuruma gelmek için uçağa bindiği haberi ulaştı.
Arkadaşlarımızla birlikte elimize aldığımız bir buket çiçekle misafirimizi karşılamaya Erzurum havaalanına gitmiş ,yolcular arasında Rayise Hanımı tanımamız zor olmamıştı. Kendisini Öz vatanınıza hoş geldiniz ! diyerek karşılamış havaalanında duygusal anlar yaşamıştık.
Bizler bir an evvel Rayise Hanımı dinlemek istiyorduk. Bu arada aklımıza, Annesi kimdi, Rusyaya nasıl gitmişti , hangi mahallenin çocuğuydu , babası ne iş yapardı ,Erzurumda yaşayan akrabaları var mıydı ? gibi sorular geliyordu.
Anavatanı Erzurumun toprağını öpen Rayise Hanım, mutluluktan uçuyor her karış toprağa hasretle bakıyordu.
Biz, onun hikayesini nasıl bir an evvel dinlemek istiyorsak o da bir an evvel annesinin hatıralarının olduğu mahalleyi görmek, akrabalarına kavuşmak istiyordu.
Rayise Hanımı Atatürk Üniversitesinin misafirhanesine yerleştirip, onu hanım kardeşlerimize teslim ederek sabah buluşmak üzere ayrılmıştık.
Ertesi gün kahvaltı da buluşup Rayise Hanımı dinledikçe vatan toprağının kutsallığını, memleket hasretini, özgürlüğü, kültürün önemini bir kez daha hatırlamıştık.
Rusların Erzurumu işgal ettiği yıllarmış. Rayise Hanımın annesi Zehra ; amcaları, kardeşleri, annesi ,babası ve dedesiyle birlikte Veysi Efendi Mahallesinde mutlu bir şekilde yaşıyorlarmış.
Babası ticaretle uğraşan Zehra ,Veyis Efendi Camisindeki Kuran kursuna gidip geliyormuş. Esmer tenli olduğundan dolayı da mahallede Kara Zehra olarak biliniyormuş.
Bu mutlu tablo Rusların Erzurumu işgali ile sona ermiş. Mahalleyi basan Ermeni çeteleri ortalığı kan gölüne çevirmişler. Ailesi katliama uğrayan Kara Zehra bu olaydan yaralı olarak kurtulmuş.
Bu vahşeti gören Müslüman bir Rus subayı , sağ kalan Kara Zehrayı kucaklamış , onu bir halıya sararak ortamdan uzaklaştırmış, yaralarını tedavi ettirdikten sonra Gürcistana götürmüş.
Gürcistan da, Kara Zehranın Müslüman Türk olduğu anlaşılır, başına bir hâl gelir düşüncesiyle onu Baküye götürüp bir yetimhaneye vermiş.
Yetimhanede büyüyen Kara Zehra ,okula gidip gelirken kimsesi olmayan zengin bir Azeri hanım tarafından evlatlık alınmış.
Genç kızlık dönemine girince, taliplisi çıkan kara Zehra, Azeri bir savcı ile evlenmiş ve bu evlilikten üç kız çocuğu olmuş. Rayise Hanım bu evlilikten dünyaya gelen üç çocuktan biriymiş.
Stalin dönemi gelince ailenin üzerine kara bulutlar çökmüş, haksız uygulamalara karşı çıkan Kara Zehranın savcı eşi idam edilmiş ve aile Sibiryaya sürgüne gönderilmiş.
Rus ordusundan kalan bir siperde başka bir aileyle birlikte on yıl sürgünde kalan Kara Zehra ve çocukları büyük sıkıntılar yaşamışlar.
Aradan geçen zorlu yıllardan sonra ortam yatışınca, Kara Zehra ve çocukları Baküye dönmüşler. Aile yaralarını sarmaya başlamış ,çocuklar okuyup yüksek tahsil yapmışlar.
Bu süreç içerisinde Kara Zehra ,çocuklarının başına bir olay gelir diye geçmişi ile ilgili en ufak bir bilgi vermemiş ,Türkiyeden geldiğini sır olarak saklamış.
Yıllar sonra bu durum Rayisenin dikkatini çekmiş ve bir gün işe gitmeyip annesi Kara Zehraya bu konuyu sormaya karar vermiş.
Yıllarca sırrını içinde saklayan Kara Zehra, daha fazla dayanamamış ve hafızasında olanları ,başından geçenleri bir bir anlatmaya başlamış.
1902 yılında Erzurumda doğduğunu, Veyis Efendi Mahallesinde evlerinin bulunduğunu, babasının isminin Esat olduğunu mahallelerinde bulunan caminin kapısının üstünde bir kitabeyi hatırladığını, ailesinin katliama uğradığını, bir Müslüman subayın onu Gürcistana alıp götürdüğünü ve oradan Baküye getirdiğini söylemiş.
Rayise ve kardeşleri gerçeği öğrendikten sonra gözlerini Türkiyeye çevirmişler ve Türk televizyonlarında akrabalarının izlerini bulma ümidiyle yanıp tutuşmuşlar.
Bu işe öyle odaklanmışlar ki , Kurtuluş Savaşını anlatan bir belgeselde gördükleri kalpaklı birini dayıları sanmışlar.
Kara Zehranın bundan sonraki hayatı Erzurum özlemi ile geçmiş ve bir gün çocuklarını başına toplayarak onlara BEN ÖLDÜĞÜMDE İMKÂNINIZ OLURSA CENAZEMİ VATANIM ERZURUMA GÖTÜRÜN. EĞER İMKÂN BULAMAZSANIZ BENİM MEZARIMDAN BİR AVUÇ TOPRAK ALIN ERZURUMA GÖTÜRÜN ,ORADAN ALDIĞINIZ TOPRAĞI DA BENİM MEZARIMA GETİRİN ,İŞTE O ZAMAN RUHUM ŞÂD OLUR diyerek vasiyette bulunmuş.
Sovyetler Birliğinin dağılma sürecini yaşadığı o günlerde Kara Zehra ve ailesi de büyük bir ekonomik sıkıntı yaşamış. Dolayısıyla Kara Zehrayı Erzuruma getirecek, ona vatanına kavuşturacak imkânı bulamamışlar.
Günler geçmiş hayatı vatan hasretiyle geçen dadaş kızı Kara Zehra 1987 yılında rahmetli olmuş. Rayise ve kardeşleri annelerinin vasiyetini yerine getirmek için her türlü çareye başvurmuşlar ama netice alamamışlar.
Rayise Hanım, bunları anlatırken biz de, trajik bir romanı okumuş veya böyle bir filmi seyretmiş gibi olmuş , göz yaşlarımızı içimize akıtmıştık.
İlk işimiz Rayise Hanımı alıp Veyis Efendi Mahallesine gitmek olmuştu. Veyis Efendi Camisinin kitabesini gören Rayise Hanım çok sevinmişti ama ,metruk halindeki mahallede eskilerden kimselerin olmaması onu üzmüştü. Mahalle muhtarına kadar gitmiş olsak da aileyle ilgili bir iz bulamamıştık.
Çok dirayetli olan Rayise Hanım bir türlü pes etmiyordu. Neredeyse Asri Mezarlıkın tüm mezar taşlarını okuyacaktı.
Her gün bir yere gidip ipucu bulmaya çalışıyorduk ama, umduğumuzu bulamıyorduk.
Mahalli televizyon kanallarına çıkıp, Kara Zehranın hikayesini duyurmamıza rağmen bir arpa boyu yol alamamıştık.
12 Mayıs 2007 tarihinde Erzurum Kalkınma Vakfı olarak Aşık Reyhaniyi anma toplantısı yapmıştık.
Erzurum Lisesindeki bu gecede sürpriz konuğumuz Rayise Hanımdı.
Salon hınca hınç doluydu. Şiir dinletisinden sonra sahneye çıkıp Erzurumlu hemşehrilerime önemli bir konuğumuz olduğunu söyleyerek Kara Zehranın hayat hikayesinden bahsedip ,Rayise Hanımı mikrofona davet etmiştim. Salonda müthiş bir heyecan olmuş, Rayise Hanım, Azeri lehçesiyle öyle bir duygulu konuşma yapmıştı ki salonda ağlamayan kimse kalmamıştı. Kendisine Şanlı bayrağımız ile Kuran-ı Kerim hediye ettiğimde artık söz bitmiş, duygular konuşur olmuştu.
Daha sonra program akışı devam etmiş, sıra Mehmet Çalmaşıra gelmişti.
Mehmet Çalmaşır, programın sonunda salona geldiği için Rayise Hanımın sahnedeki konuşmasını duyamamış, daha doğrusu bu sürpriz konuğumuzdan haberi olmamıştı.
Mehmet Çalmaşır, sahne alıp yürek burkan Erzurum türkülerini söylemeye başlayınca salon başka bir havaya girmişti.
Çalmaşır Çünkü Benim Anam Erzurumludur türküsünü söyleyince önde oturan Rayise Hanım bu türkünün kendisi için söylendiğini zannedip sahneye fırlamıştı.
Gerçekten, türkü sanki Rayise Hanım için söylenmişti, böyle güzel bir tesadüf olamazdı.
Rayise Hanım uzun bir süre misafirimiz oldu. Erzurumlular yavaş yavaş onu tanımaya başlamışlar, hatta hemen hemen her gün bir evde misafir etmişlerdi.
Bir gün Rayise Hanımı alıp dönemin Büyük Şehir Belediye Başkanı Ahmet Küçüklerin yanına götürdüm.
Ben, Kara Zehranın hikayesini anlatıp Reis Beyden bir vefa duygusu olarak Kara Zehra için sembolik bir mezar yaptırmasını istedim. Reis Bey ,sağ olsun, bu isteğimizi olumlu karşıladı ve sevinçle oradan ayrıldık.
Birkaç gün sonra Abdurrahman Gazi Mezarlığına gidip bize gösterilen uygun parsellere baktık ve Rayise Hanım bir tanesinde karar kıldı.
Mezarın yapım işleri devam ederken, Rayise Hanım annesi Kara Zehranın yazdığı Garip ölsem götürün/ Dar köşeden ötürün/Benim ölüm haberimi/Vatanım Erzuruma yetirin mısralarını vasiyeti gereği mezar taşına yazdırmıştı.
Gün geldi mezar bitti. Yanımıza bir hoca alıp ,arkadaşlarla birlikte Kara Zehranın sembolik mezarına gittik.
Bu nasıl bir vatan sevgisi ve toprak aşkıydı ,müthiş duygular içerisindeydik.
Basın mensupları bulunduğu için bir açıklama yapmamız gerekiyordu ve bu görev bana düşmüştü.
Konuşmama başlamadan önce Rayise Hanım ,annesi Kara Zehranın mezarından getirdiği toprağı mezara dökmeye başlayınca kendimizi tutamadık.
Rayise Hanım, tavaf edercesine mezarın etrafında dönüp ,toprağı döküyor, bir taraftan da Bak ana memleketine senin gözünle bakıyorum, ruhun şad oldu mu diyerek ağlıyordu.
Rayise Hanımın göz yaşlarına bizim göz yaşlarımız karışmış, hocamızın duasıyla birlikte törenimiz sona ermişti.
Rayise Hanım ayrılırken , Kara Zehranın ,Baküde ki mezarına götürmek için bir avuç toprak almayı da ihmal etmemişti.
Kara Zehra, öz vatanıyla bağını asla koparmamış, sembolik de olsa toprağına kavuşmuştu.
Onun cesedi Baküde olsa da ruhu, Erzurumdaydı. Makamı cennet olsun