Erzurum küçük bir şehir; öyle ki, şehrin alt başında öksürseniz üst başında duyulur. Bu sebeple Erzurum’da, bi şeyler uzun zaman saklı kalmıyor. Ya fısıltı gazetesi marifetiyle, ya da güvenilir kaynaklar aracılığıyla olup biten her şeyi öğrenmek mümkün…
Şu son birkaç gün içerisinde, birbirinden bağımsız ve de habersiz kişilerle sohbet etme imkanım oldu.
Bu kişilerin tamamı, bu şehrin ya ticaret erbaplarıydı yahut da şehre yön veren isimlerdi…
Ortak özellikleri ise, bu şehre ve şehrin yarınlarına dair muzdarip olmalarıydı.
Duydukları veya tanık oldukları şeyler, onları öylesine endişelendirmişti ki, kimi tasını tarağını toplayıp gitmeyi planlıyor, kimisi de susup sinmeyi çıkar yol olarak seçmiş…
Sorduk: Sizi böylesine karamsarlığa iten gelişmeler nedir?
Cevap çok keskin, hem de can yakıcı:
Erzurum’da, kimi kamu görevlilerini ve kurumlarını arkasına almış, onlardan aldığı güçle şehrin üzerinde tahakküm kurmaya çalışan kimseler var. Bu kimseler başkasına hayat hakkı tanımıyor; istiyorlar ki ticareti kendileri yapsın, kamu ihaleleri sadece kendilerine verilsin, bütün kar kapıları kendi bahçelerine açılsın…
“Olabilir” dedik. Ve devam ettik: Bu tip insanlar bugüne mahsus değil ki… Dün de benzerleri vardı, muhtemelen yarın da olacaklar. Çünkü siyasi iktidara yakın duran bazı kimseler, başkalarına göre üstünlük elde edebiliyor. Ne yazık ki bu, ülkemizin çıplak bir gerçeğidir. Bu anlamda ata sözümüz dahi var: Bal tutan parmak yalar!
İtiraz sesleri aynı anda yükseldi: “Hayır” dediler. “Bizim söylemeye çalıştığımız bu değil. Evet, her devirde hükümetlere yakın olan işadamları bir adım önde olmuşlardır. Lakin Erzurum’daki durum öyle değil. Erzurum’da kimi adamlar, kamu gücünü arkasına alarak, illegal bir büyümenin ve rakiplerini sahadan tasfiye etmenin çabası içindeler. En kötüsü de yer yer başarılı olmalarıdır.”
Doğrusu anlatılanları anlamakta hayli zorlandım. Fakat o insanlar kendilerinden çok emindi:
“Erzurum, haram para kazanan ve bu parayı da çeşitli erk’lerle paylaşan kimi fırıldak adamların merkez üssü olmak üzeredir.”
Şaşırmıştım…
Devam ettiler:
“Küçük ama esaslı bir örnektir. Neden geçtiğimiz haftalarda Ilıca Çermikleri’nde patlak veren skandalın üzeri örtbas edildi, neden basın bu seks baskınında kimlerin olup olmadığını araştırmadı?”
Yine devam ettiler:
“Veya birkaç ay evvel bir işadamı umuma açık yerde silah çekti ve havaya ateş etti. Ama bu polis bültenlerine dahi girmedi. O işadamını koruyan güç kimdi?”
Duymadık, bilmiyoruz; diyecek olduk nafile…
Şikayetlerini art arda sıraladılar:
“Etmeyin Mehmet Bey, siz ki bu şehrin en etkin bir kalemisiniz ve siz ki vaktiyle çetelere karşı amansız mücadele vermiş bir gazetecisiniz. Şimdi siz bu şehirde dönen tefecilik olaylarını, yasadışı gelişmeleri ve bazı kamu görevlileriyle iş tutan kimi çakalları nasıl bilmezsiniz?”
Bilmiyoruz, gerçekten de bilmiyoruz….
Ilıca kaplıcalarında birilerinin fuhuş yaptığını ve polisin de savcılık talimatıyla bunları yakaladığını duymuş, hatta bunu haber de yapmıştık.
Ama o adamların kimler olduklarını, içlerinde hangi ünlü ve de etkin isimlerin bulunduğunu bilmiyoruz. Zira polis veya savcılık bize ne dediyse biz onunla yetindik.
Tefecilik diyorsunuz, vaktiyle bu uğurda çok ciddi mücadele vermiş bir gazeteci olarak, sanıyorduk ki Erzurum’da artık kimse tefecilik yapmaya cesaret edemez. Çünkü şartlar çok değişti. Kabul edelim ki Ak Parti hükümeti ülke genelinde mafyanın ve organize suç çetelerinin her türüne karşı amansız bir mücadele verdi.
Oysa Erzurum özelinde iddialar tam tersi:
Tefeciler tam gaz ilerliyor; hatta kamudan kimi etkin isimleri de koruma olarak yanlarında tutuyorlar.
İddialar çok keskin ve acımasız…
Lakin bizden söylemesi ahali müthiş derecede rahatsız..
Benim görüştüğüm işadamları gerçek anlamda işadamlarıydı. Yani birileri gibi ağaç kovuğundan çıkma tipler değil. Şayet onlar böylesine muzdarip ise, demek ki durum cidden vahim…
“Erzurum güllük gülistanlık; bizde yasadışı iş yok. Her şey kontrol altında” demek, şayet vicdanları rahatlatıyor, hatta sorunu ortadan kaldırıyorsa diyecek bir sözümüz yok.
Ama ya öyle değilse…
Ya o adamların söylediklerinin yarısı bile doğruysa, siz söyleyin: bu şehir nereye gidiyor?