Bir yazar dostumuz milletimizin verdiği şehitlere misal verirken bu şiirsel hikayeyi özetlemiş, ancak eksik. Daha fazlasını, hikayenin bir kısmını biz sunuyoruz sizlere:
“ … Hiddetle yıldırım gibi gürlediğin halde rikkatle bir bulut gibi ağlarsın; safiyette bir melek, ısrarda bir devsin... Onun için dünyada eşi bulunmaz bir millet olmuşsun. Düşündüğün zaman bir aslan temkiniyle ağır ve sakin duruşundan, kızdığın vakitki azim ve şiddetin anlaşılmaz. Uzun kirpiklerin altında utangaç ve durgun düşünen iri gözlerin bir kere açılmasın; kalın kaşların bir kere çatılmasın; o zaman varlığın, benliğin köpürür, taşar! O zaman ceberûtun, haşmetin parlar, yükselir. O zaman cebbar olursun. Bu acayip sırr-ı hilkatini bilmeyenler, yanılırlar.
…
Maddî menfaate ehemmiyet vermezsin. Para denilen mâden parçasına itibar etmezsin. Suçun budur. Müsrifliği asalet icâbı sayarsın.
Vakarın benliğine galebe çalar. Cananını canına tercih edersin. Ekseri başkaları için yaşar; başkaları için çalışır; başkaları uğruna ölürsün. Başkaları seni beğendiği hâlde sen kendini sevmezsin. Ne zaman köyünde, önüne bir önlük koyup makine basma geçecek, ne vakit eline pergel alıp masaya yaslanacaksın? Ne zaman dükkânının tezgâhında sermayenin faizini hesap edeceksin?... Senden bunu bekliyorlar, sana bu kusuru buluyorlar... Fakat vakit kalıyor mu? Keseni doldurmak için değil, karnını doyurmak için kullandığın sapanın demirini tarlanın ortasında bırakıp tüfeğin çeliğine sarılıyorsun... O serhadden bu hududa koşuyorsun... Bulgaristan'da Ölüyor, Yunanistan'da ölüyor, Acemistan'da ölüyor, Sırbistan'da ölüyor; yalnız yurdunda, köyünde ölemiyorsun. Sevgili Ayşeciği doya doya öpemiyor, yavrun Mehmetçiği seve seve büyütemiyorsun...
Bir ulu çınarsın ki kırılır, eğilmezsin; ölür, inlemezsin... Kanınla çorak kumlukları sularken ekmeğini alnının terine batırır yer, yine düşman karşısına yaralarınla beraber her yerde bir istihkâm gibi çıkarsın... Sen zalim heybetinle bir mazlumsun; ninenin, atanın bucağında bir garib; ananın, babanın kucağında bir yetimsin!...
Dul analarla dolu olan şu Anadolu bir üvey nine kadar sana cefakârdır... Sen Şarkın kınına giremeyen bir kılıcısın; döğüle döğüle tavlanır, vurula vurula kırılırsın. Yine her parçandan bir kıvılcım, her kıvılcımından bir şimşek çıkar. İlâhî bir kuvvetin, ebedî bir feyzin var, ey Türk!.”
Yüzbir yıl geçmiş, değişen ne var? Bugün yazılmış gibi oturmuyor mu olaylara? Büyük yazar olmak budur. Yazdıklarının yıllar sonra da gerçeklerle örtüşmesi, yazdıklarından güncel olaylara alıntı yapılması… Müftooğlu Ahmet Hikmet şimdilerde unutulur gibi olsa da gerçekte büyük yazardır. Kıymetli dostlar, bu nedenle bize Ahmet Hikmet’i hatırlatan dostumuza teşekkür ediyor, şehitlerimizi dualarla anıyoruz.