Erzurum’da AKP, ‘Kılıç' dedi.
Genel seçimlerle doğru giderken, Başbakan, keskin bir şey olsun istedi zahir.
Yerel seçimlerdeki sonuç kimseyi yanıltmasın.
Sayın Kurtulmuş yönetimindeki Saadet Partisi’ne sızmalar başlamış bile. Çok kişinin göğsünde yazan başka, gönlünde yatan başka.
MHP’den kayan oylardan bazıları duvara toslayarak tekrar geri dönmekte ve de dönecektir.
CHP’nin zaten adı yok Erzurum diyarında. -ki bu da başka bir sorun.-
Ülkemizde siyasi partilerin genel başkanları, genel olarak demokrasiyi savundukları için(!) İl yönetim seçimleri adayların değil, genel başkanların arenası haline dönüşür her zaman. Ve genellikle genel merkezlerde,“liste tek olsun, pek olsun,” düşüncesi öne çıkar. Bu faşizan düşünce de çoğu yerde galip gelir; bunu da “partimiz parçalanamaz, biz bir bütünüz,” hikâyesiyle yuttururlar.
Erzurum AKP’de ise bu kez bir başkaldırış gözüktü. Çok az farkla Genel Merkez’in dediği olsa da Erzurumlunun bundan sonra bir duruş sergileyeceğinin göstergesidir.
Neyse!
Bu AKP’nin iç meselesi; biz söyleyeceğimizi piç etmeden,destur, çekip girelim konumuza.
Ülkede F Tipi örgütlenme artık tamamlanmak üzere. On yıl sonra, devletin bütün kurumlarında bu açıkça görülecektir. Erzurum’da ortaöğretim öğrencilerinin birçoğu arasında Fetullah Hoca’nın kitabı birer başucu kitabı haline gelmiş durumda. Bunun yansıması ve yüzümüze çarpması o kadar da uzak değil.
Çocuklar kitap okumasın demek, cahil kaşığıyla halt yemekten başka bir şey değildir; ancak okunan kitap, hiçbir edebi değeri olmayan,okuyanı düşünmeye değil, şartlandırmaya yönelik kitap olur ise, işte orada durup düşünmek gerekir.
Adı geçen kitap ne demekte ve amacı ne!
Devletin etkin kurumlarında, etkili yerlere gelerek örgütlenmek gerekir, diyen satırların amacı ne olabilir.
Kime karşı örgütlenmek gerekiyor?
Neden?
Demokrasilerde, yürütme hükümet edenin işidir. Bugün bir başka parti yapar bu işi, yarın başka bir parti!.. Eğer siz, devletin etkin kurumlarında örgütlenmeyi amaç edinirseniz, bir sonraki aşamadaki amacınızı da sorgulamak gerekir.
Sayın Başbakanımızın ve o günkü Sayın Genelkurmay Başkanımızın iki yıl önceki yaptığı sırlı konuşmanın bugünlerle ve de gelecekle bir ilgisi var mıydı acaba!
Bir ibadet bir de kabahat gizlidir, diye bir söz var!
İbadet mi, kabahat mi bu!
Umarız ki Sayın Büyükanıt anılarını büyük harflerle yazar da bizler de birgün bunun ne içerdiğini okuruz.
Bazı çıkma aydınların devlet içindeki bu örgütlenmeyi görmemezlikten gelmeleri de ayrı bir konu tabi.
Üç Genel Başkan’ın son günlerdeki konuşmalarına bakın!
Türkiye’nin asıl gündemi olması gerekenlerle bir ilgisi var mı?
Dedi!..
Dedim ki!..
Demiş ki!..
Birbirlerine cevap vermeyi muhalefet ya da karşı duruş sanmaktalar.
Korkarım ki, bundan on yıl sonra, Sayın Erdoğan, Sayın
Bahçeli ve Sayın Baykal’ın aslında kanka olduklarını öğreneceğiz.
İşsizlik artmakta, gençler ‘iş’ diye kıvranmakta, emekliye verilen zam alay edilecek miktarda. Korucular konusu rafa kalkmış durumda;sanki PKK olayı bitmiş, artık bunun için can ve para boca edilmeyecekmiş gibi öylece uykuya bırakılmışlar.
Bizim liderlerimiz de; dedi ki, dedim ki, demiş ki ve de derim ki, diyerek birbirlerine cevap verme yarışındalar.
Güne göre değişen tartışmalar.
Neredeyse şunları da duyacağız.
Muhalefet bağıracak, “siz geldiniz, sizin yüzünüzden yağmur çok yağdı, her yeri sel götürüyor!”
İktidar cevap verecek, “sanki sizin zamanınızda olmuyordu,ben araştırdım, sizin zamanınızda da vardı!”
Falan, filan!
Ya ekonomi!
Ya iş!
Ya geçim derdi!
Yok, bunlardan söz etmek yok!
Çünkü bunlar, asıl konular. Aslından vazgeçtik, bunların fotokopisine de razıyız; ama yok!
Melike Demirağ mı söylüyordu!
Uyu yavrum uyu, uyutayım seni…