Bu yazımda son yüzyılda Türkiye, İran ve Afganistan tarihi coğrafyasında "ülkesinde baş yastıkta ölmüş" devlet ya da hükümet başkanı var mıdır? sorusuna cevap arayacağım. Sizler de Pakistan, Irak, Suriye gibi ülkelere bakarsanız fotoğrafı daha iyi görebilirsiniz.
TÜRKİYE
Türkiye'deki devlet ve hükümet başkanlarının durumunu yakinen bildiğimiz için genişçe ele almadım.
27 Nisan 1909'da II. Abdülhamit tahtan indirildi. 3 yıl Selanik'teki Alatini Köşkü'nde ev hapsinde tutulduktan sonra 1912'de İstanbul'daki Beylerbeyi Sarayı'na getirildi. 10 Şubat 1918'de İstanbul'da vefat etti.
Sultan Vahdettin 17 Kasım 1922 Cuma günü Dolmabahçe Sarayı'ndan Malaya adlı İngiliz harp gemisi tarafından alınıp Malta Adası'na götürüldü. Vahdettin 16 Mayıs 1926'da San Remo'da vefat etti. Cenazesi Şam'a getirilerek Sultan Selim Camiî kabristanına defnedildi.
Atatürk'e 33 kez suikast teşebbüsünde bulunuldu. Başbakan Adnan Menderes asıldı, Nihat Erim bir suikast sonucu öldürüldü, Özal'a silahlı saldırı düzenlendi, elinden yaralandı ve ölümü şaibeli oldu. 15 Temmuz 2016 gecesi Türk siyasi tarihinde eşine rastlanmayan darbe kalkışmasında yaşananları aylardır medyada boy boy yer aldığı için açıklamaya ihtiyaç duymuyorum.
İRAN
İran coğrafyasında 1000 yılı aşkın süreden beri hüküm süren devlet başkanları Türk kökenliydi. Türkiye ile Türk topluluklarının arasındaki coğrafi bağlantıyı koparmak isteyen İngiliz Krallığı, Kaçar Şahı Ahmet Şah'tan iktidarı alarak 15 Aralık 1925'te Fars asıllı Rıza Şah Pehlevi'ye verdi. İngilizler iktidara getirdikleri gibi, sonunda O'nu gözaltında Bandar Abbas'tan gemiyle yurtdışına çıkarıp iktidarına son verdiler. Rıza Şah 26 Temmuz 1944'te Johannesburg'da öldü. Ölümü pek çok entelektüel kimselerce İngilizler tarafından tezgâhlanmıştı, ama hiçbir zaman doğrulanmadı. Doktoru onun hazımsızlığı olduğunu söyledi, bilinen kalp problemi yoktu.
Yerine oğlu Muhammed Rıza Şah Pehlevi 16 Eylül 1941'de başa geçti.
07.03.1951 İran Başbakanı General Ali Razmara radikal dinci bir militan tarafından öldürüldü.
İran'ın 69. Başbakanı Hasan Ali Mansur, 27 Ocak 1965 tarihinde meclise doğru yürüdüğü sırada, Muhammed Buhara tarafından tabanca ile vurularak öldürüldü. Ölümü Humeyni taraftarlarınca Şah rejimine ilk silahlı saldırı olarak kabul edilir.
Bir İslam ülkesinden değil, Fransa'nın başkenti Paris'ten gelen İmam Humeyni, iktidarı 1979 yılında ele geçirdi. Şah Rıza, 16 Ocak 1979'da kesin olarak ülkeyi terk etti. Kahire'de 1980'de öldü.
İran İslam Cumhuriyeti'nin ikinci cumhurbaşkanı Muhammed Ali Recai 30 Ağustos 1981'de, başbakan Muhammed Cevad Bahonar'la beraber bir toplantıdayken Halkın Mücahitleri Örgütü'nün düzenlediği bir bombalı suikasta kurban gittiler.
İmam Humeyni kendi ülkesinde 1989 yılında baş yastıkta öldü.
AFGANİSTAN
Son yüzyılı çok çileli olan Afganistan'ın siyasi tarihi de şöyledir:
Habibullah Han 1901-1919 arasında Afganistan emiri olur. 1919'da bir av yolculuğu sırasında öldürüldü.
Oğlu Emanullah Han 1919 - 1929 yılları arası Afganistan emiridir. Kasım 1928'de Celalabad'da patlak veren bir kabile ayaklanması sırasında ünlü bir kabile lideri olan Baççe-i Sakov başkent Kabil'i ele geçirdi ve kendisini hükümdar ilan etti. Emanullah Han tahtı yeniden ele geçirmeyi denediyse de başarılı olamadı ve Afganistan'dan ayrılmak zorunda kaldı. Emanullah Han sonraki yaşamını sürgünde geçirdi. 25 Nisan 1960 günü Zürih'de yaşamını yitirdi.
Yerine Eski Afgan Kralı Habibullah Han'ın oğlu İnayatullah (14 Ocak 1929 - 17 Ocak 1929) Afganistan Kralı ilan edildi. Kısa saltanatı, tahttan indirilmesi ile sona erdi.
Emanullah Han'ın tahttan çekilmesinden sonra Habibullah Kalakani 1929 yılı Ocak ve Ekim ayları arasında Afganistan hükümdarı oldu. Kendisine "Tanrı'nın habercisi, dinin kulu" adını verdi. Kendisi ülkenin dört bir yanından Afgan aşiretlerin yardımını almasına rağmen Muhammed Nadir Han'ın ordusu tarafından devrildi ve 3 Kasım 1929'da idam edildi
Muhammed Nadir, 1929'da Afganistan kralı oldu ve 1933 yılında bir suikast sonucu öldürüldü.
Muhammed Zahir Şah 1933-1973 arasında Afganistan şahı oldu. Şahın kayınbiraderi General Muhammed Davud Han, 17 Temmuz 1973'te kansız bir darbeyle monarşiyi devirerek cumhuriyet ilan etti. Tahttan resmen 24 Ağustos 1973'te çekilen Zahir Şah, İtalya'ya sürgüne gitti.
Serdar Muhammed Davud Han 1978 de ordunun gerçekleştirdiği darbeyle devrildi, kendisi ve aile üyelerinin çoğu öldürüldü.
27 Nisan 1978 tarihinde Afganistan Demokratik Cumhuriyeti'nin kurulduğu ilan edildi.
Nur Muhammed Terakki, 1965-1979 arasında genel sekreterliğini yaptığı Afganistan Demokratik Halk Partisi'nin 1978'de düzenlediği hükümet darbesinden sonra devlet başkanlığı yaptı. Başbakan Amin başkanlığındaki darbeciler, Devlet Başkanı Nur Muhammed Terakki'yi yönetimden indirerek idam ettiler.
Hafızullah Amin (27 Aralık 1979), Afganistan'daki sosyalist rejimin ikinci devlet başkanı oldu. 24 Aralık 1979 tarihinde Sovyet birlikleri Afganistan'a girdi. Amin devrildi ve öldürüldü. Yerine sürgüne gönderdiği Babrak Karmal getirildi.
Babrak Karmal 1979-1986 yılları arasında Afganistan Demokratik Cumhuriyeti dönemi esnasında Afganistan'ın üçüncü devlet başkanı oldu. Afganistan'ı terk ederek Moskova'ya gitmeye mecbur edildi. 1996'da Moskova'da öldü.
Muhammed Necibullah Ahmedzai 1987-1992 yılları arasında Afganistan Demokratik Cumhuriyeti'nin devlet başkanı oldu. Eylül 1996'da Taliban'ın Kabil'i ele geçirmesinden hemen önce Ahmet Şah Mesud'un kaçırma teklifini reddetti. 28 Eylül 1996'da Kabil'e giren Taliban askerleri tarafından sığınmış olduğu Birleşmiş Milletler binasından zorla çıkarıldı. İşkence edildikten sonra yaralı haldeyken, kardeşi Şahpur Ahmedzai ile birlikte bir elektrik direğine asılarak öldürüldü.
Abdul Rahim Hatif, Nisan 1992 yılında iki hafta boyunca Afganistan Devlet Başkanı oldu. 19 Ağustos 2013 tarihinde vefat edene kadar Hollanda'da sürgün hayatı yaşadı.
Burhaneddin Rabbani İran gezisi sonrası yurda döndüğünde, Taliban'dan mesaj getirdiğini söyleyen bir kişi kendisiyle görüşmek istedi. Görüşmeye kabul edilen intihar bombacısının sarığından çıkarttığı bombayı önüne atması sonucu 20 Eylül 2011 tarihinde Kabil'deki evinde yaşamını yitirdi.
MISIR
Mısırın siyasi tarihideki gelişmeler şöyledir:
I.Fuad asıl adı Ahmed Fuad Paşa, İngiltere'den bağımsızlığını elde eden Mısır'ın 1922-1936 yılları arasında hüküm süren ilk kral oldu. 28 Nisan 1936'da Kahire'de Kubbe Sarayında baş yastıkta öldü. Mısır başbakanı Ahmet Mahir Paşa parlamentoda 24 Şubat 1945 yılında öldürüldü.
Mısır Başbakanı Mahmut Fehmi en-Nukraşi Paşa 28 Aralık 1948 tarihinde makamında bir Müslüman Kardeşler örgütü üyesi olan Abdülmecit Ahmet Hasan adlı bir üniversite öğrencisi tarafından ateşli silahla vurularak öldürüldü.
I.Faruk 1936-1952 tarihleri arasında Mısır kralıdır. Cemal Abdülnasır liderliğindeki Hür Subaylar Hareketi 1952'de Faruk'u tahttan çekilmeye zorladı. Ülkeden ayrıldı, 18 Mart 1965 yılında 45 yaşında Roma'da öldü.
Yerine çocuk yaşlardaki oğlu II. Fuad geçtiyse de, bir yıla kalmadan Mısır'da Cumhuriyet ilan edildi. 1953'te cumhuriyetin ilan edilince ailesiyle beraber sürgüne gönderildi.
Kral I. Faruk'un devrilmesinde önemli rol oynayan Mısırlı asker ve devlet adamı Muhammed Necib, 18 Haziran 1953'te cumhurbaşkanlığına getirildi. 1954' de Cemal Abdülnasır başbakanlığı üstlendi. 1954'te Abdülnasır'a karşı Necib'in de adının karıştığı bir suikast girişimi yapıldı. Necib, 1960'a değin ev hapsinde tutuldu, daha sonra da Mısır'ın siyasi yaşamında herhangi bir rol üstlenmedi.
Cemal Abdül Nasır 1956'dan 1970'e kadar Mısır'ın ikinci cumhurbaşkanı oldu. 28 Eylül 1970'te Arap liderlerle yaptığı zirve sonrası, ağır bir kalp krizi geçirdi ve ülkesinde öldü.
5 Kasım 1970'te Başkan Cemal Abdül Nasır'ın ölümü üzerine onun yerine geçen Muhammed Enver Sedat 6 Ekim 1981' kadar Mısır'ın ikinci cumhurbaşkanı oldu. 1981 yılında, Mısır'ın bağımsızlığının kutlandığı resmigeçit tören sırasında silahlı saldırıya uğrayarak öldürüldü.
Muhammed Hüsnü Said Mübarek 1981-2011 yılları arasında Mısır cumhurbaşkanı oldu. 2011 İstifa ettikten kısa bir süre sonra tutuklandı ve yargılanmaya başlandı. Bir süre idamla yargılandı. 2 Haziran 2012 günü yardımcısı ile birlikte ömür boyu hapis cezasına çarptırılması sonucunda depresyona girdi ve sonradan berat etti.
Muhammed Hussein Tantavi Soliman; 11 Şubat 2011 tarihinde Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek istifa ettiğinde, yetkiyi Tantavi başkanlığındaki Mısır Silahlı Kuvvetler Yüksek Konseyine devretti. Bu yetkiden sonra Tantavi Mısır devlet başkanı oldu.
12 Ağustos 2012'de, Mısır'ın seçimle ilk defa başa gelen yeni Devlet Başkanı Muhammed Morsi, Silahlı kuvvetler ve Savunma Bakanı olarak görev yapan Tantavi'yi emekli etti.
Muhammed Mürsî Îsa el-Eyyat, Mısır'ın 5. cumhurbaşkanı seçildi. 3 Temmuz 2013 tarihinde Mısır Silahlı Kuvvetlerinin askeri darbe yapması sonucu devrildi. 16 Mayıs 2015 günü mahkeme tarafından idam cezasına çarptırıldı.
Abdülfettah Said Hüseyin Halil el-Sisi, darbeyle gelerek 26, 27 ve 28 Mayıs 2014 tarihlerinde gerçekleşen ve katılımın %40 olduğu seçimlerde %97 oy alarak cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazandı.
Sonuç: Demokrasi tarihiyle uzun bir geçmişi olan Amerika Birleşik Devletlerinde 40'ı aşkın devlet başkanı gelmiştir. Buna rağmen siyasi suikastlar tarihi zengin olan ABD'de de bugüne kadar 4 başkan uğradıkları saldırılarda can verirken; 2'si yaralı, 3'ü yara almadan kurtuldu. Ahlaki erdemler siyasi ihtirasların önünde değil, ardında olduğu sürece insanlık kendini bu kavgalardan kurtaramaz. Afrika, Latin Amerika ve Asya ülkelerindeki siyasi çalkantılar büyük oranda insan ölümleriyle sonuçlanmaktadır.
Adı geçen ve yazmadığım İslam coğrafyasındaki devletler; bilimi, aklı, vicdanı, demokrasiyi, laikliği, milli egemenliği, insan haklarını ve hukukun üstünlüğü gibi değerleri siyasetlerine temel ilke ve amaç kabul etmeyince baş yastıkta ölen devlet ya da hükümet başkanına az rastlamaktayız. Dahası İslam coğrafyasındaki İslam adına ortaya çıkan cemaat liderleri, devlet ya da hükümet başkanları ülkelerinden kovulduklarında aşağıladıkları ve sövdükleri Batı'nın vicdanına sığınarak orada yaşamayı ve orada ölmeyi yeğlemelerini de anlamakta zorluk çekiyorum.
Her türden emperyalizme karşı olmak, emperyalizmin sinsi oyunlarıyla mücadele etmek başka, yukarıda sıraladığım adı geçen değerleri almak ve siyaseten içselleştirmek başkadır. Bu değerleri ülkemizde yerleştirmeye çalışan tüm emeği geçenleri alkışlamalı ve desteklemeliyiz.
Batı düşmanlığı maskesi altında Türkiye siyasi yüzünü bu değerlerden çevirirse 200 yıllık bu kadar emeğe yazık olur diye düşünüyorum.
Demokrasinin en değerli yanı; iktidara kan dökmeden gelip, kan dökmeden de iktidarı teslim etmektir.