Atatürk Üniversitesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Lütfi Sezen, çalışmak için Avrupa'ya giden Türkler'in iyisine kötüsüne bakmadan verilen her işi yaptıkları için bu ülkelerde tutunabildiğini belirtti.
Erzurum Ajans-Atatürk Üniversitesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Lütfi Sezen, çalışmak için Avrupa’ya giden Türkler’in iyisine kötüsüne bakmadan verilen her işi yaptıkları için bu ülkelerde tutunabildiğini belirtti.
Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü Öğretim üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Lütfi Sezen’in Almanya ve Hollanda’da görüştüğü Türk işçi ve ailelerinin düşüncelerine yer verdiği 'Batı Avrupa'daki Türkiye' kitabı, çalışmak için gurbet ellere gidenlerin yaşamlarına ışık tutuyor.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Batı Avrupa’da büyümeye ve gelişmeye başlayan endüstri dünyasının ucuz iş gücünü bulmak amacıyla Yugoslavya, Yunanistan, İspanya, Fas ve Cezayir gibi ülkelerden işçi talebinde bulunduğunu, 1960’lardan itibaren de Türkiye’den vasıflı- vasıfsız işçi talebinde bulunulduğunu kaydeden Yrd. Doç. Dr. Sezen, “Avrupa’ya giden işçi grupları arasında en çok ilgi gören, tercih edilen ve buna bağlı olarak kalıcı olanlar Türk işçileridir. Diğer ülkelerden gelen işçiler verilen her işi yapmadıkları için kısa bir süre sonra dışlanırken, çoğunluğu vasıfsız olan Türk işçiler ise iyisine kötüsüne bakmadan verilen her işi yaptıkları için kalıcı oldular. Birinci kuşak işçilerin bu özverili çalışması Avrupa’da yaşayan Türkler’in sayısının milyonlara ulaşmasında etkili oldu. Bu gün Avrupa’da en çok Türk işçisi bulunduran ülke Almanya’dır. Bu nedenle Türkiye’de Avrupa’da çalışan işçilere genel olarak ‘Almancı’ denilmektedir” diye konuştu.
İŞÇİLERİN SORUNLARIYLA YETERİNCE İLGİLENİLMEDİ
Avrupa ülkelerinin 40 yılı aşkın süredir ülkelerine hizmet veren ve endüstriyel gelişimlerini gerçekleştiren bu gücü bir iş makinesi olarak değerlendirdiklerini, bu insanların sosyal, kültürel hakları ve eğitim sorunlarıyla yeterince ilgilenmediklerini dile getiren Yrd. Doç. Dr. Sezen, “Ekmek parası uğruna yabancı ülkelere göç etmek zorunda kalan bu insanlarımızın büyük bir bölümünün aile düzeni bozuldu. Eşini, çoluk - çocuğunu Türkiye’de bırakıp çalışmak için Avrupa ülkelerine giden bazı işçiler, bulundukları ülkede sürekli kalabilmek için yabancılarla yeni evlilikler yapınca Türkiye’deki eş ve çocuklarını ihmal etmiş, onları kendi kaderleriyle baş başa bırakmak zorunda kalmışlardır. Eş ve çocuklarını yanlarına alanlar da bulundukları ülkelerin koşullarına uyumsuzluktan kaynaklanan ciddi sorunları yaşamıştır. Uyumsuzluk neticesinde, çocuklarının eğitimleri aksamış, eğitimsizlikten kaynaklanan sorunlar ortaya çıkmıştır. Türk işçi aileleri arasında; alkol kullanma, sigara ve esrar içme alışkanlığı edinen, aile ve çevresiyle sürekli çatışma halinde bulunan, uyumsuz, psikolojik sorunları olan gençlerin sayısı giderek artmıştır. Bu gençler arasında suç işleme oranı da giderek yükselmiştir. Doğu ve Batı kültürü arasında sıkışıp kalan işçi çocuklarının büyük bir çoğunluğu; her iki kültürü yeterince öğrenemediklerinden, Türkiye’deki ve yabancı ülkelerdeki eğitimleri sırasında başarısız olmuşlardır. Ancak güçlü bir aile desteği alabilenler karşılaştıkları sorunları aşabilmiş, eğitimlerini başarıyla tamamlayabilmişlerdir” diye konuştu.