Hikaye bu ya bir
dönem, Bab-ı Ali Erzurum’a vali dayandıramıyor. Kimi gönderse, ya ahali
bir kulp takıp itiraz ediyor ya da Sadaret bir kusur bulup geri çekiyor.
Bu
vaziyetin böyle gitmeyeceğini gören hükümet, sonunda Erzurum’dan
İstanbul’da yani imparatorluğun kalbine bir heyet davet ediyor.
Soracak ki,
“Allah aşkınıza siz nasıl bir vali istiyorsunuz? Söyleyin ki, Sadrazamlık olarak isteğinize göre bir vali gönderelim.”
Erzurum heyeti biraz mahcup ama ne istediğini bilen bir edayla;
“Ahmet Salim Paşa gibi bir vali isteriz” diyor.
Bu cevap üzerine dönemin sadrazamı yani başkanı Mehmet Talat Paşa talimat veriyor:
“Bulun şu Ahmet Salim Paşa’ya benzer bir vali”
Sonunda Sadaret buluyor Ahmet Salim Paşa’ya benzer bir vali...
Fakat küçük bir sorun vardır.
Ahmet
Salim Paşa, Erzurum Valisi olarak Erzurum’a tayin edilmesine karşın,
İstanbul’dan yola çıkıp Erzurum’a gitmek isterken, Bayburt’ta rahmetli
oluyor. Yani Erzurum’a varamadan ölüyor.
Şimdi bu hikayeden
hareketle desek ki “En iyi vali ölü validir” hiç hoş olmaz. Kaldı ki,
kişisel kanaatimiz odur ki, Erzurum birbirinden değerli valiler gördü ve
görecektir de...
Misal; Vali Sebahattin Öztürk de o “iyi
vali”lerden biridir. Her ne kadar son birkaç aydan beri, tayini çıktı,
çıkacak türünden haberlere muhatap olsa da, O, çalışmalarıyla,
hizmetleriyle ve dik duruşuyla Erzurum’da adını “iyi valiler” arasına
çoktan yazdırdı.
İsteriz ki birkaç yıl daha kalsa ama sistem
icabı bir vali bir il de çok da istense bile nihayet beş altı yıldan
fazla da kalamıyor. Dolayısıyla Sebahattin Bey de gidecek ve yerine
inşallah iyi bir vali daha gelecek.
Sebahattin Öztürk, mizah
gücü son derece yüksek bir devlet adamı; aynı zamanda iyi bir edebiyatçı
ve uzman düzeyinde bir tarihçi… O’ndan çok şey öğrendik, öğrenmeye de
devam ediyoruz.
Şayet bu yıl Erzurum’dan giderse, arkasında yüzlerce anı ve iz bırakmış olacak.
Bu saptamayı yaptıktan sonra, yine maziden hatıralarla devam edelim.
Geçmişte bir bakandan dinlediğim anıyı sizlerle paylaşmak istiyorum:
Dönem,Kenan Paşa’nın devlet başkanı olduğu dönemidir. Yine bir kararname
çıkmak üzere, Özal Hükümeti Erzurum’a, genç ve dinamik bir kaymakamı
vali olarak koymuştur. Fakat kararname Köşk’ten geri döner sırf Erzurum
yüzünden...
Kenan Paşa, hükümete, “Erzurum Ordu ve üniversite
şehridir; buraya atayacağınız vali yaşını başını almış olsun, tecrübeli
biri olsun” diye tutturur. Bunun üzerine hükümet son anda Erzurum’a o
günün Artvin Valisi olan Emrullah Zeybek’i sırf yaşını başını almış diye
yazar... Ve de Evren bu kararnameyi onaylar.
Kırk satır mı, kırk katır mı?
Yahu bunun ortası yok mu?
Ne stajer vali istiyoruz, ne de yaşını başını almış bir ihtiyar...
Vali gibi vali istiyoruz...
Belli ki, bu mümkün değil.
Geçmişte öyleydi ki…
Hükümetler, Erzurum’a ya yaşlı işi bitmiş birini ya da stajer bir memuru atıyordu.
Başka
vilayetlere vali atanırken, o ilin vekilleri ile hükümet kıyasıya
mücadele eder ama sıra Erzurum’a gelince bizim vekillerimiz sadece
kararname yayımlandıktan sonra öğrenirler valinin kim olduğunu...
Hiçbir zaman, “En iyi vali ölü validir” demek istemedik ve istemiyoruz da...
Fakat bize reva görülen bu muameleyi de hazmedemedik.
En iyisi gelin tam da bizi anlatan bir hikaye ile noktalayalım yazıyı:
Tren arıza yapıyor. Görevliler anons ediyor:
Birinci mevki yolcularımız, hazırlanın görevliler gelip valizlerinizi alıp sizleri otomobillere bindirecek.
Az sonra ikinci bir anons:
İkinci mevki yolcularımız valizlerinizi alıp aşağı inin otobüsleri sizleri alıp, otellere götürecek.
Bütün bu anonsları duyan üçüncü mevki yolcuları da hazırlanıp trenden aşağı iniyor. Fakat bir garip durum söz konusu...
Görevliler üçüncü mevki yolcular için anons ediyor:
Siz nereye gidiyorsunuz, siz giderseniz arızalı treni kim itecek?
Buradaki üçüncü mevki yolcuların biz olduğumuzdan kimsenin kuşkusu olmasın...
Yine treni itme görevi Erzurum’a düşmüş görünüyor.
Halbuki trene bilet alırken ödediğim para üçüncü mevki yolcular için değildi.
Yani tufaya geldik anlayacağınız...