Cumhuriyeti kuran iradeye ev sahipliği yapan Erzurum, bilindiği gibi tarihi geçmişi, stratejik önemi, kültürel zenginliği ve coğrafi özellikleri ile Anadolu’nun en gözde şehirlerinden birisidir.
Osmanlı’nın üç büyük gümrüğünden birisinin Erzurum’da bulunduğu dönemlerde doğunun Paris’i unvanını alan şehrimiz, ne yazık ki 1980’li yıllardan sonra hızlı bir şekilde ekonomik canlılığını kaybetmeye başlamış, rantabl olmayan politikalar neticesinde sosyo ekonomik göstergeler açısından 60. sıralara kadar gerilemiştir.
İstihdam yetersizliği, tarım ve hayvancılığın cazibesini yitirmesi, bir takım palyatif tedbirlerle önlenmeye çalışılmış olsa da dadaşlar kader yazgıları olan göç kervanlarıyla gurbete taşınmışlardır.
2009 yılı TUİK verilerine göre, ülkemizde Erzurum nüfusuna kayıtlı 1.630.487 kişi bulunmakta, bu sayının 698.556’sı Erzurum il sınırları içerisinde yaşamaktadır.
Bu rakamlardan anlaşılacağı üzere, bir milyona yakın bir nüfus Erzurum il sınırları dışında gözükmektedir.
Yaşanan göç insan ve sermaye kaybına yol açtığı gibi, kaçınılmaz olarak da kültürel bir erozyonu beraberinde getirmiştir.
Şehirdeki bu olumsuz tablo, ister istemez bir takım yeni politikaların ve hedeflerin belirlenmesini gündeme taşımış, özetle Erzurumlu; düştüğü yerden kalkma ve bedenine uygun elbiseyi bulma arayışlarına girmiştir.
Ortak akıl kullanılması ve siyasi desteğin alınması neticesinde, oluşturulan projelerin sırayla uygulamaya girmesi, şehirdeki karamsar havanın dağılmasına sebep olurken, gelecekle ilgili kaygılarında azalmasına yol açmıştır.
Kısaca; sahile demir atmış olan Erzurum Gemisi, rotasını doğru belirlemiş, yelkenlerini şişirmiş, yavaş yavaş yol güzergâhına girmiştir.
Kalkınma modelleri içerisinde ilk sırada gördüğümüz tarım ve hayvancılık konusunda somut göstergelerimiz olmasa bile, sağlık, eğitim ve kış turizmi konularında gözle görülür adımlar attığımızı gururla ifade edebiliriz.
Şehrimizin kalkınması ile ilgili yapılan bu hamlelerde emeği geçen tüm birimlere ve yetki sahiplerine en içten şükranlarımızı da tüm dadaşlar adına sunmak isterim.
Son yıllarda sağlık alanındaki önemli yatırımlar sayesinde, Erzurum; bölgesine sağlık hizmetlerini sunacak, önemli bir sağlık merkezi haline gelmiştir.
İkinci bir Devlet Üniversitesi ile Açık Öğretim Fakültesi’nin şehrimize kazandırılması, iki Vakıf Üniversitesi’nin şehrimizde faaliyet gösterecek olması, Erzurum’un eğitim merkezi olma yolundaki önemli göstergeleridir.
2011 Kış Oyunları’nın kazanılmasıyla moral bulan Erzurum, kış külfetinin nasıl nimete dönüşebileceğinin gerçeğini idrak etmiş, geçte olsa kalkınma modelleri arasında turizmin önemini kavrayarak, tüm alternatif turizm aktörlerini devreye sokmak için hedefler oluşturmaya başlamıştır.
Bilimsel çevreler tarafından Karaz, Pulur ve Güzelova höyüklerinde yapılan çalışmalarda, Erzurum’un beş bin yıllık bir geçmişe sahip olduğu ifade edilmektedir.
Huri, Urartu, Roma, Bizans, Arap, Med, Pers, Selçuklu ve Osmanlı gibi birçok kültüre ev sahipliği yapmış Erzurum, bu özelliği ile zengin bir kültür mirasına sahiptir ve bu kültürlerin izlerini taşımaktadır.
Ne yazık ki bu eşsiz mirasın Kültür Turizmi açısından önemi, şehrimizde yeni yeni kavranılmaya başlamıştır.
Turizm açısından değerlendirildiğinde, Erzurum coğrafyasının, alternatif turizm çeşitleri olarak zengin bir potansiyele sahip olduğu gözükmektedir.
Sarıkamış Harekâtı sırasında şehit olan altmış bin Mehmet’imizin bulunduğu Allahuekber ve Soğanlı Dağları, doğunun Çanakkale’si olarak açık hava müzesi haline getirilmeyi beklemektedir.
Narman Peri Bacaları, Hınıs Kanyonu, Tortum Şelalesi ve Uzundere Vadisi’ndeki geçmişin kültür izlerini taşıyan tarihi eserler, termal sularımızın kalitesi ve çokluğu, Tabyalar, 23 Temmuz Erzurum Kongresi, turizm açısından değerlendirebileceğimiz önemli turizm potansiyellerimizdir.
Şehir olarak en büyük hayalimiz, sahip olduğumuz kültürel ve coğrafi zenginlerimizi en iyi şekilde tanıtıp turizme kazandırmaktır.
Eşsiz tabii güzelliği ile insanı büyüleyen ve dünyanın sayılı şelalelerinden biri olan Tortum Şelalesi’nin, rakipleri Victoria ve Niagara Şelaleleri kadar tanındığını ne yazık ki söyleyemiyoruz.
Uzundere Vadisi’nin tarihi eserler envanteri içerisinde, Gürcü Kültürü’nün Ortaçağ eserlerinden olan Çamlıyamaç (Öşvank), Bağbaşı (Haho), İşhan, Tekkale ve Barhal Kiliseleri’ni görebilmekteyiz.
Türkiye’deki en önemli iki kuş göçü rotasından birinin bu bölgede yer alması, ayrıca nesli tükenmekte olan bazı kuş türlerinin bulunması, flora zenginliği olarak dünyada ve Türkiye’de nadir görülen birçok bitki ve yabani meyve türünü barındırması, Uzundere Vadisi’nin farklı özellikleridir.
Tortum, Uzundere, İspir ve Ayder Yaylası güzergâhının doğa yürüyüşleri (Trekkine) için ideal bir parkur olması, bunun yanında; rafting, nehir ve durgun su kanosu, kürek ve deniz bisikleti ile dağ bisikletinin yapılabileceği oldukça uygun rotaların mevcudiyeti, bölgemizin turizm açısından değerlendirebileceğimiz diğer özellikleridir.
Birinci derecede doğal sit alanı olarak tescil edilen Tortum Şelalesi’nde koruma amaçlı imar planlarının olmaması, turizm açısından istenilen beklentilere fırsat vermemektedir,
Bu münasebetle Tortum Şelalesi ve çevresinin (Tortum Gölü ve Yıkıklar – Yedigöller) Doğa Parkı ilan edilerek, sürecin; Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü ile işbirliği yapılarak desteklenmesini düşünmekteyiz.
Tortum Şelalesi ve Tortum Gölü çevresinde turizmin geliştirilmesi için stratejik turizm planı yaptırılması ve bu bölgenin Doğa Parkı ilan edilmesinin yaratacağı etki ile "Mimarlık, Peyzaj Mimarlığı, Mühendislik, Kentsel Tasarım Projeleri, Şehir ve Bölge Planlama ve Güzel Sanat Eserleri Yarışmaları Yönetmeliği"ne uygun olarak ulusal düzeyde bir tasarım yarışması düzenlenerek, geleneksel mimari, kültür ve doğal denge korunup, turistik işletmelerin gelişebileceğine inanmaktayız.
10. yüzyıl Gürcü döneminden kalma Öşvank Kilisesi’ne ait Röleve ve Restorasyon projeleriyle ilgili yapılan çalışmaların hızlandırılması da beklentilerimiz arasındadır.
Hükümet tarafından 2011 Üniversiade Kış Oyunları odaklı başlatılan yatırım çalışmalarının yaratacağı sinerjiyle, Türkiye Turizm Stratejisi 2023 belgesinde yer alan "Dört Mevsim Turizm" anlayışı kapsamında, Tortum Şelalesi odaklı olarak Kış Turizm Merkezlerimiz olan Palandöken ve Konaklı ile bütünleştirilmesine yönelik proje, organizasyon ve faaliyetlerin oluşturulması, turizm odaklı kalkınma hedeflerimiz içerisindedir.
Uzundere Vadisi’nin DPT tarafından kırsal kalkınma bölgesi olarak ilan edilmesi halinde, bölgede yaşanan göçünde engellenebileceği sağlanabilir.
Ünlü şairimiz Ahmet Arif: “Beşikler vermişim Nuh’a, salıncaklar, hamaklar, / Havva Anan dünkü çocuk sayılır, Anadolu’yum ben, tanıyor musun?” mısralarında ifade ettiği gibi, yaşadığımız topraklardaki doğal ve kültürel zenginliklerimizi yeterince tanıdığımızı söyleyemiyoruz.
Bu münasebetle, sahip olduğumuz doğal ve kültürel zenginliklerimizi tanımak, tanıtmak ve dünyaya açmak zorundayız.
Sağlıkta, eğitimde ve kış turizminde olduğu gibi, Tortum Şelalesi’nin, Uzundere Vadisi’nin ve diğer turizm potansiyellerimizin devreye girmesi ile turizmde de önemli bir merkez haline gelebiliriz.
Bu hedeflerimize ulaşmamızda devletimizin gerekli desteği vereceğine tüm kalbimizle inanıyor, hayallerimizi gerçekleştirme noktasında Erzurum’a gönül vermiş tüm hemşehrilerimizi de göreve davet ediyoruz.
Not: ER-VAK tarafından her yıl geleneksel olarak yapılan Sultan Sekisi Toplantıları’nın 17’ncisi, Tortum Şelalesi, Uzundere Vadisi’nin doğal ve kültürel zenginlikleri konulu etkinlikle 4 Temmuz Pazar günü saat 10.30’da Tortum Şelalesi’nde yapılacaktır.
Tüm hemşehrilerimiz davetlidirler.