Ankara’da siyasi hava öylesine sert ki, teşvik yasası gibi pek çok hayati mesele üzerinde, kimsenin tartışacak mecali yok. Oysa geri kalmış bölgelerin kalkındırılması için, hükümetin marjinal kararlar alması ve cesur adımlar atması gerekiyor. Bu sebeple önceki teşviklerde yapılan hataların, yeni teşvik paketinde de tekrarlanmaması için, üzerine ciddi biçimde kafa yorulması lazım. Fakat gündem geçit vermiyor…
Baksanıza MİT-yargı arasındaki gerginlik tarafların geri adım atmaması üzerine daha da derinleşiyor. Öte yanda da futbol dünyasını kasıp kavuran Silivri’de devam eden mahkeme süreci…
Suriye’yi zaten hiç söylemeye gerek yok. Git gide bir belirsizliğin içine sürükleniyoruz.
Oysa Erzurum gibi şehirleri birinci derecede ilgilendiren teşvik paketi, bizim için en öncelikli bir meseledir. Ama doğru dürüst tartışamıyoruz bile…
Yumurta mı tavuktan çıkar, tavuk mu yumurtadan misali...
Ne teşvik yasaları tek başına bir şehri kalkındırmaya yeter, ne de teşvik yasaları olmaksızın geri kalmış bir şehir kalkınabilir.
Biri olmadan diğeri üç ayaklı bir masa gibidir.
Sağlık Bakanı Recep Akdağ, geçenlerde çok yerinde bir tespitte bulunmuştu:
"Erzurum ve benzeri şehirlerde mutlaka teşvik yasası uygulanmalı; ancak unutmayalım ki şehirde kalkınma yolunda ciddi ve organize bir irade olmaz ise teşvik yasası tek başına sihirli bir değnek görevi yapamaz."
Çok doğru...
Şayet yasa tek başına sihirli bir formül olmuş olsaydı, Doğu`da ve Güneydoğu`da on beş yılı aşkın süredir devam eden teşvik uygulamaları mevcut. Hem de bu teşvik uygulamaları öyle laf olsun torba dolsun kabilinden de değil. Adam akıllı yasalar...
Fakat sonuç ortada...
Doğu ve Güneydoğu`da topyekun bir kalkınmadan söz etmemiz mümkün değil.
Tamam; nokta başarılar var, bazı şehirlerimizde bazı sektörler ciddi biçimde öne çıkmayı başardı ama her iki bölgenin de makus talihini değiştirecek çapta bir dönüşümden çok uzaktayız.
Hükümetler; teşvik yasalarıyla altyapıyı hazırlar, bürokratik engelleri en az indirir, ciddi yatırımcıya ciddi mali avantajlar sağlar, teşvik kapsamındaki illeri cazibe merkezi haline getirir.
Gerisi iş dünyasının gayretine ve yöre halkının samimiyetine kalır.
Şayet siz kolektif çalışmayı bilmiyorsanız, şayet siz tek başına bir anlam ifade etmeyen küçük sermayelerinizi bir havuzda toplayamıyorsanız, şayet siz dünyanın gidişatını iyi okuyamıyorsanız, şayet siz dedenizden kalma ticaret anlayışında ısrar ediyorsanız, şayet siz yaşadığınız coğrafyanın yarınlarına güvenmiyorsanız, şayet siz verilen teşvik yasalarını nasıl istismar ederim diye türlü kurnazlıklar gösteriyorsanız, şayet siz `devlet versin ben yiyeyim` anlayışını çöp kutusuna atmıyorsanız, şayet siz cesur, çalışkan ve samimi değilseniz yahut da siz ortak akıla itibar etmeyip, `her şeyin en doğrusunu ben bilirim` gibi ilkel bir bakıştan kurtulamıyorsanız, şayet siz yeniliklere açık değilseniz, maalesef ki yapılacak bir şey yoktur...
En son iki yıl daha uzatılan 5084 sayılı teşvik yasasının süresi dolmak üzere...
Hükümet şu günlerde yeni teşvik paketi üzerinde çalışıyor. Ve alınan haberlere göre bu yeni paket, süresi dolmak üzere olan paketten daha kapsamlı…
Fakat süre ne kadar uzatılırsa uzatılsın, bizde bir atak olmaz ise, yasa tek başına kurtuluş reçetesi olmayacak.
Bendenizin çıkardığı sonuç şudur:
Evet...
Dertlerimizi, eksiklerimizi, sorunlarımızı dile getirelim. Ama bu işi bir ağlama duvarı olmaktan kurtaralım. Baksanıza daha çok ağlayan daha çok bir şey elde etmiyor ki...
Yasa, kapsamı içindeki her şehir için aynı hakları sunuyor.
Erzurum nasıl ki son yıllarda, sağlık, eğitim, kış turizmi, hizmet sektörü ve kısmen de olsa hayvancılık alanında bir hamle yaptıysa, üretime dayalı olarak da benzer bir hamle yapabiliriz.
Yeter ki şu şehrin ortak aklını harekete geçirebilelim.
Örneğin;
-Erzurum, kalkınma yolunda kendisine doğru ve yürütülebilir sıklet merkezi belirlemelidir.
Uzmanların üzerinde ittifak ettikleri bu tespit, altı çizilmesi gereken bir ifadedir.
Her alanda hamle yapmamızın mümkün olmadığı artık anlaşıldı. Şu halde birkaç sektörü kendimize sıklet merkezi belirleyip, gücümüzü o yöne aktarmalıyız ki, öne çıkmayı başarabilelim.
Kış turizmi, sağlık, eğitim, hayvancılık ve çağrı merkezleri...
Erzurum bu alanlarda fark yaratabilecek bir potansiyeldir.
Yeter ki şu dağınık ve birbirine sırt dönmüş görüntüden kurtulalım...
Hani pek çoğumuzun, "Kış, Erzurum`un en büyük dezavantajıdır" dediği bir söz var ya...
Birkaç yıl öncesine kadar bu teşhis yüzde yüz isabetliydi...
Lakin şimdi manzara değişti: Kış, Erzurum için dezavantaj olmaktan çıkıp, şehrin avantajlı bir yanı haline geldi. Bunu göremeyen iş dünyası için isterseniz bin tane teşvik yasası çıkarın değişen bir şey olmaz.
Bakan Akdağ, bu gerçeği yüksek sesle söylüyor ve bence de son derece haklı…
"Kış Erzurum için çok büyük dezavantajdır" şeklindeki anlayıştan vazgeçin diyor.
Yıllar önce bir otelle başlayan kış turizmi yatırımında, bugün geldiğimiz nokta ortada. Geçen yıl 2011 Üniversite Kış Oyunları’nı yaptık, bu yıl da hatta şu birkaç gün sonra da, Dünya Gençler Şampiyonası yapılacak, ardından da kayak sever gazeteciler yarışması…
Bundan on yıl önce Erzurum`a bu tesisler ve bu oteller yapılacak denilseydi, en akıllı olanlarımız bile fazla hayalci bulurdu.
Eğitimde, sağlıkta, hayvancılıkta ve hizmet sektöründe de manzara aynı.
Erzurum bugün Türkiye ölçeğinde çağrı merkezi olma yolunda hızla ilerliyor. Şu anda Erzurum’da başta Turkcell olmak üzere üç ayrı çağrı merkezinde toplam 3 binin üzerinde genç insan istihdam ediliyor. Bu istihdamın Erzurum ekonomisine doğrudan katkısı ise, aylık en az on milyondur.
Ya da Erzurum`un yavaş yavaş üniversite şehri olması...
Veya başka ülkelere de hizmet verecek çapta sağlık merkezi olmak yolunda emin adımlarla ilerlemek...…
Erzurum yavaş da olsa kabuğunu kırıyor.
O iddiamın altını bir kez daha kalınca çizerek tekrarlayacağım:
Erzurum`un yerel yönetimi şayet merkezi hükümetin hızına ayak uydurabilseydi, bugün bambaşka bir şehir olurdu.
İlla da bir dezavantajdan bahsedeceksek, bu dezavantaj; ne kış`tır, ne teşvik yasasındaki kimi ufak tefek eksiklerdir, ne de merkeze olan uzaklığımızdır. Bu şehrin en büyük dezavantajı, yerel ufuksuzluk ve yerel beceriksizliktir.
Kimse kendisine pay çıkarmasın; topyekun bir beceriksizlik içindeyiz.
Basınından tutunuz da sivil toplumuna kadar...