Anlı şanlı Türk medyası neredeyse ilk habere yer vermedi, yani ülkemizde ilk kez yapılan bu şampiyonanın haber değeri yoktu! İkinci haber ise, tam üç gün yazılı ve görsel basında flaş konu oldu, manşetleri süsledi.
“Bunun bir haber değeri yoktur” gibi cahilce bir laf edecek değiliz. Ama Erzurum da sadece bu haberden ibaret de değil.
Medya işin kolayına kaçmayı hep sevmiştir…
Nasılsa Mustafa Aydın’ın arkasında siyasi bir irade yok. Bilakis Milli Eğitim Bakanlığı, haberin medyaya düşmesiyle birlikte düğmeye bastı ve, yılların deneyimli müdürünü bir kalemde sildi attı.
Hoş, “Mustafa Hoca bu sözlerinden ötürü sütten çıkmış ak kaşıttır” demiyoruz.
Hakikaten inanılır gibi değil. Nasıl olur da yılların eğitimcisi tıpkı Hitler gibi düşünebilir…
Anlamak mümkün değil.
Lakin gözden kaçan çok önemli bir husus var; o da şudur:
O gün o salonda onlarca kişi vardı. Muhtemelen Mustafa Hoca’dan önce ve sonra da birileri konuşmuştur. Onların neler söylediklerini bilmiyoruz. Fakat aynı kişilerin Mustafa Hoca gibi düşündükleri çok net biçimde anlaşılıyor. Zira pek çoğu alkışlıyor; gülüyor, destek veriyor.
Şimdi Mustafa Aydın, “tu kaka” ilan edildi ya, ne o alkışlayanlar, ne de kahkaha patlatanlar etrafta yoklar.
Olup bitenleri televizyonda izledim. Mustafa Aydın, kendince o muazzam teşhisini(!) tane tane anlatırken, hemen yanı başındaki zat, (muhtemelen o da öğretmen) başıyla onaylıyor ve gülücükleriyle de destekliyordu. Arka sıralardakiler de farklı değildi.
Şayet o salonda farklı düşünen birileri vardıysa, neden yüksek sesle itirazını dile getirmedi ve niçin, “Hoca sen ne biçim konuşuyorsun, bir eğitimci böyle nasıl düşünebilir” diye çıkışmadı?
Görüntüler ortada; bir daha bakın göreceksiniz, hemen herkes halinden çok memnundu.
Hoca’nın üstünün çizilmesinden sonra, anında herkes hümanist kesildi…
Oysa ben inanıyorum ki, o gün o salonda bulunanların çoğu tıpkı Mustafa Aydın gibi düşünüyordu.
Çünkü sayıları hızla artan suç işleyen çocuklara karşı, toplumda müthiş bir pres var.
Ve en kötüsü de bu hususta herkesin uzman olmasıdır.
Ortada bir gerçek var: Erzurum gibi küçük ve muhafazakar bir şehirde bile suça bulaşan çocuk sayısında patlama olmuş. Neredeyse her köşe başında tinerci bir çocuğa rastlamak mümkün... Bu çocuklar aynı zamanda hırsızlık yapıyor, gasp ediyor, bıçaklı saldırılarda bulunuyor.
Bu sorun herkesi rahatsız ediyor.
Dolayısıyla birçok kimse, suça bulaşmış bu çocuklara karşı çok sert önlemlerin alınmasını istiyor.
Mustafa Aydın’ın müdürlük yaptığı okul, her ne kadar bir zamanların Erzurum’un en popüler okullarından biriydiyse de, bugün son derece sorunlu bir konumdadır. Muhtemelen o sorunlar Mustafa Aydın’ı öyle bunalttı ki, o da, insani bir çözüm aramak yerine, böylesine saçma sapan bir öneride bulunmuş.
Bu zırvalığın savunulur hiçbir yanı yoktur.
Tamam…
Ama şu soruya da cevap aramamız gerekir:
O gün o salonda, getirilen öneriyi çok beğendikleri için alkış tufanı koparan hanımlar beyler de en az Mustafa Aydın kadar, arızalı değil mi?
Misal birisi kalkıp yüksek sesle itiraz etseydi, kim ona ne yapabilirdi. Hatta bu durumda kahraman dahi ilan edilmez miydi?
Öyle olmadı…
Mustafa Aydın, elinde mikrofon toplum mühendisi edasıyla ahkam keserken, yanı başında, koltuğa kaykılarak oturan adamın keyfine diyecek yoktu!
Beni asıl korkutan işte o manzara oldu.
Yani Mustafa Aydın tek değil; onun gibi düşünen sürüyle kimse var.
Ve bunların bir kısmı öğretmen…
Mustafa Aydın’ı onlardan farklı kılan, daha açık sözlü olması…
Haber medyaya yansımasaydı zaten kimseye bi şey olmayacaktı, hatta belki de Mustafa Aydın o muhteşem(!) önerisinden ötürü, “uzman” ilan edilecekti.
Baksanıza adam, ta okul müdürlüğüne kadar terfi ettirilmiş.
Milli Eğitim hazır bu meseleye el atmışken, keşke öteki gen uzmanlarına da bir baksa… En azından o gün o salonda bulunanlara…