Devlet eğer tüccar, iller de birer şirket hükmünde olsaydı, hiç şüpheniz
olmasın ki, şimdiye kadar “Erzurum” adlı şirket çoktan kapatılırdı!
Bereket, ne devlet tüccar gibi hareket ediyor, ne de il’ler birer şirketten ibaret…
Yoksa hangi patron, yılda ancak 300 milyon lira kazandığı bir şirket için 550 milyon lira harcardı?
Evet…
2012 yılında devlet, Erzurum’a kamu marifetiyle tam 550 milyon lira harcamış.
Buna mukabil doğrudan ve dolaylı yollardan da 300 milyon liralık bir vergi toplamış.
Sonuç olarak, devlet Erzurum’dan ötürü, 250 milyon lira içeride!
Halbuki
aynı devlet, Kocaeli’nden yılda üç milyarın üzerinde bir kazanç elde
etmesine karşın, Erzurum’a harcadığı para kadar oraya harcamamış.
Buna rağmen Erzurum’un üstü çizilmemiş.
Hatta 2013 yılı bütçesinde, kamunun Erzurum’a dönük yatırım bütçesi en az 650 milyon lira olacak.
Yani ne kadar para, o kadar köfte anlayışı geçerli değil.
Çünkü devlet, şehirleri “müşteri” olarak görmüyor.
Doğrusu da bu zaten…
Hamasete lüzum yok; lakin gerçekler de ortada:
Erzurum, bu ülkenin en hayati öneme haiz şehridir. Osmanlı döneminde de bu böyleydi, şimdi de böyle…
Milli
Mücadele’den sonra yazar İbrahim Habip Sevük demişti ki, “Vatan borcu
hiçbir zaman ödenmez. Ama Erzurum vatandan alacaklı bir şehirdir.”
Hoş demiyoruz ki, “Madem devletten alacağımız var, borcumuzu alacağımızdan mahsup etsinler.”
Hayır…
Ne il’lerin devletten alacağı-borcu olur, ne de devlet il’lere dair bu tür bir muhasebe tutar.
Nasıl
bir vücudun tam tekmil olması için tüm organların bulunması esas ise,
ülkeler için de iller aynı şeydir. Yani devletin elidir, ayağıdır, gören
gözü, işiten kulağıdır.
Derseniz ki, madem ülke bir vücuttur, şu halde Erzurum o vücutta hangi organdır?
Bazıları abarttığımızı düşünebilir, belki de bizim kendi kendimize gelin güveyi olduğumuzu da söyleyebilirler; varsın olsun…
Ama söylemek zorundayız:
Erzurum, bu ülkenin kalbidir, kalbi…
Değil mi ki yazar, “vatandan alacaklı şehir” derken de esasında, bu öneme dikkati çekmeye çalışmıştı.
Kalp durursa, vücut tüm fonksiyonlarını yitirir…
Önceki gün Kardelen TV’de Vali Sebahattin Öztürk, Soruyorum’un konuğuydu.
Ki, O Sebahattin Öztürk, bu ülkeyi ve bu ülkenin tarihini en iyi bilen bir devlet adamıdır.
O
ki, Erzurum’u anlatırken, kelimelerini seçe seçe konuştu ve üzerine
basa basa, “Erzurum, bu ülkenin yarınlarının teminatıdır” dedi.
Hakikaten öyledir.
Dolayısıyla,devletin Erzurum’dan yılda 300 milyon lira vergi almasına karşın, 550
milyon lira harcamasını, mahcubiyet içerisinde karşılamıyorum.
Erzurum’un hali ortada:
Sanayi yok…
Büyük tarımsal üretim yok…
İhracat yok…
Turizm, (haram diyen iradeye rağmen fena değil ama dişe dokunur bir durumdan uzak) emekleme seviyesinde…
Buna rağmen bu şehirde, toplamda 800 bine yakın insan, sınırı bekliyor, kara kışa ve donduran soğuğa rağmen, kaleyi koruyor.
Neredeyse
odunu diktiğinde ağaç biten şehirlerimize oranla, insanın ayakta
kaskatı kesildiği Erzurum ve Erzurum gibi şehirlerin bir ayrıcalığı
olmalı…
Tamam; devlete “hizmet bedeli faturası” keselim
demiyorum; ama vaktiyle ödenmiş ve halen ödenmekte olan bir bedelden
ötürü de müsaade edin devlete veya başkalarına borçlu çıkmayalım…
Vali Bey erbabı için önceki günkü o programda, çok esaslı bir hususa nazar etti:
“Birileri
Erzurum’da çok tehlikeli bir oyunu sergilemek istiyor. O oyun da, halk
arasında çıkarılmak istenen bir kavgadır. Neyse ki sağduyu sahibi
Erzurum halkı bu çirkin oyunu her defasında bozuyor.”
Malumu ilama hacet yok. Vali Bey açıkça söylüyor:
“Bu şehirde Türk-Kürt kavgası için çabalayıp duruyorlar”
Ama Erzurum müthiş bir sağduyu ve ferasetle bu tezgaha gelmiyor…
İlla da bir bedelin peşinde değiliz, lakin şu tablo bile dünyalara değmez mi?
Türkiye son otuz yılda, bölücü PKK ile mücadelede 550 milyar dolar harcamış bir ülke…
Yitip giden canlarımız da çabası…
Ve geldiğimiz nokta ortada.
Herkes biliyor ki Erzurum, 30 yıldır PKK’ya karşı bu esaslı direnişi sergilemiyor olsaydı, bugün işin şekli bambaşka olurdu.
Diyet peşinde değiliz…
Ama birileri çıkıp derse ki, “Erzurum yılda 300 milyon ödeyip 550 milyon alıyor” biz de deriz ki:
Orada durun; durun orada…
Öyle; ama neyse bedeli, işte biz o bedeli ödedik, ödüyoruz…
Dün de böyleydi, bugün de…
Sonuç olarak:
Erzurum, hep sübvanse edilen bir şehir; fakat bundan ötürü de “borçlu” bir şehir değildir.
Çünkü tarihi ve bugünü Erzurum’u aklıyor…