Birkaç gündür dostlarım, yani siz okurlarım; 'neden yazmıyorsun?' diye sitem dolu, hatta 'sen de mi sıradan ve bedeli olan bir adamdın' diye suçlayıcı ve daha buraya yazamadığım bini bir para, bin bir hakaret dolu e-mailler, mesajlar atıyorlar...
Evet, yazmıyorum birkaç zamandır...
Dahası o kadar çok yazacak şey varken; hiçbir şey yazamıyorum...
Hiç kimse olamıyorum ben...
Sıradanlaşamıyorum işte...
Öyle anlar oluyor ki ekmeğini tamı tamına 24 yıldır, birilerinin sırtından değil yazıdan kazanan ben...
Sermayesi; beyni ve kalemi olan ben...
Ve o kılıç gibi kalemiyle vicdanını yoklayıp acıyan ben susa kalıp yazamıyorum...
Ekmeksiz, çaresiz, aç ve susuz kalabiliyorum ama; bir yazı işçisi olarak sahtekarlık yaparak kendimle gurur duyamıyorum...
Bu lanet yazı işçiliği de, böyle bir erdemli virüs işte...
Derya-denizken etrafın; hiç kimse olamadığın, birey olduğun ve adam gibi adam olabildiğin için bazen susa kalıyorsun işte...
Hani; şekerin tatlı, biberin acı, Erzurum'un soğuk olduğunu bilirsin ya!
Ve...
Mesela yine bilirsin adamların adam olduğunu da, adamların hiç kimse olamadığını...
Ve kızarsın, kendi kendine ya...
Hani vatan haini o şairin de mısralarında kendine kızdığı gibi;
'yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?...'
Ve eklersin ardı sıra:
Ya sevdiklerin hıyarsa...
Elma diye bildiğin tat, aslında ekşimsi çürük bir armutsa!
Ve...
Sen, sap gibi ortada kalıp, tüm duruluğunla hiç kimse olamayan adam olmaya çabalıyorsan...
Ve hayat; aslında senin hayal etmediğin kadar çirkin her kimselerle doluysa...
Ve umutları daha taze bahar bu kadim kentte yüreğinin tüm sıcaklığını hissederek bağrına bastığın kelli felli adamlar her geçen gün yamuluyorsa,,,
Bazen susmak, susa kalmak; amentü gibi gerçeği bilip de lal olmaktır...
Ben gibi...
Ya da sen...
Öte yandan ise; "Haksızlık karşısında susmak dilsiz şeytan olmak ya"
Susmak suçlu kalmak ya...
Gördüğümüzü, işittiğimizi anlatmak boynumuzun borcu...
Susmanın önce kendimize, sonra size haksızlık olduğu gün gibi gerçek..
O zaman biz yazalım, suskunluğumuzu bozalım , bozalım da siz de suskun kalmayın...
Yorumlarınız, eleştirileriniz, övgüleriniz hatta sövgülerinizle çıkın ortaya ki; bir dipsiz kuyuya bağırmadığımızı bilelim...
Bilelim de ne yazacağımızı, neyi yazdığımızı ona göre kararlayalım
Yoksa yazık değil mi; umutları taze bahar olan bu kadim kentte...
Şunu unutmayın ki;
Siz sustukça biz de susacağız,
Ve bilesiniz ki;
Bunun vebali bizim omuzlarımızda kalsa da, sizlerin de boynunuza asılacak...