Evet haklısınız; gerçekten de ne oda başkanları, ne de bir iki istisna hariç sivil toplum, Erzurum ekonomisini felç eden bu krizi görmüyor, görmek istemiyor.
Dün demiştik ki, "...bunu görmemek için kalben kör olmak lazım"
Eksik demişiz.
Meğerse o bir takım adamlar, (toplum adına sorumluluk üstlenmiş olan oda, dernek vb. başkanları) Erzurum'u iliklerine kadar sarsan bu vurgun karşısında, ısrarla üç maymunu oynamayı sürdürüyor.
Korkuyorlar, ya incilerimiz dökülürse!
Halbuki ne korkunun ecele faydası var, ne de korkak olmak kimseye uzun ömür veriyor...
Erzurum'da son bir kaç ay içinde, çok sayıda işadamı peş peşe yargıya koşup "iflas erteleme talep ediyor" ama bu neredeyse hiç bir meslek teşekkülünde acil koduyla masaya yatırılmıyor!
Yahu tutunuz ki ben duygusal baktım ve yanıldım. Haydi siz söyleyin yaşanılan bu süreç normal mi?
Bir dernek veya oda düşünün ki, üyeleri cendere altında can çekişiyor ama dernek ve odaların başkanları olup bitenlere sırtını dönüp kayboluyor!
Siz ne düşünüyorsunuz bilmiyorum ama bendeniz bu duruma tek kelimeyle "yuh" diyorum.
Peki bu çıkışımız üzerine, vatandaştan ve iş dünyasından nasıl bir tepki geldi?
Mesajların hiç birini silmedim; hepsi kayıtlı duruyor. Şayet bir gün bir oda başkanı, "bizi seçen insanlar bizim için ne düşünüyor" diye merak ederse kendilerine gösterebilirim.
Şu kadarını söyleyeyim sadece:
O mesajların hemen hiç biri gazete sütununda yazılamayacak muhtevada...
Vatandaş haklı...
Çünkü dün kaleme aldığımız o açık mektup, ne siyasi bir çıkıştır, ne de birilerinin borazanı olmaktır.
Biz o mektupta, Erzurum'un fotoşopsuz bir fotoğrafını çekmeye çalıştık.
Her şey o kadar çıplak gerçekti ki, ne resmi rakamlar "hayır" diyebiliyordu, ne de laf cambazları tevil edebiliyordu.
Çok sayıda işadamı ya iflas etmiş ya da iflasın eşiğine gelmiş durumda...
Eskiden bankalardan kredi alamayan işadamları ne yazık ki tefecilerin kapısına koşardı ve o tefeciler de büyük bir memnuniyetle bankaların göstermediği şefkati(!) sunardı.
Bugün vaziyet öylesine vahim ki, para satmak için nerdeyse köşe başındaki dilenciye tüccar muamelesi yapan tefeci, işadamlarına sırtını dönüyor.
"Haydı başka kapıya!"
Yani bırakın bankaları, tefecinin bile kredi açmadığı bir ticari yapımız var...
Mustafa Güvenli dostumuz dün telefonda iki önemli noktanın altını çizdi.
Anlattığı şu:
1-Bu şehirde kamu girdileri özellikle de sağlık ve eğitimden kaynaklanan girdiler, on gün gecikmeli gelsin şehir esnafı topyekun çöker.
2-Bu şehrin ticari hayatı hızla dibe doğru gidiyor ve büyük sermaye ya göç ediyor ya da bir şekilde eriyip yok oluyor. Aksini düşünüyorsanız eğer cevap verin: 10-15 yıl önceki vergi rekortmenlerimiz kimlerdi ve şimdi neredeler?
Mustafa Bey haklı...
Dün belki yüz civarında bir telefon konuşması yaptım.
Aklın yolu bir; kimse de kalkıp demedi ki, "Kardeşim, bize ne filan adamların batmasından. Demek ki işlerini bilememiş batmışlar!"
Mesajların içinde bir iki tane de olsa, "oh olsun" diyen vardı.
Onlara da diyecek bir sözümüz yok. Bir insan düşünün ki, bir hemşerisinin felaketi üzerine kendi egosunu ya da saadetini yükseltmeye çalışıyor.
Zaten esas alınacak kitle de onlar değil ki...
Evet; bu kadar arayan kişi içinde ne bir oda, dernek ve sendika başkanı vardı, ne de mesaj gönderen bir sivil toplumcu...
Eften püften meseleler karşısında her biri aslan kesilen, konuştuğunda mangalda kül bırakmayan bu "Teyo"lardan çıt çıkmadı.
Çünkü korkuyorlar, çünkü zaten kendileri de o meşin koltuklara pamuk ipliğiyle bağlılar. Zannediyorlar ki vurgun yiyen ekonomiye dair bir iki kelam edersek, tepemize balyoz iner!
Halbuki hiç de öyle değil...
Ortada bir sorun var ve o sorun ancak konuşarak, tartışarak ve çözüm üreterek aşılabilir.
Susmak, kaçmak, görmemek çare değil...