Müşteki olduğum bu anlayışın ilki, "Sahipsiz memleket" hükmüdür. Bu anlayıştan müştekiyim; çünkü: toplum psikolojisinde müthiş bir tahribata yol açıyor.
Bu anlayış yüzünden, şehre egemen olan mağlubiyet hissi yarınlarımızı yok ediyor, umutlarımızı tüketiyor, heyecanımızı öldürüyor. En kötüsü de, kitleler üzerinde oluşturduğu "kurtarıcı" beklentisidir.
Müşteki olduğum anlayışın ikincisi ise, "Vatandan alacaklı şehir"
Geçen asra ait bir hamaset? Hoş kötü bir niyetle veya vatanı borçlandırma maksadıyla söylenmemiş. Bilakis Erzurum'un tarih içerisindeki önemine dikkati çekmek hedeflenmiş ve bir de Erzurum Kongresi özelinden hareketle, çok değerli bir misyonun altı çizilmiş. Fakat zaman içersinde bu iyi niyetli ifade, birileri tarafından hep "devletten alacak" şeklinde kullanılmış. Hal böyle olunca da, "devlet versin ben yiyeyim" beklentisi, neredeyse ortak kimlik haline dönüşmüş.
Şairin dediği gibi, "İki el bir baş içindir. Baş da sen de el de sendedir" düsturunu ilke edinmek dururken, niye "kurtarıcı" bekleyip durduk ve neden, müflis tüccar gibi eski veresiye defterinden medet umduk ki?
Tabii ki sitem etme hakkımız var, tabii ki, şehrimize dönük yanlışlara itiraz edip, her zeminde mücadele vermeliyiz. Lakin bir kenara çekilip ağlamak niye?