Soysuzlar!

Tayyip Bey; bugün için en geçerli olan şey sana vurmak. Fakat bendeniz bu kolaycılığa sığınmayacağım. Çünkü aldığım terbiye zor zamanda konuşmak üzeredir.

Tayyip Bey, yani muhterem Başbakanımız;  şu sıralar niye böyle davranıyorsun bilmiyorum lakin sen ki, bu ülkenin son on yılına mührünü vurmuş kamil anlamda yiğit bir insansın.

Hoş beni dinleyecek değilsin ama ola ki bir iki dakikan olursa bu fakire kulak vermeni istirham ederim.

Sayın Başbakanım, unutmadık tabii ki; bu ülke on yıl önce öyle bir badireden geçti ki az kalsın elimizde devlet namına kocaman bir enkaz kalacaktı.

Derken, belki de Allah'ın bir lütfü olarak siz yani Ak Parti iktidar oldu.

Sayın Başbakanım; geçen on yılda öyle büyük işler yaptınız ki en basitinden kişi başına milli geliri birkaç katına çıkardınız. Sizin devri iktiranız döneminde, bu milletin hayalini bile kurmakta zorlanacağı nice projeler hayata geçti.

Sizin için birileri demedik laf bırakmadılar:

-Güç zehirlenmesine yakalandı.

-Kendisini Firavun zannediyor.

-Hitler'in bugünkü modeli.

-Diktatör.

Ve daha neler neler?

Oysa Tayyip Bey seninle bir arkadaşlığım olmamasına rağmen bütün kalbimle inanıyorum ki sen ne Firavunsun ne de diktatör?

Fakat muhterem başvekilim seni öyle adamlar takdim ediyor ki, birileri haza soysuz ve haza satılmış?

Oysa senin gibi bir halk liderinin bu türden soysuzlara ihtiyacı yok ki?

Ben de görüyorum Türkiye karıştı. Hak ve özgürlük isteyenler meydanlara indi. Gerçi sana göre bunların hepsi hain, hepsi dış güçlerin adamı ama öyle değil işte?

Partindeki bazı soysuzlara çok güveniyorsun, ama unutma ki o soysuzlar dün de başka umutların tacirleriydi.

Sayın Başbakanım; tabii ki biliyorum senin ne benim yazılarıma ne de desteğime ihtiyacın yok.

Sadece şu kadarını söylemek  isterim:

Sen ki bu ülke için bu millet için ancak hayallerinde görebileceği bir Türkiye yarattın.

Amerika başta olmak üzere dünyanın dört bir tarafı seni kıskandı ve yarattığın Türkiye için övgüler dizdi.

Fakat  sayın Başbakanım niye yaptın bilmiyorum ama durup dururken bir çuval inciri berbat ettin.

Gerekçesi ne olursa olsun, bırakın insanlar protesto haklarını kullansınlar, bırakın bağırıp çağırsınlar.

Siz ki sivildiniz, siz ki ezilmişler adına iktidardınız, siz ki coplara rağmen copları yıkmıştınız?

Ne oldu da coplardan imparatorluğunuzu kurmaya kalktınız.

Olmadı muhterem Başbakanım olmadı?

Partinize dahil ettiğiniz (üstelik hiç de ihtiyacınız olmadığı halde) kimi soysuzlar öyle yalakalıklar yaptı ki, siz de bu hülyaya kapıldınız.

Sayın Başvekilim; siz diktatör değilsiniz. Ama bir haftadan beri meydanlarda cop ve kimyasal gaz yiyen milyonlar da size düşman değil.

Artık vazgeçin; kimse başarılarınızı görmezden gelmiyor. O sokaklara düşen  kadın ve erkek herkes sizden sadece adil olmanızı bekliyor o kadar?

Bu da, sizin için hiç de uzak bir ihtimal değil?

Sayın Başvekilim; biliyorum ki benim yazdıklarımın bir önemi yok. Size bir kalem erbabı olarak tavsiyede bulunuyorum:

Sokağın sesine kulak veriniz.

Size soytarılık yapan soysuzlara itibar etmeyiniz. Unutmayın ki o soysuzlar ilk buldukları fırsatta nasıl ki dünkü partilerini sattılarsa yarın da sizi satarlar. Çünkü adamın soyadı öyle konulmuş!

Taksim olaylarını ve beraberindeki gelişmeleri tabii ki izledik. Kusura bakmayın ama sizin tavrınız da hiç sevimli değildi.

Astığım astık, kestiğim kestik devri artık gerilerde kaldı.

Fakat muhterem Başvekilim siz  öyle bir yerde duruyorsunuz ki,  inanınız ki ben de artık korkuyorum.

Sokaktan gelen Erdoğan bu mu?

Niyedir bilinmez ama soysuzları da partinize aldınız, oysa partinizde kimse olmasa bile sizin gibi gerçek bir devrimci bile yeterdi.

Sayın Başvekilim keşke yurtdışına çıkmadan önce herkese kafa tutacağınıza herkesle barış senedi imzalasaydınız.

Öyle ya dönmemek var, dönüp görmemek var.

Sayın Başvekilim sizin akıl hocanız çoktur; ama bu kardeşinizi dinleyecek olursanız çok farklı bir şey söyleyeceğim:

Siz ki bir devleti yerin dibinden alıp zirveye çıkardınız.

Siz ki tüm zamanların en iyi iktisadi sonucunu yakaladınız.

Hiç mi hiç gereği yokken niçin sokakla kavgaya tutuştunuz?

Sayın Başvekilim; Gezi Parkı ile başlayan bu olayların aslında gezi parkı meselesi olmadığını artık görmelisiniz.

En önemlisi de sizi kuşatmaya çalışan soysuzlardan bir an önce kurtulmalısınız.

Aksi halde yaptığınız bunca hizmet soysuzlara kurban olacak?
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • dr mehmet yavuz 01 Ocak 1970 02:00

    dünya da başlıca iki tür lider oluşumu var. biri bizim gibi demokrasiyi tam özümsüyememmiş ve anlayamamış ülkelerinde geçerli olan karizmatik liderlik, diğeri ise ileri ve modern ülkelerde geçerli olan katılımcı liderlik. katılımcı liderlikte lider, ekibinin önünde gitmez, yanında yürür. başarıları ben değil, biz başardık diye ifade eder tam bir demokrasi ve profosyonellik vardır. lider kendisini halkın üstünde değil, halktan biri gibi görür. yetkisini, kendisinin ve çevresindekilerinin al-i menfeatları ve çıkarları için kullanmaz. karizmatik liderlikte ise, başda idealist yaklaşımlar olsa da sonradan sahip olunan güç ekonomik güce dönüşmeye başlar. liderin etrafındaki kişilerde de aynı ekonomik gelişme de lider kadar olmasa da bir özdeşleşme vardır. lider etrafında sistemden beslenen kişiler, öylesine lideri yağlayıp ballarlarki, bir süre sonra lider kendisini dünyanın efendisi gibi görmeye başlar. o, ülkesine inanılmaz hizmetler yapmış, harikulade gelişmeler sağlamıştır. çevresindeki yağdanlıklarla her geçen gün egosu yükselen lider, bir süre sonra kapitale hizmet ettiğini anlamaz bile.. ama buna rağmen o, vazgeçilmez ve eşi benzeri bulunmazdır. bu felsefe ile kendisini eleştirenleri nankörlükle suçlar, onlara müthiş nefret duyar ve cezalandırılmalarının gerektiğini düşünür. lider ve onun gibi düşünmeyen kitlelerde git gide ayrışım keskinleşir. taraflar her geçen zaman daha kinlenir. ve bu ülke böylece kaosa sürüklenir. aynı şekilde diktatörlerin yaklaşımı da aşağı yukarı böyledir.. böyle durumlarda taraflar geri adım da atmaz ve bunu bir acziyet olarak kabul eder. tablo, ancak liderin gerçekleri farkederek, etrafındaki beceriksiz şakşakcılardan kurtulup sağlam bir empati ile düzelebilir ki, bu da çok zordur. her şeye rağmen bu tip liderlere verilecek en iyi cevap, meydanlarda şiddet ve kaos oluşturarak değil, sandığa gidilip özgür irade kullanılarak verilmelidir. rant vampirlerine en iyi ders de böyle verilmelidir. ayrıca, görünen o ki, kim ülkeyi yönetirse yönetsin , bir süre sonra rant şampiyonları türemektedir. bu nedenle sistem de sorgulanmalıdır. başbakanın bile kuyruğa girdiği, bakanların, milletvekillerinin halktan imtiyazlı olmadığı, vip ayrıcalıkları gibi sınıf ayrımlarının olmadığı, parası olanın düdüğü öttürmediği, küçük ve orta ölçekli yatırımcının ezilmediği bir TÜRKİYE özlüyorum.