Dün
televizyonda izledim, Erivan'da çıldırmışçasına bağırıp çağıran bir
grup, hızını alamayıp her 23 Nisan'da yaptıkları gibi yine Türk
bayrağını ateşe verdiler, yine Türkiye aleyhine slogan attılar.
Bildik bir manzara yani...
Bazı Batı başkentlerinde ve ABD'de benzer sahneleri çok görüyoruz.
Hepsinin
arkasında ya aşırı milliyetçi Taşnak Partisi'nin militanları var, ya da
Ermeni Diasporası'nın profesyonel kışkırtıcıları...
Tehcirin üzerinden 99 yıl geçmiş.
Türkiye, yıllardan beri dünyaya seslenip duruyor:
"Bütün
devlet ve askeri arşivleri araştırmacılara açıyoruz. Gelin inceleyin.
Bakın ki, Osmanlı sistematik bir soykırım yapmış mı?"
Tabii ki gelen de inceleyen de yok.
Çünkü arşivi inceleseler görecekler ki, resmi bir karar sonucu göç eden hiç bir Ermeni öldürülmemiş.
Pekii bu göç sırasında ölen Ermeniler yok mu?
Var elbette, yüzlerce binlerce hem de...
Lakin bu ölümlerin hiç biri devlet eliyle yapılmış infazlar değildir.
Bu
gerçeği vicdan sahibi Ermeni tarihçiler de biliyor. Ama konuşmuyorlar.
Çünkü konuşurlarsa Diaspora onları öyle bir aforoz eder ki, bir daha
konuşamazlar.
Ermeni soykırımı iddiası, Batı'da artık çok yüksek cirosu olan dev bir sektör!
Diaspora her yıl bu iddia sayesinde milyarca dolar kazanıyor.
Oysa
Ermenistan'daki Ermeniler fukaralık yüzünden sürünüyor. Bu yüzdendir ki
Erivan'ın nüfusu hızla eriyor. Özellikle genç kuşak artık Ermenistan'da
yaşamak istemiyor.
Çünkü orada bir gelecek görmüyorlar.
Türkiye, uzun yıllar dünyaya Ermeni mezalimini anlatmaya çalıştı.
Üstelik Diaspora'nın yaptığı gibi hayali iddialarla değil, belgeli tanıklı şekilde...
Fakat sözümona medeni dünya, gerçeğe değil, kafasında yarattığı yalana inandı durdu.
Sonunda da bir çok ülkede kabul gördüğü şekliyle tehcir, sanki Osmanlı tarafından yapılmış bir soykırımın adı oldu.
Önceki gün Başbakan Erdoğan, adeta ezber bozarcasına bir açıklama yayımladı.
Herkesin
bildiği gibi o açıklama asla Türkiye'nin, ne özür dilemesiydi, ne de
örtülü biçimde de olsa soykırımı kabul etmesiydi...
Buna rağmen
son derece insani hislerle kaleme alınan ve ırkı, inancı, rengi ne
olursa olsun her insan değerlidir ve her ölüm acıdır, denilen o metin
bile kin'lerini akıllarının ve vicdanlarının önüne geçirmiş olan
Taşnak'ları sakinleştirmedi.
Erzurum, Ermeni mezalimini yaşamış bir şehir.
Binlerce masum ve savunmasız insanımız Ermeni çeteciler tarafından yakıldı, süngülendi ve acımasızca katledildi.
Bizim kuşak, o mezalime duçar kalan insanlara yetişti ve onlardan yaşanılan o büyük felaketi dinledi.
Devletin elinde istemediğin kadar belge de bilgi de var.
Yine de "suçlu olan" biziz!
Aslında suçlu filan değiliz.
Çünkü Osmanlı asla sistematik bir soykırım yapmadı.
Bilakis
göç sırasındaki talihsiz ölümlerden ve mahalli saldırılardan ötürü,
Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey, yeterli önlem alamadığı için suçlu
bulunmuş ve idam edilmişti.
Ermeni'ye soykırım yapan bir devlet ne diye kaymakamını assın?
Sonuç
olarak Başbakan'ın o açıklamasını ben de son derece yerinde ve doğru
bir yaklaşım olarak buluyorum. Ama şunu da biliyorum ki, işte tıpkı
Erivan'da bayrağımızın yakılmasında olduğu gibi, Türkiye ne yaparsa
yapsın, Batı; tarihi gerçeklere, belgelere değil, şeytanın kendilerine
öğrettiği yalanlara inanacak.
Bu sebeple Türkiye çok güçlü olmalı...
Allah
korusun zayıf düştüğümüz, bölünüp parçalandığımız bir anda üzerimize
öyle bir çuvallanacaklar ki elimizde ne devlet, ne de vatan kalacak.
Erzurum'da
genç nesiller tarihi unutmasın ve atalarımızın ne büyük zulümler
yaşadığını bilsin diye, Asılsız Soykırım İddialarıyla Mücadele Derneği
(ASİMED) tarafından yarın anlamlı bir yürüyüş yapılacak. Dernek Başkanı
Yrd. Doç. Dr. Savaş Eğilmez Hoca'nın, yıllardır anlatmaya çalıştığı
tarihi bu gerçek, Erzurum'da bir kez de sokakta yankılanmış olacak.
Madem haklılığımızı Batı'ya anlatamıyoruz, şu halde gençlerimiz kendi gerçeklerimizi ve tarihimizi iyi bilsin.
Bu yürüyüşe yediden yetmişe herkes katılmalı.
Erivan'da
Taşnak militanları bayrağımızı yakarak akıllarınca bizden intikam
almaya çalıştı. Biz İzmir'de Atatürk'ün Yunan bayrağının çiğnenmesine
izin vermediği gibi, düşmanımız da olsa bir milletin değerini ayaklar
altına almayacağız.
Kuvvetli ve gelişmiş bir ülke olacağız ki,
Erivan'da sabaha kadar havlayan köpeklerin sesleri kulaklarımızı
tırmalamasın. Batı'da üzerimize hücum etmek isteyen çakal sürüleri
korkudan sinip kalsın...
Güçlü ve büyük Türkiye...
Güçlü
ve büyük bir ülke olmayı başaramazsak, Ermeni çetecilerden ve Batı'daki
Ermeni Diasporası'ndan önce, içimizdeki hainlerin ihanetlerine uğrarız
ve ilk hançeri onlardan yeriz.
Görmediniz mi Türkiye'ye arkadan vurmak için nasıl planlar yapmışlar ve nasıl tuzaklar kurmuşlar.
Tayyip Bey, anlayanlar için bir el uzattı. Bu eli tutmak isteyen tutar, tutmayanın keyfi bilir.
Türkiye'nin bundan sonraki tavrı artık şu olmalıdır:
"Biz soykırım yapmadık, bilakis mezalime maruz kaldık" demek yerine...
(Çünkü bunu demekten artık dilimizde tüy bitti ama adamlar duymak, dinlemek istemiyorlar.)
O halde, her açıdan güçlü ve kalkınmış bir ülke olmalıyız.
Bunu başardığımız gün, dünya politikasına yön veren ülkelerden biri olacağımızdan; kim nerede nasıl havlarsa havlasın kimse dönüp bakmayacak.
Siz hiç Amerika'nın soykırım yaptığına dair, Batı parlamentoların karar aldığını duydunuz mu?
Rusya göz göre göre Kırım'ı ilhak etti, Ukrayna'yı bölmek parçalamak istiyor.
Bakın, bugün bizim üzerimize hücum eden sözüm ona medeni dünya; bu duruma nasıl pırsıp sindi...
Hele
aynısını Türkiye Irak'a veya Suriye'ye yapmaya kalksaydı (yapmamalı
buna hakkı yoktur) görecektik dünya nasıl ayağa kalkıp haykıracaktı.
Dünya belgeye değil, güce inanıyor.
Bizim de güçlü olmaktan başka çaremiz yok.