Erzurum İl Emniyet Müdürlüğü TAIEX işbirliğinde 28-29 Haziran 2012 tarihleri arasında Atatürk Üniversitesi’nde düzenlenen “Şiddetin Sosyal Dinamiklerinin Anlaşılması ve Önleyici Stratejiler Geliştirilmesi Uluslararası Sempozyumu”nun sonu
Erzurum Ajans-Erzurum İl Emniyet Müdürlüğü TAIEX işbirliğinde 28-29 Haziran 2012
tarihleri arasında Atatürk Üniversitesi’nde düzenlenen “Şiddetin Sosyal
Dinamiklerinin Anlaşılması ve Önleyici Stratejiler Geliştirilmesi
Uluslararası Sempozyumu”nun sonuç bildirgesi bugün açıklandı.
Sempozyumun, şiddetin sosyo-kültürel dinamikleri, aile içi şiddet,
sağlık kurumlarında şiddet, eğitim kurumlarında şiddet, sporda şiddet,
çocuk ve şiddet ve diğer başlıklarda 30 oturumda 137 bildiri ve 600’ü
aşkın davetli ile yapıldığı belirtilerek sonuç bildirgesi şöyle
açıklandı:
“Sempozyum boyunca bildirilerde şiddetin farklı türleri
ile ilgili sorunlar tespit edilmiş ve bu sorunlara farklı çözümler
önerilmiştir. Sempozyumda işitsel gerçekleşen tüm çalışmalar görsel
olarak da sergilenmiş akılda kalıcılığı pekiştirmiştir. Görsel
iletişimin bir parçası olan afiş çalışmaları uluslararası katılımcılar
tarafından bir araya getirilerek bir sergi düzenlenmiş ve ayrıca bir
kazanım olarak şiddet hakkında farkındalık oluşturmuştur. Şiddetin
Sosyal ve Kültürel Dinamikleri Hususunda; Şiddet ve yıkıcılık zayıf
karaktere sahip bireyin özellikleri olarak öne çıkmaktadır. Şiddet
sadece sosyal bir olgu olarak ele alınmamalıdır. Kültür ve alt kültürün
gereği nedensiz ve menfaatsiz de olsa, kendini toplum içerisinde ispat
çabasıyla şiddete başvurulabilmektedir. Sosyal sermayenin zayıflaması
ile toplumda şiddetin artma ihtimali yükselmektedir. Şiddete maruz kalan
kadın ve çocukların şiddete maruz kalma konuları gizli kalmakta, üstü
örtülmektedir. Halk sağlığı ceza ve adalet sistemiyle birlikte çalışmak
zorundadır. Sağlık çalışanlarının görevlerinin sadece bakım ve
rehabilitasyon ile sınırlı kalmadan şiddetin kaynağının tespiti ve
önlenmesinde diğer kurumlarla daha etkin işbirliğinde çalışması
gerekmektedir. Bu konudaki politik kararların alınmasından sonra
koordinasyon ve denetiminin sağlanması gerekmektedir. Aile içi şiddete
veya istismara uğramış kişilerin rahatlıkla başvurabileceği danışmanlık
ve destekleme faaliyetleri yürüten güvenilir bir sosyal güvenlik ve
hizmet şemsiyesi kurulması önerilmektedir. Yasal mevzuatın açık bir
şekilde kadın ve diğer toplumsal cinsiyet kimliklerine yönelik uygulanan
şiddet ve istismarı tanımlaması beklenmektedir. Türkiye’de ahlaki
değerlerin korunmasından öncelikle kadın sorumludur anlayışı değişmeli,
bu bağlamda gerekli kurumlar ve bilim insanları halkı bilinçlendirmek
adına adımlar atmalıdır. Çocuk yetiştirmede kız ve erkek çocuk ayrımı
yapılmamalı, ebeveynler tarafından her iki tarafa da eşit ve önemli
oldukları hissettirilmelidir. Şiddetin makul görülmesinde zaman zaman
geleneksel namus ve cinselliğe bakış kültürün etkisinin etkin olduğu
görülmektedir. Gurur kültürünün de yüksek olduğu kültürlerde şiddetin
artmakta olduğu bilinmektedir. Bu nedenle ilköğretimden başlayarak bir
eğitim programı ile cinsiyete dayalı ayrımcılığın sona erdirilmesine
yönelik eğitim çalışmalarına başlanmalıdır. Çocuğun yetiştirilmesinde
cinsiyet rolleri yönünden eğitim faaliyetleri gözden geçirilmelidir.
Kültür farklılıkları nedeniyle ergenlik dönemine giren gençlerin cinsel
ve sosyalleşmeleri yönündeki gelişimlerinde farklı şekillerdeki
istismarlara maruz kaldıkları yapılan araştırma ile ortaya konulmaya
çalışılmıştır. Bu tür istismar ve şiddete eğimli bireylere yönelik
psikolojik danışmanlık hizmetleri sağlanması için toplumsal örgütlerin
daha etkin ve işbirliği içerisinde hareket etmesi gerekmektedir.
Yasadışı şiddete karşı koyarken kolluk kuvvetlerinin zor kullanmasındaki
derecenin sınırını aşmaması beklenmektedir. Şiddete ilişkin
müdahalelerde standart görev rehberleri geliştirilmeli ve geliştirilecek
taktikler bu rehberler üzerine yüklenmelidir. Adaletin sağlanmasında
hukuka karşı oluşan hoşnutsuzluklar şiddetin ve istismarın artmasına
sebep olmaktadır. Suç oluştuğu andan itibaren etkin soruşturma en kısa
zamanda yürütülmeli ve yargılama makul süre içerisinde tamamlanmalıdır.
Sağlıkta şiddetin paydaşları olan sağlık çalışanları, hasta yakınları,
güvenlik personeli ve hastane mimarisini de içine alan çevresel
şartların standartları belirlenerek, stratejik çözümler ve özellikle
sağlık ve güvenlik personeline iletişim, çatışma yönetimi eğitimleri
verilmelidir. Sağlık Bakanlığı, sağlık çalışanların stresten uzak
tutabilmek için çalışma şartlarını yeniden düzenlemelidir. Medya ve
Şiddet Alanında; Şiddetin temelinde bulunan yoksulluk, mekânın durumu,
işsizlik, göç, bireyleri şiddete yönlendirmektedir. Görsel medyanın tüm
topluma sirayet eden suç unsurlarını yansıtırken sorumluluk bilinci ile
yayın etik ilkelerini işler hale getirmelidir. Görsel medyada kültürel
ve sosyal unsur işlenmekte iken şiddet kurgulanmadan olayı özetle
yansıtmalıdır. Medya okuryazarlığı uygulamalarının yaygınlaştırılması
önerilmektedir. Medyanın basın etiği ve hukuk kurallarını daha çok
riayet eder yayın ilkeleri belirlemesi gerektiği vurgulanmaktadır.
Medyanın şiddet içeren suçların kamuoyuna sunumunda sorumluluk
bilinciyle hareket etmesi gerekmektedir. Medyanın sorumlu hareket
etmediği durumlarda suça eğilimli olanları eğitmek ve suça teşvik etmek
ihtimali olduğu değerlendirilmektedir. Basın kanunu ve TCK’nın, medyanın
şiddet konusunda daha pozitif davranması için basın suçları yönünden
yeniden ele alınması gerekmektedir. Şiddet içerikli yayınların,
çocukların televizyon izlediği saatlerde yayınlanmaması veya çocukların
izlemesi mümkün olmayacak şekilde şifrelenmesi gerekmektedir. Şiddetin
görsel medyada gösterilmesinde ekrana getirilme saati, görüntü karartma
gibi yöntemler uygulanarak, şiddetin meşrulaştırılmasından uzak
durulmalıdır. Medya grupları, şiddete duyarlı olmakla birlikte, vermek
istediği mesajı haber başlıklarında ve haber sayılarında kendi bakış
açılarına göre yorumlamaktadır. Medya bundan uzak durarak şiddeti kendi
ideolojileri çerçevesinde değil, evrensel değerleri dikkate alarak
yorumlamalıdır. Medya karşısında yeterli donanıma sahip olmayan ya da
medya okuryazarlık düzeyleri düşük bireyler medyanın yönlendirmeleri
karşısında savunmasız almaktadırlar. Toplumun tüm bireyleri üzerinde
etkisi olan medyanın ergen olarak nitelendirilen genç nüfus üzerinde
daha etkili olduğu bilinmektedir. Bu nedenle bireylerin bilişsel ve
duyuşsal gelişimlerini destekleyici medya okuryazarlığının
geliştirilmesi gerekmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından mevcut
eğitim modeli yeniden gözden geçirilmelidir. Eğitim Kurumlarında
Gerçekleşen Şiddetle İlgili; Eğitim ve öğretim faaliyetleri sadece okul
duvarları/sınırları ile sınırlandırılmamalıdır. Çalışmalar okul dışında
ve mesai saatleri haricinde de yer alabilecek şekilde düzenlenmelidir.
Anaokulundan doktora eğitimine kadar her seviyede müfredat programları
gözden geçirilmelidir. Yeniden ele alınacak müfredat programlarında
evrensel insani değerler/ilkeler yer almalıdır. Değer eğitimlerine,
diğer derslere verilen önem kadar önem verilmelidir. Öğrenciler okul
içinde ve dışında spor ve sosyal faaliyetlere yönlendirilmelidir.
Okullarda, şiddet ve çetelerle mücadele edebilmek için öncelikle çete ya
da çetelerin ne olduğu, amaçları, öğrencilerin niçin çete gruplarına
katılmak istedikleri, özellikleri ve çözümüne yönelik daha fazla sayıda
bilimsel araştırma/çalışma yapılması için teşvik edilmelidir.
Öğrencilerin bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesinde TV, gazeteler,
filmler, afişler vb. materyaller sıklıkla kullanılmalıdır. Proaktif
yaklaşımla şiddet olayları meydana gelmeden önce bunun önlenmesine
yönelik okullarda eğitim programları geliştirilmelidir. Okulların fiziki
ortamları iyileştirilmelidir. Okul ortamında öğrencilerle bire bir
ilgilenilmeli ve kurum içi iletişim imkânları arttırılmalıdır. Muhtemel
sorunların çözümünde öğrenci, öğretmen, okul yönetimi ve veli olmak
üzere tüm okul paydaşlarına sorumluluklar verilmelidir. Şiddeti öğrenmek
ve anlamak için, farklı toplumsal ve kültürel özelliklerin bulunduğu
çevrelerde inceleme ve araştırmalar yapılmalıdır. Çocukların zararlı
maddelerden uzak tutulması için kontrol araçları geliştirilmelidir.
Zararlı maddelerin olumsuz etkileri konusunda öğrenci, öğretmen ve
veliler bilgilendirilmeli ve bilinçlendirilmelidir. Suç ve şiddet
konusunda tüm paydaşların katılımının sağlandığı hizmet içi eğitim
etkinlikleri arttırılmalıdır. Okullarda rehberlik servislerinin daha
sağlıklı ve etkin bir şekilde kullanılabilmesi için çalışmalar
yapılmalıdır. Ortaya çıkan sorunların çözümünde konunun bizzat
içerisinde yer alan öğrencilere müzakere seçenekleri-sorun çözme
teknikleri ve arabuluculuk gibi konu başlıklarında eğitimler verilerek
bizzat kendilerine çözüm yolunda fırsatlar sunulmalıdır. Sorunun
çözümünde öğrencilerin bizzat katkı sağlamaları önemlidir. Çocuk ve
Şiddet Temasında; Toplumsal cinsiyet ayrımcılığının toplum katmanları
arasındaki ekonomik eşitsizliklerin, yoksulluğun ve işsizliğin yüksek
olduğu toplumlarda bütün şiddet şekillerinin yanında çocuğa yönelik
şiddetin de arttığı görülmektedir. Göç hareketlerinin fazlalığı, çocuğa
yönelik şiddeti arttıran diğer bir etkendir. Göçün beraberinde getirdiği
geçiş kültürü, gecekondulaşma, şehirleşme, taşınmanın getirmiş olduğu
kendi kültürü ile taşınılan yerdeki kültürü yaşatma arzusundaki kültür
çatışması göç edenin hayallerini gerçekleştirme arzusundaki kırılganlık,şiddeti arttıran faktörlerdendir. Diğer yandan, toplumları bir arada
tutan moral değerlerin varlığı ve toplumsal dayanışmanın güçlü ve
sağlıklı bir yapılanma göstermesi toplumun çocuğa yönelik şiddeti
yasaklayan bir yaklaşıma sahip olması, yaşadıkları toplumun çocuklarla
ilgili değerlerinin çocuğu koruyucu öğeler içermesi çocukları şiddetten
koruyan faktörlerdir. Toplumsal cinsiyet rolleri, anne, baba, çocuk
ilişkisi, toplumun aileye bakışı gibi konularla ilgili olarak toplumun
benimsediği kültürel ölçütler bu konuda etkili olmaktadır. Devletlerin
çocuğu ve aileyi etkileyen politikalarının bulunması çocukların şiddet
görmesini engellemektedir. Ayrıca sağlık sisteminde çocukların
istismarını önlemeye yönelik koruyucu yaklaşımlar, sosyal güvenlik
sistemi ve çocukları koruyucu yasal düzenlemelerin varlığı da çocuğa
yönelik şiddeti önleyen diğer faktörlerdendir. Sporda Şiddet Alanında;
Takım taraftarlığı bir kimlik unsurudur. Toplumsal cinsiyet, sosyal
sınıf, din, etnisite ve benzeri gibi kimliği belirleyen unsurlardan
birisi de takım taraftarlığıdır. Takım taraftarlığının grup psikolojisi
ile bağlantısı vardır. Bu taraftarların değerleri, normları, simgeleri
ve sloganları vardır. Sporda şiddetin oluşmasında medyadaki spor
yorumcularının, oyuncuların, ortamın ve benzeri yerlerin etkileri
vardır. Genel olarak şiddet alt sosyal sınıflardan gelenlerde, düşük
seviye eğitimlilerde fazla iken, sporda şiddet üst sosyal sınıflardan
gelenlerde ve yüksek seviye eğitimliler de görülebilmektedir. Takım
taraftarları daha sorumlu, anlayışlı ve toleranslı şekilde
davranmalıdır. Sporcular, spor yorumcuları ve benzeri sporun tarafları
şiddetin önlenmesi için davranış ve ifadelerinde daha dikkatli
olmalıdır. Toplumda tüm kesimlerin spora ilgi duyduğu düşünülürse
okullar ve sivil toplum örgütleri, diğer şiddet türlerinin önlenmesine
çalıştıkları kadar sporda şiddetin önlenmesine de çalışmalıdırlar.
Taraftar derneklerinin tanımı yeniden yapılmalı, spor tesisleri her
türlü sosyal aktivitenin yapılmasına elverişli hale getirilmeli, sporun
mevzuatı gözden geçirilmeli, Spor Kulüpleri Dernekler Kanunundan
çıkarılmalı, sporda eğitim ön plana çıkarılmalı, Üniversitelerde Spor
Hukuku Bölümü açılmalı, okullarda spor kulüpleri mutlaka kurulmalı,
sporun ders saat süresi artırılarak her okula zorunlu spor branşı
konulmalıdır. Sonuç olarak; Sempozyum boyunca hem sunulan bildirilerin,
hem de afişlerin şiddet konusunda bir farkındalık yarattığı ve şiddetin
önlenmesine dair etkin çözümlerin üretildiği ümit edilmektedir. Şiddet
konusunun daha iyi anlaşılabilmesi, toplumsal farkındalığın
yaratılabilmesi ve kapsamlı çözümlerin geliştirilebilmesi için benzer
sempozyum ve sergi çalışmalarının faydalı olacağı
değerlendirilmektedir.”