BölgeHaber Girişi : 27 Ekim 2013 22:14

Soğuttuk güzelim çayı, kaçtı tadı...

Soğuttuk güzelim çayı, kaçtı tadı...
Tarihi boyunca yerel ve içine kapanık bir kent hiç olmadı Erzurum...
Bakın en kadim semtinin ismi Mahallebaşı... Öbürlerinin isimleri ise komşu iller ve ülkelerdendir...

Gürcü-Kapı,

Tebriz-Kapı,

 Kars-Kapı,

Erzincan-Kapı. ..

Ama bir gözü de başkenttedir bu şehrin hep; İstanbul-Kapı...

Ya diğer semtler , onlar ise efendi ya da paşa isimleri ile biter. Onların hayat
hikayesini ise o mahallelerde kuşaklar boyu oturan aileler bile unutmuştur.

Mesela; Mehdi Efendi kimdir?

Hani Osmanlı Padişahı Cuma selamlığına çıkarken halk bağırırmış ya: 

"Gururlanma Padişahım, senden büyük Allah var"

Sanki şöyle diyor bu kentte:

"Gururlanma Erzurumlu, bak kimler geldi, kimler geçti, bu kentte ne günler
yaşadı. Bilen yok..."

***

Hani hayat yalan derler ya. Yaşa ve git. Bu kentte yaşayanlar da isim isim bunu
hatırlatıyor.

O debdebeli muhitler, isimleri mahallelere, camilere, çeşmelere, köprülere
verilenler kimdir, nerede yaşadı, ne yaptı, nasıl öldü, bilen var mı!

Erzurum, içinde yaşayanların bile bilmediği, bilmeyi önemsemediği öyle bir hal
almış ki...

Galiba her kadim kent gibi bu şehirde arif olan anlar misali derin bir mesaj
veriyor.

İstanbul'da öyledir merak etmeyin. Her gün milyonlarca insan geçer de Eminönü'nden Yeni Cami'ye bakarak...Emin olun ki; ne 'Emin Önü'nden ne de; 'Yeni Cami kimin eseri, kim kime yaptırdı, kaç kişi çalıştı, ne kadar paraya mal oldu, aynı anda ne kadar insan namaz kılar?... ' diye bilen vardır.

***

Oysa kent demek dünya hayatının zirvesidir. Kent , köy veya kasaba değildir.
Orada dünya hayatının zenginlikleri, şımarıklıkları, zevkleri, insan, mal, bina
çeşitlikleri vardır. Başka bir deyişle dünya malı ancak kentte işe yarar. Lüks bir
otomobili sür şu Daphan ovasının çorak tarlalarında ne zevki var. Erzurum'da
çıkacaksın Cumhuriyet Caddesi'ne, İstanbul'da da vuracaksın Bağdat Caddesi'ne
ki...

Demem o ki; hele bu kadim şehirlerin yaptığına bakın. Hem dünya malı
olanları çekiyorlar kendilerine hem de dünya malını elinde tutanları unutuyor,
unutturuyorlar.

- "La bilirmisen aha bu konak Ezirmikli Yusuf Efendi'nin di. Yav ne adamdi ha"

- "Ağabey ne konaği apartman var burada"

- "La oğlum dediğim eskiden di?"

Anlayacağınız Erzurum'da , eski ve başlangıcı geçmişin derinliklerinde
kaybolmuş her kent gibi bir ruha ve zekaya sahiptir. Siz ne kadar uğraşırsanız
uğraşın, alacağını alıyor ve sonra sizi çoktan unutmuş yeni kuşaklara teslim
ederek işine bakıyor.
Siz hesapta ona daha fazla sahip oluyorsunuz, konak konak, dükkan dükkan,
arsa arsa...

Ve en çok ona sahip olduğunuzu sandığınız noktada sizi de unutuyor.
Sadece teselli ikramiyesi gibi isminiz kalıyor.

E.. o kadar da olsun. 

"Eski meclis encümeni Nakip Efendi'nin lokantasiydi aha burasi"

Onların yine isimleri kaldı baki.

Acaba Boyahane Hamamı'nı yaptıran kim?

Parayı kim verdi?

Çobandede Köprüsü'nün müteahhidi mi?

İhaleyi o mu almıştı!

***

Neyse hızımı alamayıp sayıp dökmeyeyim. Yapanlardan Allah razı olmuş ki
eserleri ayakta.
Gelmiş, eser bırakmış, göçmüşler...

Darısı şimdikilerin başına.

"La adamını buldum hem partiden hem de bizim efendiden, o arsayı kesin
alırım, altını petrol istasyoni, yanini market, üstü apartman. .. Neydek abu
dönem biraz para saçacayih ama olsun. Herkes nasıl biz de ele"


Güya yazdan kalma şu son günlerde tarihi Yakutiye Medresesi'nin gölgesinde
bir bardak çay içecektim, yan masadan bu cümleyi duyunca aklıma gelenlere
bakın...

T
üh be!... Güzelim çayı da soğuttuk... Kaçtı yine tadı(m)... 
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • müslüm çağlar 01 Ocak 1970 02:00

    Orhan bey kalemine yüreğine kurban.Ne güzel anlatmışsın Erzurumu .Bir şehiri şehir yapan unsurlar .Hanlar, hamamlar, saraylar, yollar, köprüler ve kapılar. Her kapının kim bilir nasıl bir hikayesi var? Kimler geldi geçti bu kapılardan. Gürcistana, İrana, Karsa ,Erzincana, İstanbula buralardan mı gidildi? Oralardan gelenler buralardan mı şehre girdiler? Her gelişin ,her gidişin bir hikayesi yok mu? Tren istasyonları ,oto garlar gibi türküler koşulmadı mı, mendiller sallanmadı mı, ağıtlar söylenmedi mi? Bu kapıların dili olsa da anlatsalar.Bütün bunları düşünenlerin elbette ki çayı soğur.