Konumuz Pasinler İlçesi’ndeki vahşet!
Evet, tam bir vahşettir bu!
İlle mağdur olan kişinin parçalanarak önce çöp bidonlarına, sonra da teneşire konulması gerekmez!
Bu bir vahşettir.
Bayan öğretmen, bayan muhasebeci, bayan bankacı; ya da ev kadını!
Cinsiyeti ve işi ne olursa olsun bir insana insanlık dışı davranılmıştır.
Ve işin acısı bu köpekler salyalarını akıtarak halen kuyrukların sallayarak gezmekteler.
Bu köşeyi okuyanlar şunu bilsin ki Ömer Nazmi burada yazılmayacak en püsküllü küfürleri o köpeklerin yediği kaba bırakmıştır.
Sanıyorum saldırıya uğrayan hanımefendi polise gerçek eşkalleri verememiş. Belki de Emniyet tarafından oluşturulan ekip bu yüzden hemen sonuca ulaşamıyor!
Ben görmedim, tanık da değilim; ama eşkallerini verebilirim size.
Şöyle!
Bunlar dört ayaklıdır ve ön ayakları arka ayaklarından biraz uzundur. Çirkin başlarını bedenlerine bağlayan boyunları dikkat çekecek kadar kalındır. Yılan bakışlarını taşıyan gözlerinin tepesinde iki kulakları ve bedenlerinin bitiminde bir kuyrukları vardır. Genellikle sürü halinde gezerler ve kendilerinden zayıf olan her canlıya bir neden bularak saldırırlar.
Bunlar, hayvanat aleminde, sırtlan, diye bilinirler.
Sırtlanların sırrı ise anlayışta gizlidir.
Eğer herhangi bir yerde bir kadın bu sırtlanların saldırısına uğramış ise, birileri sanki iffetin ilmini görmüş gibi ahkam keserek, mağduru iffetsizlikle suçlamaya kalkarlar. Bahsedilen olayla asla ilgisi yoktur bu benzetmemin; ama bir hayat kadının bile namusunun olduğunu anlamayan namussuzlar bu sırtlanların önüne her zaman birilerini atmaktan çekinmezler.
Ve sırtlanlar bu anlayış sisteminden beslenerek semirerek gelişirler.
Ölümden dönen Pasinler’deki Öğretmen Hanım’a dönecek olur isek.
Bildiğimiz kadarıyla Türkçe Öğretmeniymiş!
Yani Türkçeyi öğretiyormuş öğrencilerine.
Ve Türkçe yalvarmıştır, ‘yapmayın,’ diye.
İlk bıçak darbesini hissettiğinde mutlaka ölüm korkusu sarmıştır yüreğini.
Belki çaresizlik içinde bir yardım elinin uzanacağını düşünmüştür; belki de bunu hiç ummamıştır, yaşadığı toplumun ‘bana ne’ciliğini bildiği için.
Ama direnirken ya da yalvarırken bile sırtlanca değil, mutlaka Türkçe kurmuştur cümlesini yine!
Bu satırları okuyanlar asla şunu unutmamalı.
Bu konunun öznesi olan öğretmen, belki birimizin kızı, belki kardeşi,belki eşi; belki de sevdalısı olabilirdi!
Bu yazıyı ve son cümlelerimi bunları düşünerek değerlendirsinler.
Ve asla kızmasınlar bana!
Evet, eminim ki Erzurum Emniyeti buna çok önem veriyor; bugün olmasa yarın mutlaka yakalayıp adaletin önüne çıkartacaklardır. Adalet de buna uygun cezayı elbette verecektir.
Aksi bir durumda ise.
Yani sırtlanların sırrı devam edip giderse.
Ben de “tezekten terazinin boktan olur dirhemi,” dersem, ne olur gücenmesin kimse!
Olur ya, konu edilen vahşeti gören ya da bilgisi ve şüphesi olan biri bu yazıyı okuyup da ister korkusundan isterse ‘bana dokunmayan yılan bin yaşasın,’ diye susuyorsa, onlara da bir sözüm var.
Yazıklar olsun size!