Basbas bağırıyorlar, "elimizde filan bakanın, filanca milletvekilinin ve falanca üst düzey bürokratın kasetleri var" diye...
Ve en trajikomik olanı ise, adamlar o kasetlerin bir kısmını sıralı üzere servis ediyor olmalarıdır.
Yani boş atıp dolu tutmuyorlar!
Nasıl çalışmışsalar çalışmışlar yıllar içinde on numara bir "porno arşiv" hazırlamışlar.
Bakanlar da var, vekiller de...
En ucuzu olsun diyorsanız alın size bürokrat pornoları...
İstanbul depremi bize göstermiş oldu ki, bu ülkede söz söyleyen her kim varsa hepsiyle ilgili bir yerlerde kayıt yapılmış.
Kimi rüşvet alırken...
Kimi rüşvet verirken...
Kimi de aşna fişne yaparken...
İyi de birader kim bu adamlar, nasıl bir güce sahipler ki, Başbakan'ı da dinleyebilmişler, yatak odalarına da girmişler?
Bu sorunun cevabı yok!
Kesin olan şu ki, adamların elinde A'dan Z'ye zengin bir katalog var!
Hemşerimiz Selami Altınok İstanbul Emniyet Müdürü oldu.
Sevinelim mi üzelelim mi?
Selami Altınok pırıl pırıl bir insandır ve olabildiğince saf bir Anadolu çocuğudur.
İstanbul ise, şu sıralar tam bir gaye kuyusu, canavarların savaştığı bir arena...
Selami Altınok ise, kirli tezgahları bilmeyen düzgün bir adam...
İstanbul mu Selami'yi yer, Selami mi İstanbul'u hizaya sokar?
Cevabı belli ama şimdilik susmayı tercih ediyoruz.
Şu manzaraya bakar mısınız devlet ne hallere düşmüş...
Devlet içinde ayrı bir devlet, onun içinde ayrı bir örgüt...
Vay anasını vay...
Vaktiyle CHP lideri Deniz Baykal'ın sonra da seçime ramak kala MHP'lilerin malum kasetleri düşmüştü pazara...
O günlerde iktidar mensupları o kasetler üzerinden siyaset devşirmişlerdi ve "polis kimseyi cami avlusundan almaz" demişlerdi.
Öyle iri iri laflar etmişlerdi ki zahir şimdi o lafların ağırlığı altında boğuluyorlar.
Keşke o gün Deniz Baykal ve MHP'liler üzerinden siyaset devşirmeye kalkmak yerine, "kim ki bu kasetleri piyasaya sunuyorsa alçaktır, namussuzdur" deselerdi.
Bugün de kendileri için saçılan o kasetler karşısında toplum aynı tepkiyi verirdi.
Kime inanacağız?
Başkaları adına bir karar veremeyiz ama kendi adımıza ne düşündüğümüzü söyleyecek olursak, bendenizin cephesinde tüm bu olup bitenler asla ve asla gerçekçi değil.
Bakan çocukları rüşvet yemez demiyorum, yerler; hem de bal gibi...
Bedelini de babalar gibi öderler...
Fakat mevzu kimin herze yiyip yemediği değil ki...
Mesele; bu ülkede kimin kimden daha güçlü olduğunun ispatı için yapılan savaşın kural tanımaz olmasıdır.
Gelinen tablonun özeti şudur:
AK Parti diyor ki, "biz iktidarda şerik (ortak) kabul etmeyiz."
Eyvallah...
Her ne kadar geç kalınmış olunsa da yine de kabul...
Beri tarafta diyor ki; "Sizin iktidar olmanızda bizim yadsınamayacak tesirimiz vardır, siz bizi yok sayarsanız iktidarı başınıza geçiririz."
Evet; bu kadar açık...
İstanbul operasyonu, devletin pislikten arınmak için bastığı bir düğmeden ziyade, devleti kimin ele geçirmesi gerektiği yönünde atılmış bir adımdır.
Besbelli ki bu hamur daha çok su kaldıracak...
Benim görebildiğim kadarıyla, bu kavganın sonunda birilerinin canı fena halde yanacak.
Ama kimin?
Cemaat mi, AK Parti mi?