..Ve bir gün Dadaş olursun; bırak ekmeği, hiç bir şey yiyememekten bıkar, umut kusar, hep kurduğun hayallerine, hiç göremediğin güzelliklere küsersin...
Hayaller gerçek değildir ki Dadaşım... Varsayımlarla çoğalan gıdaları yıllarca yesen de büyütmek yerine tüketirler seni...
Adı umut olan her şeye imrenerek bakıp sevdiğin gibi;
Kalabalıkları bi başına izlerken de; 'bak işte umut yaşıyor' diyerek sevinirsin...
...Ve o heyecan bir gün söner...
Yani ekmeğin tükenir!
İşte o zaman köleleşirsin,
Köleleştikçe de ölürsün...
Yaşadığını bilirler!
Hatta görürler seni...
Halbuki sen, o şarkıda olduğu gibi 'dirhem dirhem' bitiyor 'santim santim' karanlığa doğru koşuyorsundur.
Umut aslında umutsuzluktur ve onu en iyi sen bilirsin...
Çaresizlik, çıkarsızlık, bitmişlik ve esirleşerek her şeyi kabullenmişliktir umut!
Sen yinede umutsuzluğu umut belleyerek kustuğun ekmeği ye!...
Ye Dadaşım!.. Ye!..
Tükettiğin, yemekten ve bitmesinden en çok korktuğun değil midir?
Kadehinde bir yudum kalan, çok arzulamana rağmen içemeden beklettiğin şarap,
Ya da yudum yudum içerken, bitecek diye korktuğun ömrün gibi...
İçme.. içip tüketme yinede sen!..
Korktuğun ve korkunla özdeşleştirerek tutku haline getirip büyüttüğün sevdalarındır umut...
Korkularak tüketecek ne kaldı ki?
Ye Dadaşım!..
Ye!..
"Umut yerken kustuğun.. Umut, umutsuzluğundur"
Kimin umurunda...
Kim dinler seni...
Dinleseler de anlamazlar ki!
İllâ da kendileri yiyecek, içecek, bitmesinden korktukları şarabın dibini görecekler...
Ey Umut!..
Sende bitmez diye düşünülen her duygu gibi koşar adım yok oluyorsun...
Ne olur yavaş ol korkarak git,
Biraz daha diren ve çabala...
Unutma bir adım önde olsan da sahibinden bir nefes sonra sen tükeneceksin...
***
Sahi bunları sana niye anlattım ki;
Şaşırdın değil mi Dimitri...!
Bizimkilerin umurunda değil de,
Belki sen anlarısın dedim..
Bi umut işte...