Düşmanımın düşmanı benim dostumdur anlayışı, sanki de tam bugünler ve de
AK Parti muarızları için söylenmiş. Misal; Doğu Perinçek'le Mümtaz'er
Türkona, aynı kavşakta buluşabiliyor. Çünkü düşmanları ve düşmanlıkları
müşterek!
Daha düne kadar, "Türkiye için en büyük tehlike F Tipi
yapılanmadır" diyen, ne kadar solcu, aşırı milliyetçi, liberal ve Kürtçü
varsa bugün hepsi tek bir "düşman" için adeta kutsal ittifak yaptılar.
O düşmanın kim olduğunu artık yedi düvel biliyor: Recep Tayyip Erdoğan!
Baktılar
ki, bu adamı seçimle yani demokratik bir yolla alaşağı etmek neredeyse
imkânsız. O halde öyle bir ittifak kuralım ki, özünde kin, söyleminde
düşmanlık olsun dediler.
Nitekim bu uğurda bi hayli de yol aldılar.
Birbirlerine gaz verip duruyorlar:
Bekir
Coşkun bile, öyle kaptırmış ki kendini "Tayyip'in işi bitti. Eli
kulağında gitti gidecek" diye yazacak kadar gözünü karartmış.
Birbirlerini alkışlayıp duruyorlar.
Kim daha çok sövüyorsa, paralel medyada o kadar büyük yer buluyor kendine...
Kabul
edelim ki Avrupa'dan da destekçileri var. Baksanıza dünyada işlenen bu
kadar insanlık suçu karşısında üç maymunu oynayan AB Parlamentosu, söz
konusu paralel yapı olunca, pazar günü toplanıp kınama yayınlıyor.
Kim ipliyorsa artık...
Aslında cemaat filan umurlarında değil. Onların tüm hesabı, bu fırtınadan ganimet elde etmek!
Adamlar Tayyip Erdoğan'ı günahları kadar sevmiyorlar.
Üstüne üstlük bir de Türkiye son yıllarda boyunu aşan işlere kalkışıyor ki, hazmetmeleri mümkün değil!
Çünkü
onların kabul edecekleri Türkiye, Avrupa'ya ve Amerika'ya el açıp boyun
eğmek zorunda... Yetmez. O Türkiye, aynı zamanda ekonomik krizler
içinde boğuşmalı, siyasi buhranlara gebe kalmalı, teröre teslim olmalı,
A'dan Z'ye her açıdan dışa bağımlı olmalı...
Bu profilin dışına taşan bir Türkiye, önce içerideki işbirlikçilerin sonra da dışarıdaki düşmanların korkulu kâbusu olacaktır.
Oldu bile...
Oysa görmek istedikleri bu değil. Onların kafasındaki şablon belli:
Dizlerinin üzerine düşmüş bir Türkiye...
Şayet sonuç alınsaydı paralel yapı, giriştiği yargı darbesi ile tam da bunu hedeflemişti.
Tayyip Erdoğan gitsin de, Türkiye yangın yerine dönerse dönsün.
Sözümona ulusalcılar ısrarla duymak istemiyor ama...
Adamlar
defalarca söylediler. Dediler ki, "Bizim davamız o kadar büyük o kadar
büyük ki, Türkiye, o büyüklüğün içinde ancak toplu iğne kadar bir hacme
sahip."
Yani?
Yanisi şu:
Yanarsa yansın!
Demokratik yollarla
indiremedikleri 12 yıllık iktidarı ve onun liderini şer cephesinin
yapmayı hayal ettiği darbe ile devirmek istiyorlar.
İşin özeti bu...
Batı'daki belli çevreler artık açık açık söylüyor:
"Madem seçimle olmuyor, darbe ile olsun"
Hani demokrasi, nerede hukukun üstünlüğü, ya insan hakları?
Kimin umurunda ki...
Filistin'de,Suriye'de, Irak'ta Afganistan'da, Mısır'da milyonlarca insan barbarca
katledildiğinde, demokrasi ve insan hakları ne kadar umurlarında
olduysa, Türkiye de o kadar umurlarında...
Bu gerçeği en iyi bilen kesim paralel yapıdır. Buna rağmen onların değirmenine su taşımayı sürdürüyor.
Tayyip gitsin de, kıyamet kopacaksa kopsun.
Şer ittifakı olmadığı kadar azimli ve sinsi...
Her yolu deniyor, her ahlaksızlığı meşru görüyor.
Ayakları üzerinde emin adımlarla yürüyen bir Türkiye'yi gördükçe, öfke histerisine yakalanıp sinir krizleri geçiriyorlar.
Sonra oturup serin kanlı düşünmeye çalışıyorlar:
Acele
etmeyelim. Önce Türkiye'nin bu gelişmesinden rahatsız olan ne kadar
çevre varsa hepsiyle sağcı-solcu ayrımı yapmaksızın güçlü bir cephe
oluşturalım. Ardından da o güçlü cephenin tüm silahlarını Tayyip'in ve
iktidarın üstüne kusalım.
Bugünkü örtülü savaşın tanımı budur.
Paralel yapı ise, o cephenin en gözü kara mangasını oluşturuyor.
Kurşundan asker gibi ateş hattına sür gitsin...
Bereket
versin ki, bu milletin çok sağlam bir muvazenesi, adil bir muhakemesi
ve akı karadan ayırabilen tertemiz bir vicdanı var.
Yoksa bu kadar oyun ve tuzak karşısında, hangi lider ve iktidar ayakta kalabilirdi ki...
Bütün
kalbimle inanıyorum: Türkiye bu kalleş tuzak ve tertiplerin hepsinin
üstesinden gelecek ve yarınlara çok daha güçlü ve emin adımlarla
yürüyecektir.