Sen Petersburg izlenimleri-3

Sen Petersburg'da son günümüz.
Sabah kahvaltımızı yaptıktan sonra Finlandiya Körfezi'nin güneyinde bulunan Petergof Kasabası'na gitmek üzere yola çıkıyoruz.
Lenin Heykeli'ni ve şehrin kapısını geçtikten sonra, yaklaşık yarım saat sonra Deli Petro'nun plânını ve projesini yaptığı fıskiyeleriyle ünlü Petergof Bahçesine geliyoruz.

Etraf yemyeşil, zaten Sen Petersburg'da kişi başına 37 m2 yeşil alan düşüyormuş.
1705 yılında yapılmış bu bahçe adeta insanı büyülüyor, birbirinden güzel heykeller, şelaleler, müthiş bir peyzaj, fıskiyelerin yükseldiği havuzlar ve yazlık saray muazzam bir uyum ve estetik içerisinde insanı hayal âlemine götürüyor.
Bahçede 150 fıskiye var, bu fıskiyeler motor gücü ile değil, Pascal'ın birleşik kaplar kuralına göre çalışıyor.
Deli Petro'nun tasarladığı bu sistem ile bazı fıskiyeler 30 metreye kadar yükselebiliyorlar.
Bahçe altın kaplama heykellerle süslü, işgal sırasında Almanlar bu heykellerin bir kısmını götürmüşlerse de Ruslar savaştan sonra bunları bulup getirmişler.
Âdem heykelini Almanlar götürmemişler, ama toprağa gömmüşler.
Phoseydon Heykeli'nin ayaklarına insanlar el sürüyorlar, bu yüzden heykelin ayakları yıpranmış gibi görünüyor.
İnanışa göre ayaklardan biri sağlık, diğeri zenginlik ifade ediyormuş.           
Phoseydon'un ejderhayı öldürdüğü bir diğer heykele de yol kenarında rastlıyoruz.
Bahçeyi gezince Deli Petro'nun yapımı olan şaka fıskiyelerine ve havuzlarına rastlıyoruz.
Mesela taşlık bir zeminden geçerken, birden bastığınız taşlardan dolayı ıslanabiliyorsunuz.

Aslında ileride kamufle olmuş birisi bu ıslatma işini yapıyor, ama şahıs bastığı taştan dolayı ıslandığını zannediyor.
Bahçede her şey öyle ince düşünülmüş ki mesela Çar ve ailesi için muz ve portakal yetiştiren seralar bile ihmal edilmemiş.
Hayranlıkla gezip bolca fotoğraf çektiğimiz bu sanat harikası bahçeden sonra, ünlü Petergof Katedrali'ne geliyoruz.
Ortodoks Kilisesi olan bu Katedral de her yer resim dolu.
Katedralin içerisinde iki çiftin nikâhına şahitlik ediyoruz.
Çiftlerden biri genç, diğer çift ise orta yaşlı?
İzlediğimiz dini nikâhta çiftler yüzüklerini öptürüyorlar, bu arada Papaz Cennet Kapısı denilen oldukça ihtişamlı kapıdan girip ve çıkıyor.
Ortodoks inancına göre dini nikâh olduktan sonra boşanmak yokmuş, eğer çift ayrılmak isterse niyetini bir mektupla papaza bildirmek mecburiyetindeymiş, böyle bir durumda mektuba makul bir gerekçe de yazmak zorundaymış.
Ortodoks inancına göre papazın izni olmadan da boşanmak olmuyormuş.
Bizde bu bilgiden yola çıkarak, orta yaşlı çiftin dini nikâh için neden geldiklerini anlamış oluyoruz.
Tren burada 1831'de faaliyete geçmiş ve saatte 20 km hız yapıyormuş.
İlk önce tren seferi Sen Petersburg'la Petergof arasında yapılmış, ama insanlar parçalanırız diye bir müddet trene binmemişler, trene ilk binen Çar olmuş.
Petergof'dan ayrıldıktan sonra tekrar Nevski Caddesi'ne geliyoruz.
Kazan Katedrali ve Kanlı Kilise dahil her tarafı tekrar adım adım geziyor ve daha önce görüp de içerisine girmediğimiz İshak Katedrali'ne geliyoruz.
Bu muhteşem Katedrali iyice gezdikten sonra, metroya binip otelimizin karşısında bulunan 1941 ? 1945 yılları anısına yapılmış Savaş Müzesi'ne gidiyoruz.
Müze dört yolun kesiştiği büyük bir alana yerleştirilmiş, her iki tarafta savaşa katılan halkı sembolize eden heykeller bulunuyor.

Daire şeklindeki müzeye merdivenlerle iniliyor, bu müzede bu savaş yıllarından kalan asker mektubundan, silah ve teçhizata kadar her şey sergilenmiş.
Müzede belirli aralıklarla savaşa ait görüntülerin olduğu bir sinevizyon gösterimi yapılıyor.
Müzeyi gezerken Rus askerlerinin yanlarında taşıdıkları küçük sobalardan bir örnek görünce, bizim büyüklerimizin "Rus askerlerinin küçük sobaları varmış" şeklindeki sözlerine hak vermiş oluyoruz.
Böyle bir müzenin bizim şehrimizde neden olmadığının öz eleştirisini yaptıktan sonra otelimize dönüyor ve sabah erkenden Moskova'ya gitmek için bavullarımızı topluyoruz.
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.