Hangi okulda okuyorsun?
Veya
Ne okuyorsun?
Bu iki soruyu bir kenara çekip, “okumak” sözcüğünün sözlükteki karşılığına bakalım.
TDK’nın sözlüğü der ki; “okumak, bir yazıyı meydana getiren harf ve işaretlere bakıp bunları seslendirmek veya düşünceyi anlamaktır.”
Şimdi gelelim konumuzdaki soruna.
Bize mektepte şu öğretildi; bir haberi hazırlarken o haberde bulunması gereken öğeler kadar önemli olan, olayın net ve anlaşılır biçimde sunulmasıdır…
Bakın, burada “haber” deniliyor. Yani, iletişim veya yayın organlarıyla verilen bilgi.
Bu yazının ilgisi ise köşe yazısıdır.
Yine TDK’nın sözlüğünü açmak gerekecek.
Sözlüğün sözüne inanacaksak, “köşe yazısı” için şöyle söylemiş.
“Gazete veya dergilerde gündelik konuları bir görüş veya düşünceye bağlayarak yorumlayan ciddi veya eğlendirici yazı türü, fıkra…”
Gelin tekrar, “okumak” sözcüğünün tanımında vurgulanan “anlamak” kelimesine dönelim.
Anlamak da, bir şeyin ne demek olduğunu, neye işaret ettiğini kavramak ve düşünceleri sezebilmekmiş!
Demek ki, okumak için salt okur yazar olmak yeterli değil, önemli olan o yazıda söylenenleri sezebilmek, kavrayabilmektir.
Yani, o yazıda yapılan ironiyi veya düşünceye sevk edecek cümleleri anlamadan, sırf sunulduğu gibi algılayarak okumak “okumak” değildir.
Herhangi bir köşe yazısının ne demek istediğine kafa yormadan, o köşe yazısının yazarına telefonla ya da mesaj ve yorumla hakaret etmek; ola ki yazıyı beğendiğini söyleyen bir okurun yorumunu hedef alarak o kişiye saygısız ve utanmasız göndermeler yapmayı marifet sayan biri okur değil odundur!
Şehir Tiyatroları’nın seçici ve idareci bünyesine bürokratların getirilmesini ve bunun amacının ne olduğunu söylemeye çalışırken, biz de oyun yazarız, diyerek, aslında tiyatro sanatının ve oyun yazarlığının o kadar kolay iş olmadığını anlatmak istemiştik. Yoksa, bırakın bu işin hacılarını hocalarını, drama okuyan öğrencilerin yanında bile ağzımızı açmadığımızı bilenler bilir!
Şimdi başka toplumsal bir konuya teğet geçerken selamımızı bırakalım bakalım!
Sadece sporla ilgilenenler değil, bütün Türkiye halkı bu günlerde futbolda tiyatro kokusu taşıyarak oyananan vodvili sessizce ve seyirciye yakışır biçimde izlemekte!
Tiyatro’nun bir tanımı da; insanı insana insanla anlatma sanatıdır!.. Buyurun işte, bizi bize bizden olanlar anlatmakta.
Ahlak mı?
Geç!
İlke mi?
Geç!
Para ve çıkar mı?
İşte orada dur!.. Bizim ilke ve ahlakımız budur!
Ve bugünkü TFF’nin oynadığı oyunun sponsoru ve destekçisi olanların içinde en büyük pay siyasetin değil mi?
Siyasetten destek alınmasa bu kadar açıkça ve cesaretle bu saçma oyun sahneye konulabilir mi?
Yani, bir insan ya da bir toplum ya ahlaklıdır ya da ahlaksız!
Bir insan ya hırsızdır ya da değil!
Bir konuda ahlaklı, diğer konuda ahlaksız olabilir mi bir insan ya da bir toplum!
Elbette “ahlaksız” kelimesini genele yaftalamak haksızlıktır; ama bir toplumda ahlaksızlık, yalan ve iftira pirim yapıyorsa ve de o toplum bu ahlaksızlık karşısında sessiz kalıyorsa bu da ahlaksızlığa onay vermektir.
Dün olduğu gibi bugün de inancı ve emeği sömüren yarasalar aynı saftalar!
Bunların içinden, kapitalizm karşıtı Müslüman gençler’i ayırmak gerekir!
Bir zamanlar emperyalizmin bostanı olan inanç bahçesinden bu gençlerin boy vererek soy geliştirmesi emekçi yanında olanları sevindirmekte!.. Ancak, bunların nerede ve nasıl tavır alacakları da önemlidir. Eğer bugünkü aldatmacanın içinde yer alacaklarsa çok yazık!
Asgari ücretin ne kadar olduğunu burada yazmaktan sıkılıyorum; ama bunu emekçilere hak görenler, emekten ve ahlaktan bahsederken hiç sıkılmıyorlar!
Bir zamanlar SSK kuyruklarında beklediklerini söyleyenlerin bugün milyon dolarlarının olması çok güzel!.. Bugün komik bir asgari ücretle çalışanlar, sabredin siz de, gün gelir sizin de konumunuz ve sunumunuz değişebilir!
Türkiye artık fırsatlar ülkesi! Yani, küçük Amerika değil mi?
Uzun yıllardır aynı oyun oynanmakta.
Ellerinde kırk satırla gelenler, sizi kırk katırdan kurtarıyoruz, diyorlar; kırk katırla gelenler de, kırk satırın hesabını soruyoruz, diyorlar!
Asiye nasıl kurtulur ki bu durumda!
1 Mayıs mı?
Bayram falan olamaz bugün!.. 1 Mayıs, emekçilerin hak arama ve dayanışma günüdür.
Hak mı alınmıştır ki bayram olsun!
Ve selam olsun 1977’de Taksim’de canlar alan kuduz itlere!
Ve de etinden, sütünden, postundan, dostundan, bir de oyundan faydanalınan koyunlara!
Anlaşılmayan bir şey var mı?
- YÜCEL YAZICI 01 Ocak 1970 02:00
Öncelikle şunu belirteyim okurunuz sizin gibi düşünsün istiyosunuz.Benim gibi düşünmeyen benim partime oy vermeyen okuyucu koyundur demek tam size göre belliki bağımsız değilsiniz birilerinin adına yazı yazıyorsunuz.Siz yazınızı yazın bırakın okur karar versin saygılı olun hakaret etmeyin falancaya koyun derseniz filancada size it der.
- Abdullah 01 Ocak 1970 02:00
Yorumumuzu neden eklemiyorsunuz ? Yazık günah değil mi o kadar yazıyoruz sonra yayınlamıyorsunuz? Yazar küfredebilir okuyucu yorum yapamaz Tabi Teşekkürler !!!
- Vedat KARATAŞ 01 Ocak 1970 02:00
Herhangi bir köşe yazısıyla neyi anlatmak isteyeceğine kafa yormadan, o köşe yazısının okuruna ironiden anlamıyorlarki zaten diyerekhakaret etmek; ola ki yazıyı beğenmediğini söyleyen bir okurun yorumunu hedef alarak o okura saygısız ve utanmasız göndermeler yapmayı marifet sayan bir yazar, yazar değil odundur!
"Şehir Tiyatroları’nın seçici ve idareci bünyesine bürokratların getirilmesini ve bunun amacının ne olduğunu söylemeye çalışırken, biz de oyun yazarız, diyerek, aslında tiyatro sanatının ve oyun yazarlığının o kadar kolay iş olmadığını anlatmak istemiştik." Yoksa, bırakın bu işin hacılarını hocalarını, drama okuyan öğrencilerin yanında bile ağzımızı açmadığımızı bilenler bilir!" demenizi oyun yazarım iddiasından çark etmek olarak yorumlamama umarım kızmazsınız. Zira yazsaydınız görenler görürdü. Bilenlerin bildiğini.
- Enver Eser 01 Ocak 1970 02:00
Ne gariptir değil mi.. 1977`de darbe için tertip düzenleyere it demek.. ve bugün o zihniyeti yargılayan yada yargılanmasını oyuyla etiyle aklıyla destekleyenlere koyun demek, sizce de çelişkili bir durum değil mi?
Ha birde şunu anlamam, nedense bu yazarların hakaret hakkı vardır da, okurun yoktur...
Birde söylemek istediğini yazıya dökme becerisi gösteremeyenler nedense okuru aptal gibi görürde, yazdığıyla düşündüğünün tezat olduğunu anlamaz sonra pilav lapaya döner.. yazarda ironiye döner ve okuruna hakaret eder..
İşte böyle yazarlar sadece ufak tefek köşelerde yazar, yada yazmak için kendileri bir yerler kurar, yada yamanır, ancak öyle yazar, çünkü kimse onlara yazı filan yazdırmaz.. Adam yerine de koymaz..