Seksenli yılların ortalarına kadar, Türkiye'nin hayvancılık merkezi konumundaki Erzurum, ne yazık ki yıllar içinde bu özelliğini yitirdi. Bugün şehrimizin hayvancılık açısından hal-i pürmelali, tek kelimeyle söyleyecek olursak, perişandır.
Düşününüz ki, cağ kebabıyla nam salmış Erzurum, et ihtiyacının neredeyse yüzde seksenini Balıkesir ve civarındaki illerden karşılamaktadır. Yani kebabımızın eti bize ait değil...
Et öyle de süt farklı mı?
Maalesef sütte de vaziyetimiz çok kötü. Zira sütümüz de tanklarla ta İzmir'den ve yine farklı illerden gelmektedir. Bu çerçevede mandıracılarımız da başkasının sütüne muhtaç...
Bütün bunlar aslında malumun ilamıdır. Buna rağmen bu bilgi tekrarını şunun için yapıyoruz. Dün Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Sekmen, Erzurum'un hayvancılığına dair yüreklere su serpen açıklamalar yaptı. Aklın yolu bir.
Dediği şudur:
"Erzurum'un topyekün kalkınmasının ana yolu hayvancılıktan geçmektedir.
Bu sebeple tüm enerjimizi bu alana harsederek, hayvancılığı kalkınma
programımızın sıklet merkezine koymalıyız."
Eğer bu doğru tespit bir temenniden ibaret kalmayıp kuvveden fiile geçecekse, bu; bütün şehrin ayakta alkışlaması gereken bir büyük adımdır. 30 yıl öncesine kadar et ve canlı hayvan ihracatı yapan bir şehir, bugün etini de sütünü de ithal ediyorsa orada kırmızı alarm verilmelidir. Başkan Sekmen, bu
açıklamasıyla bir durum tespiti yaptı, ancak asıl olması gereken
Erzurum'u yeniden hayvancılık merkezi yapmak için radikal kararlar
almaktır.
Unutmayalım ki, hiç bir büyük dönüşüm, mevzuat hazretlerinin verdiği icazetle gerçekleşmemiştir.Büyük dönüşümler, ezber bozmaktan geçer...
Tansu Çiller, vaktiyle "Erzurum'u hayvan merkezi yapacağız" demişti. İyi ki Tansu Hanım'ın o dileği tutmadı! Çünkü biz "hayvan merkezi" değil, "hayvancılık merkezi" olmak istiyoruz.
Sakın karıştırmayın!