Sahi bu kez kim gidecek?

"Beceremedin artık bırak"
Kim diyor bunu?
Cemaat...
Kime diyor?
Başbakan Erdoğan'a...
Hadise malum...
17 Aralık 2014 günü bu ülkede, yargı eliyle bir darbe yapılmak istenmiş ancak her nasılsa o darbe akim kalmıştı.
17 yıl önce de asker üzerinden yine darbe girişiminde bulunulmuş ve ne yazık ki o girişim adına "postmodern" denilen darbe, demokrasinin ve de milletin başına balyoz gibi inmişti.
Sahte delil ve imzasız ihbarlarla binlerce insan mağdur edilmiş devlet, telafisi yıllar alan maddi-manevi kayba uğramış, bizzat darbeciler tarafından bankaların içi boşaltılmış, hakiki manada dindar olan insanlar zulme uğramış ve siyaseti kuşatan askeri vesayet yeniden tesis edilmişti.
17 yıl önce tıpkı bugün olduğu gibi sahnede yine Fethullah Gülen vardı ve gazetelerin manşetlerini iri ve de kapkara puntolarla kapatan şu açıklamayı yapmıştı:
"Beceremedin artık bırak"
Kime demişti?
Başbakan Erbakan'a...
Dediği çıkmıştı.
Asker; sivil işbirlikçileri marifetiyle, seçilmiş meşru hükümeti devirip yerine darbe gönüllüsü taşeronları işbaşına getirmişti.
Türkiye'nin 17 yıl önceki postmodern darbe yüzünden kaybettiği para, 50 milyar dolardı.
Yani o tarihteki dış borcumuzun neredeyse yarısı...
Rahmetli Erbakan Hoca'nın güç bela bir yıl kadar devam eden Başbakanlığı sırasında, Türkiye ekonomisi nefes almaya başlamış, halk faiz lobisi ve tefeci kıskacından az da olsa kurtulmuştu.
Boğaz'ın kara yüzlü para baronları, bir gecede devlet kasasından yüzlerce milyonu kasalarına akıtamıyordu artık...
Erbakan Hoca, hakiki manada milli ve yürekli bir Başbakan'dı.
Baktılar ki Hoca böyle devam ederse, hele hele de tek başına hükümet kurarsa alayımız şab'a otururuz.
Biliyorlardı ki artık devleti-milleti soyamayacaklar.
Biliyorlardı ki artık canları istedikleri zaman seçilmiş iktidarları al aşağı edemeyecekler.
Biliyorlardı ki artık milletin iradesini yok sayamayacaklar.
Biliyorlardı ki artık asker-medya-iş dünyası el ele verip diledikleri kirli oyunu sahneleyemeyecekler.
Bu yüzden Erbakan behemehâl gitmeli ve kurmaya çalıştığı nizam yerlebir edilmeli.
Yazık ki tam da öyle oldu.
Erbakan Hoca, Türkiye'yi esir almış baronların kumpası ve "Beceremedin artık bırak" diyen 'dindaş'ının verdiği manşetler eşliğinde gitti.
Evet; Hoca gitmesine gitmişti ama "yıkılamaz, geçilemez" dedikleri o yapıda öyle bir gedik açmıştı ki, yetiştirdiği talebeleri gedikten girdiler ve sonunda egemenlerin yerine, milletin olan bir devlet vücuda getirdiler.
Kavga tekrar başladı.
Çünkü egemenler kendi dümen suyunda akan bir hükümet istiyordu.
Baktılar ki Erdoğan, o dümen suyuna da girmiyor, o boyunduruğun altına da...
Herşeyi denediler, olmadı tutmadı.
Asker, yara bere içindeydi.
Asker, kendi acısını hafifletmekten başka bi şey düşünemez haldeydi.
Demek ki bu sefer darbe, asker eliyle olmazdı, olamazdı.
Geriye yargı, polis, sermaye, medya ve yine cemaat kalıyordu.
Dershanelerin kapatılmak istenmesi işin bahanesi; hatta bu, "kurtuluş savaşı"nda inanınız ki zurnanın son deliği bile değil.
Dava başka...
Dava; kendi ayakları üzerine kalkmayı başaran ve giderek güç kazanan Türkiye'ye yeniden haddini bildirmekti.
17 Aralık'ta yargı ve polis eliyle kurulan tezgâh tam da buydu işte...
Biz tâ iki ay önce "Erzurum'da yüzlerce kişi dinlendi, kimilerine şantaj yapıldı, kimileri haraca bağlandı" diye yazdığımızda, ne hikmetse alakasız çevrelerden tepki almıştık.
Bugün bütün Türkiye şahit oldu ki, paralel yapı daha doğrusu devlet içinde devlet olmak isteyen yasadışı örgüt, on binlerce insanı kanunsuz olarak dinlemiş, hayali terör örgütleri oluşturarak on binlerce insanı bu örgütün üyesi kılmış, anlı-şanlı işadamlarına şantaj yapıp alayını haraca bağlamış...
En kötüsü...
Bunlara rahmet okutacak olan en vahim durum ise, o yasadışı örgütün devletin tüm sırlarını başka ülkelerin istihbarat servislerine satmasıdır.
Yani ihanet-i vataniye...
Diğer ahlaksız ve kanun dışı tahribat bi şekilde telafi edilebilir. Lâkin devletin sırlarının başka ülkelerin eline geçmiş olması, telafisi imkânsız ölümcül bir darbedir.
17 yıl önce merhum Erbakan'a, bugün de o darbenin 17. yılında Recep Tayyip Erdoğan'a, "Beceremedin artık bırak" diyenler, acaba bu yaptıklarının bir ihanet olduğunu göremiyorlar mı?
Ya da görüyorlar da, "nasılsa kimse hesap soramaz" diye mi inanıyorlar?
Zannettiler ki, Erdoğan da Erbakan gibi "kan kusup kızılcık şerbeti içtim" der. Zannettiler ki, bir kaç manşet çakarsak Erdoğan korkup gider.
Yanıldılar...
Çünkü:
Erdoğan, Hocası için yapılanları da çakılan o manşetleri de hiç bir zaman unutmadı.
O irade, bu kez tuzaklara karşı şerbetliydi...
En önemlisi de Türkiye'ye vurulan darbelerin acısı, yüreğinde hep sızlayıp duruyordu.
Unutmadığı gibi başka gerçekleri de biliyordu.
Türkiye'yi kimlerin soyduğunu, kimlerin de o soygunda erketecilik yaptığını...
17 Aralık eğer akim kalmamış olsaydı...
17 yıl önce Türkiye'nin başına indirilen balyozun aynısını bütün bir millet olarak bir kez daha yemiş olacaktık ve bugün kapalı spor salonları on binlerce tutukluyla dolup taşıyor olacaktı.
Türkiye yangın yerine çevrilecek, bankalar ve Hazine yeniden boşaltılacak, Boğaz'ın baronları Siyonist ağalarına Türkiye'yi yeniden peşkeş çekmiş olacaklardı.
17 Aralık'ı, 17 yıl önceki postmodern darbeden farklı kılan yegâne unsur ise şudur:
17 yıl önceki darbenin baş aktörü, asker-medya-sermaye idi. Yan aktörleri ise, sendikalar, üniversiteler ve cemaat'ti.
17 Aralık 2013'de  denenmek istenen ama ellerinde patlayan darbenin baş aktörü bu kez cemaat oldu.
Bir kısım medya ve sermaye yine işin içinde...
Bu kez askerin yerini yargı, sendikaların yerini de polis alacaktı.
Asker yok yani...
90 kusür yıllık Cumhuriyet tarihimizde, ortalama on yılda bir darbe yahut da muhtıra olmuştur. Arada onlarca da darbe girişimi var...
Ortalama on yılda bir darbeye alışmış olan milletimiz, hayli telaş eder olmuştu:
"On yıl geçti hâlâ darbe yok"
Bu sefer yedi yıl gecikmeli gelecekti olmadı; beceremediler.
Niye beceremediler biliyor musunuz?
Söyleyelim:
Beceremediler. Çünkü: Bizim darbe kültürümüzde askersiz darbe olmaz.
İşin içinde bu kez asker olmayınca, yüzlerine gözlerine bulaştırdılar.
Çuvalladılar anlayacağınız!
Pekii şimdi ne olacak?
Fethullah Hoca tıpkı 17 yıl önce dediği gibi bugün de "beceremediniz artık gidin" dememiş miydi?
Evet dedi.
Söyleyin haydi kim beceremedi?
Erdoğan mı, Fethullah Gülen mi?
Madem "beceremeyen" gidiyor, şimdi kim gitmeli?
Vebadan kaçar gibi sandıktan kaçanlara rağmen, çare 30 Mart'tır...
Eğer bu millet, 30 Mart'ta AK Parti'yi keçe misali yerden yere vurursa Erdoğan gider; yok aksi olursa gidecekler şimdiden belli...
Ben onlara bugünden "güle güle" diyorum.
Kaçıp gitmeleri hiç umurumda olmayacak, inanıyorum ki, nasılsa hem bu dünyada hem de öbür dünyada hesabını verecekler.
Hiç bir ihanet karşılıksız kalmaz.
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • Bozkurt 01 Ocak 1970 02:00

    Vay vay vay, sen neymişsin be şener. Ne cevherler varmış sende.Havuz medyası bile senin eline su dökemez.