Sahapsiz memleket ya da baltanın sapı!..
Sıkça anlatılan bir bahis vardır, muhakkak duymuşsunuzdur… Hatta birçoğumuz anlatmış, gülmüşüzdür bile…
Kar yağmaktadır Erzurum'a…
Seslenir torun ninesine:
- Nene, Nene! Kar yağıyor Erzurum'a, diye…
Hiç bozmaz istifini yaşlı kadın, cevabı da ağzındadır:
- Sahapsız memleket uşağım, kar da yağar, dolu da yağar!..
Allah biliyor ya, bu diyaloğu en sık dillendirdiğimiz anlar, belki de hep karın yağdığı dönemler olmuştur…
Anlatılmış ve ardından gülünmüştür sadece…
Lakin gelin görün ki; önceleri yalnızca ninenin ağzından döktürdüğümüz "sahapsızlık" gerçeğini, cümle alem konuşur oldu artık… Yaz-kış bile dinlemeden hem de…
***
Sırtımızda çanta, haber peşinde koşturduğumuz yıllara doğru şöyle bir seyr-ü sefer ettik geçen günlerde…
Asıl Erzurum geldi aklımıza…
Gerçek Erzurum'u hatırladık…
Sahi!..
Ne de çok severdik, Milletvekili Necati Güllülü'nün her hafta düzenlediği basın toplantılarını… Bazı bazı hayıflansak ta, Refah Partili Aslan Polat’ın TBMM'den çektiği onlarca sayfalık fakslardan ne malzemeler çıkarırdık…
Erzurum olurdu gündem…
Erzurum kokardı gazeteler…
Ve Erzurum'u konuşurdu herkes…
İktidar ya da muhalefet farketmezdi hiç… Her biri ayrı bir kulvarda koşsa da; yine Erzurum olurdu cümlesinin ortak paydası…
***
Kalite de, kaliteydi hani…
Boş konuşmazdı kimse; ağızdan çıkanı kulak işitir ve işitileni de bir-bir kaydederdi hafızalar…
Sorumluluk vardı, yükümlülük vardı ve en önemlisi memlekete bağımlılık vardı o zamanlar…
Kaçmak mı şimdiki gibi?..
Göçmek mi ya da?
Asla ve de kat'a!..
Kanaat sarihti çünkü:
Doğum yeriydi Erzurum, doyumun da yeri olmalıydı… Siyasetçisi de bu fikirdeydi, ticaretçisi de, gazetecisi de…
İktidar olanı muktedir, muhalif olanı muteber, sivil dinamikleri daha bir kalenderdi ayrıca…
Âli'si de öyleydi, emini de…
Velisi de öyleydi, delisi de…
Hasıl-ı kelam "sahaplıydı" Erzurum…
Sahabetlik edeni vardı yani…
***
Kimyası neden değişti?..
Ne oldu Dadaş’lığa?..
Ne oldu adamlığa?..
Madem sorduk ve madem bu yazıya bir temsille başladık, bu suallerin cevabını da bir başka temsille verelim o halde…
Sormuşlar ağaca:
- Seni kim kesti?, diye…
Cevap vermiş ağaç:
- Balta kesti de, asıl ağırıma giden; sapının beden oluşuydu…
İşte bu kadar!..
Biz yerken birbirimizi, elin oğlu gelip at oynattı meydanda… Siyasete karar verdi, riyasete karar verdi, ticarete karar verdi, ziraate karar verdi, zenaate karar verdi, verdi ha verdi!.. Dolu başaklara tırpan vurunca aynı oğul, boş başakların boyları da uzadı, dilleri de… İşte kar da bundan yağdı, dolu da…
Var mı bunun ötesi?..