Reyhanlı'yı nasıl okumalıyız?

Demokrasisi ve hukuk sistemi gelişmiş toplumlarda, polise biçilen asıl rol şudur: Suç işlenmesini önlemektir.

Suç işlendikten sonra suçluyu yakalamak, "marifet" değil, polisin "asli" görevidir.

Suç önceden önlenemiyor, üstüne üstlük bir de suçlu yakalanamıyorsa, Batı toplumlarında polis şeflerinin koltuklarında oturmaları imkansızdır.

İçişleri Bakanı Muammer Güler dün Reyhanlı'daki bombalı saldırı olayının çözüldüğünü, 9 kişinin gözaltına alındığını, 9'unun da Türk vatandaşı olduğunu söyledikten sonra, olayın planlayıcısı olarak da Suriye'nin istihbarat örgütü El Muhabere'yi gösterdi.

Onlarcası ağır yaralı 46 insanımızın canına malolan bu menfur saldırının, faili meçhuller arasına girmemesi elbette, bir nebze de olsa acımızı hafifletir. Lakin kimse Bakan Bey'e şunu sormadı:

Olayın üzerinden 24 saat geçmeden, saldırının hem planlayıcılarının, hem tetiği çekenlerin, hem de bu saldırıyla neyin murat edildiğinin bulunması, madem ki böyle kolaydı da neden önceden istihbarat alınamadı?

Malumunuz Reyhanlı ve civarı, her an her türlü olayın patlamasına müsait bir zemin. Tamam Türkiye'nin dört bir yanında güçlü bir istihbarata ihtiyacımız var fakat böylesi ortamlarda, beklenirdi ki devlet  Hatay'da uçan kuştan haberdar olsun.

Bu hain saldırı sonucu görmüş olduk; ne yazık ki bırakın uçan kuştan haberdar olmayı, içleri bomba yüklü kocaman araçlar vatan topraklarında fink atıyormuş.

Dolayısıyla Suriye'den Türkiye'ye gelmesi muhtemel her türlü fenalık karşısında, yalnızca Suriye sınır hattımız değil, yurdumuzun her yanı açık hedef durumunda. Baksanıza Esat rejimi, otuz yıl iş tuttuğu PKK'dan sonra, şimdi de DHKP-C militanlarını büyütüp besliyormuş. Bu şu anlama geliyor: Esat rejimi biran önce yıkılmaz ise, kaldığı her gün Türkiye açısından ölümcül tehlike demektir. Esat rejiminin yıkılması ise, Türkiye'nin bireysel tercihi olmakla beraber esasında, dünyanın ortak meselesi olmalıdır. Aksi halde Suriye rejimi, üç yılı aşkın süredir gerçekleştirdiği bu katliamı insanlık suçu olarak görmez.

YEREL SEÇİM YAKLAŞTIKÇA SULAR ISINMAYA BAŞLADI!

Geçen hafta Kardelen TV'de yayımlanan "Soruyorum"un iki konuğu vardı. İlki AK Parti Milletvekili Muhyettin Aksak, ikincisi de son kararname ile Antalya'ya atanan Vali Sebahattin Öztürk'tü.

Program, beklediğimizin çok üzerinde bir tempoda geçerken, özellikle artık deneyimli bir politikacı olan Muhyettin Aksak'ın, herkesi şaşırtan açıklamalarına sahne oldu.

AKSAK FENA ÇAKTI!


Aksak, 90'lı yıllarda Refah Partisi il başkanı olarak çıktığı siyaset yolculuğunu, sırasıyla belediye başkanlığı ve üst üste iki dönemdir de milletvekili olarak sürdürüyor. Dolayısıyla Muhyettin Aksak konumundaki bir politikacı gazetecilerin karşısında aklına geldiği gibi esip gürlemez, bilakis kelimelerini ve o kelimelerin muhtemel sonuçlarını hesap edip öyle konuşur.

Oysa cumartesi günü sevgili Sinan Özçaylak ve bendenizin (program ortağımız değerli ağabeyimiz Talat Uzunyaylalı iş nedeniyle şehir dışında olduğu için programdaki yerini alamamıştı) karşısında oturan Aksak hiç de kelimelerini seçerek konuşmadı.

Öncelikle şunu belirteyim: Getirdiği eleştiriler son derece yerli yerindeydi ve belli ki içten içe sıkıntı yaratan bir birikmişliğin dışa vurumuydu.

Muhyettin Aksak ne dedi?

Biz sorduk ki, "Erzurum kentsel dönüşümde arzulanan seviyeyi yakalayabildi mi?"

Hiç düşünmeden, "hayır" dedi. "Ne yazık ki kentsel dönüşümde sınıfta kaldık. Aziziye Belediyesi ile kısmen de Palandöken Belediyesi'nin yaptığı çalışmayı saymazsak, Erzurum'da kentsel dönüşüm yapılamadı. Hele hele de Yakutiye Belediyesi sınırları içinde."

Sorduk:

PEKİ 10 BİN MESKEN YIKILMADI MI?

Güldü.

"Onlar kentsel dönüşüm değil. O belediyelerimizin yaptıkları, cazibe merkezi kapsamında tarihi eserlerin çevresinin açılmasıdır. Ki bu projeler de belediyenin değil, bizzat bakanlığındır."

Sorduk:
"Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Küçükler bu programda, 'Erzurum'da toplam otuz bin mesken yıkılması gerekiyor. Biz belediye olarak şu ana kadar on binini yıktık' demişti. Siz buna da mı itiraz ediyorsunuz?"

Cevap tek kelime:

"Evet"

Sonra devam etti:

"Doğrudur yıkılması gereken mesken sayısı 30 bindir ama Erzurum'da tüm belediyelerin yıktıklarını bile toplasanız on bin mesken yıkılmadı. Bu ya yanlış söylenmiş bir sözdür ya da maksatlıdır. Haydi siz gösterin, bu şehirde on bin ev nerede yıkıldı? Verilere bakarak şunu söyleyebilirim: Belediyelerin tamamı şu veya bu isim altında en fazla üç bilemedin dört bin mesken yıkmıştır. Diğer ifade kesinlikle yanlış ve yanıltıcıdır."

Aksak hızını alamadı, eleştiri oklarını art arda atmaya devam etti:

"Yerel yönetimlerimiz AK Parti hükümetlerinin hızına, heyecanına ve çalışma şevkine ayak uydurabilmiş olsalardı, Erzurum bugün bulunduğu bu yerin belki elli kat ilerisinde olurdu."

Pekii haksız mı?

Kesinlikle değil!

Zira bendeniz yıllardan beri bu görüşü dillendirip duruyorum. Sadece belediyeler noktasında değil, tüm kurum ve kurumlar, hatta özel sektör dahi merkezi hükümetin fersah fersah arkasına düştü. Bu yüzden de Erzurum, kalkınma yolunda treni ne yazık ki kaçırmış durumda.

Bu noktada hemen şu itiraz gelebilir. Ki, biz de program sırasında o itirazı zaten yaptık. O da şudur:

"Siz iki dönemdir milletvekilisiniz. Erzurum noktasında madem gidişat iyi değil (ki öyle), niçin önlem alma yoluna gitmediniz ya da bugün sıraladığınız eleştirilerinizi vaktinde yapmadınız?"

İLK KEZ BÖYLE KONUŞMUYORUM!

Aksak, ses tonunu hafif sertleştirerek cevap verdi:

"Ben" dedi. "Bu sözleri ilk kez söylüyor değilim. Kendi aramızda (parti çatısı altında) yaptığımız her toplantıda burada söylediklerimden çok daha fazlasını söylemiş ve yapılması gerekenleri de anlatmışımdır. Ama her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır hesabı, arkadaşlar kendilerine bir yönetim anlayışı belirlediler.  Anket sonuçlarına bakın ne söylemek istediğim daha iyi anlaşılır. Çünkü partimiz her belediye başkanına dair sık aralıklarla anket yaptırıyor. O anketlerde görüyoruz ki AK Parti'ye olan güven ve destek artarak devam etmesine rağmen şahıslar bazında çeşitli soru işaretleri var."

Programın bu bölümünden bendenizin çıkardığı yorum şuydu: İki dönemdir milletvekilliği yapan ve eski bir belediye başkanı olan Muhyettin Aksak, başta Yakutiye Belediye Başkanı Ali Korkut olmak üzere, Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Küçükler'in (kendi açısından) üstünü çizmiş durumda. Aziziye Belediye Başkanı Fatih Cengiz'i başarılı bulurken, Palandöken Belediye Başkanı Orhan Bulutlar'ı da kısmen başarılı buluyor. Ama Korkut ve Küçükler, O'nun için bitmiş gibi!..

Küçükler ve Korkut ne düşünüyor bilmiyoruz ama görebildiğim kadarıyla taraflar arasında kılıçlar çoktan çekilmiş durumda.

Hamle sırası başkanlarda!

Aynı programda Aksak'ın eleştirilerinden sadece başkanlar değil, sağlık eski bakanı Recep Akdağ da nasibini aldı.

AKDAĞ'A GÖNDERME!

Sorduk: "Recep Bey Erzurum'da yaptığı bir değerlendirmede, 'Erzurum nasıl kalkınır?' başlıklı bir soruya, adeta ezber bozan bir cevap vermişti. Demişti ki, Erzurum'un kalkınması, ne kış turizmi ile ne hayvancılık ile ne eğitim-sağlık yatırımları ile ne de hizmet sektörü ile olmaz. Erzurum'un kalkınmasının tek yolu: Sanayi'dir."

Aksak bu sorunun gelebileceğini önceden hesaba katmış olmalıydı ki, hiç şaşırmadı. Önündeki notlara baktı, yüz hatları sertleşmişti. İstiskal eden bir üslupla, " Bu meseleyi Ankara'da ben de Bakan Bey'e sordum, O da 'evet öyle söyledim' dedi. Bu tespite katılmamız imkansız. Recep Akdağ, bu ülkede hükümetin bir programı ve tercihi olarak sağlık alanında çok büyük reformlara imza atmış bir kimsedir. Madem öyle on yılı aşkın süre bakanlık yaparken Erzurum'a dair bu görüşünü niye hiç dillendirmedi ve o yönde niçin ciddi bir çaba sarfetmedi? Kim sanayiyi inkar edebilir, tabii ki sanayi bir yerin kalkınmasında başak sektördür ama sanayi zorla olacak bir şey değil ki. Kaldı ki Erzurum'da sanayi dışında hızla gelişen sektörlerimiz var. Misal hayvancılık, eğitim-sağlık, kış turizmi ve hizmet sektörü? Şimdi sanayi kurulmuyor diye bu sektörleri bir çırpıda yok mu sayacağız. Bence Recep Bey sağlık alanında dünya ölçeğinde bir uzmandır ama bu meselede yanılıyor. Demek ki bir insan bi işte başarılı diye her alanda aynı başarıyı tekrarlayamıyor" dedi.

BAZILARI PALANDÖKEN'İ İTİBARSIZLAŞTIRMAYA ÇALIŞIYOR!

Aksak, uçak'a yetişecekti, vakti sınırlıydı. Bizim ise daha soracak çok sorumuz vardı. Bu yüzden hepsini sormaya çalıştık. Özetleyerek veriyoruz:

-Kış turizmi için ne düşünüyorsunuz, bazıları özelleştirmeyi savunuyor.

-Bu asla kabul etmeyeceğimiz bir durum. Kaldı ki Başbakanımız da bu hususta acele etmeyin benim Erzurum için projelerim var demişti. Anladığım kadarıyla bazıları Palandöken'i itibarsızlaştırmak istiyor, böylelikle kelepir düşürmeye çalışıyor. Bunu kimse yemez yemiyor da!

-Sağlık kampüsü inşaatı durdu, müteahhit batmış.

-Biliyorum. Bu meseleyle yakından meşgulüz. Sadece şu kadarı bilinmeli ki, sorunun çözüm yeri Ankara değil Erzurum'dur. Hemşerilerimiz rahat olsun en kısa sürede inşaat yeniden başlayacak. Çünkü mali sorunu yok. Erzurum'un hesabında 130 milyon lira bekliyor. Yerel yöneticilerimiz inisiyatif alıp sorunu çözmek zorunda.

BEN BAŞKAN ADAYI OLACAĞIMI SÖYLEMEDİM!

-Adınız sık sık büyükşehir belediye başkanlığı için geçiyor, gerçekten aday olacak mısınız?

-Ben de duyuyorum ve gülüyorum (o esnada da gülüyor)

-Evet mi, hayır mı?

-Ben milletvekiliyim ve görevimi sürdürüyorum. Hiçbir zaman benim ağzımdan böyle bir şey çıkmadı, çıkmaz da.

-İl Başkanı Murat Kılıç'ın da adı geçiyor, siz Murat Bey'i başarılı bir il başkanı olarak görüyor musunuz?

-Tabii ki başarılı!.. Murat Bey göreve geldiği günden beri Erzurum teşkilatlarını en iyi noktaya getirmek için gece gündüz çalışan bir başkanımızdır ve Ankara'da Erzurum'u layıkıyla temsil ediyor, sorunlarını en üst düzeyde dile getirip, çözüm üretiyor. Aday olup olmayacağını kendisine sormalısınız.

- Adnan Yılmaz milletvekili olduktan sonra, sanki sizin bir dönem üstlendiğiniz misyonu o yerine getiriyor gibi? Misal önceden sizin kapınız açıktı ve Ankara'ya giden sizi odanızda bulurdu. Şimdi Adnan Bey aynı şeyi yapıyor. Siz kendinizi geriye mi çektiniz?

-Hayır öyle değil ama dediğiniz gibi Adnan Bey bizim yükümüzü çok hafifletti. O 24 saat çalışmaktan ve koşturmaktan gocunmayan bir kardeşimiz. Milletvekili olması Erzurum için büyük şans oldu. Fakat ben de diğer vekil arkadaşlarım da kimseye kapımızı kapatmayız.

Evet!

Muhyettin Aksak'la Kardelen'deki sohbetimiz üç aşağı beş yukarı bu minval üzereydi.

Bugün için yerimiz bitti. Vali Sebahattin Öztürk'ün söylediklerine dair de yarın bi şeyler yazmaya çalışacağız. Zira Vali Bey de çok önemli mesajlar verdi. O sözlerin de kayda geçmesi gerekiyor.
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • erzurumlu 01 Ocak 1970 02:00

    Allah şehrimizi bu adamdan korusun. Palandökenin göbeğinde yargıya rağmen ağaçların sökülüp benzin istasyonu yapılmasına destek veren ya da yakınlarına peşkeş çekilmesini isteyen kim acaba? Erzurum 93 yılından beri büyükşehir statüsünde ama bugün bakıldığında büyükşehirler içerisinde kalkınmışlıkta neredeyse sonuncu durumda. Günü kurtaracak projelerle bu iş yürümez. Geçenlerde Ankaradan misafirlerimiz vardı şehri gezmeye çıktık. Nolmuş bu Erzurum`a dedi her yer yıkılmış otopark mı yapıldı Havuzbaşına? diye üzüldü adamcağız. Haklıydı 3 yıl sonra yapılacak proje için neden binalar yıkılmakta acele edilir anlamadım dedim bende mahcup olarak. Sonra Medrese önünde başlayan gezimize devam ettik Eski Aziziye Parkının orada iş makinası ağaçları söküyordu. Oradan geçen herkes acı acı baktı çalışanlara. Birşey söylemeye çalıştılar ama nafile..Yoksa oraya da otopark yapılacak diye korkmadım değil. Makus kaderi Erzurum`un dedim. Böyle belediyecilik olur mu gidin bir Denizliyi Gaziantepi görün.Erzurumun bu adamlara destek vermesi inanılır gibi değil..