İnsan doğar doğmaz, kendisine takdir edilen ömür sürecini tüketmeye veya hayata merhaba derken, elveda diyeceği günün geri sayımlarına başlar.
Bundan dolayıdır ki bizler, ilk ve son noktanın nerede olduğuna cevap ararken, zaman denilen korkunç gailenin ne olduğunu araştırmaktayız.
İnsanoğlu, kafasını yoran zaman kavramını hep sorgulaya gelmiştir.
Zaman nedir, nasıl bir şeydir, şartlara ve mekâna göre değişebilir mi, uzunluğu ve kısalığı ne anlama gelmektedir? Vs.
Hepimizin ittifak edebileceği bir realite varsa, oda zamanın tüketilir olmasıdır.
Özlenen, aranan, kaybolan bu olgu, çölde görülen serap gibi, insanoğlunu hep yanıltmaktadır.
Şairin "Zindanda da dakika farksızdır aydan" mısraları ile bir başka şairin "Ol müptelâyı gama sor geceler kaç vakit" anlatımı, zamanın hapiste ve hasta yatağında geçmez gibi göründüğünü, çok güzel bir şekilde ifade etmektedir.
Oysa özgür, rahat ve mutlu ortamlarda ise zaman, farkına varılmadan su gibi akıp gitmektedir.
"Çocukluğumda haftalar hep asırdı, derken saat oldu, derken dakika" diyen şairimizde, zamanın izafiliğini ne güzel anlatmaktadır.
Sayılı gün çabuk geçer gibi sık kullandığımız tabirler, sonlu yaşamı özetleyen anlamlı ifadelerdir.
Ramazan ayının sonuna doğru gelmekteyiz, nasip olursa bir kısmımız gelecek yıl ki Ramazan ayını idrak edecek, bir kısmımız ise bu lezzeti bir daha tadamayacaklardır.
Bu Ramazan'da bizlerle beraber oruç tutanlar, bir sonraki Ramazan'da aramızda olmayabilirler.
6 Haziran'da başlayan Ramazan ayını, belli bir olgunluk yaşının üzerinde olanların, tekrar aynı günde karşılama şansı çok zor görünmektedir.
Otuz üç yılda bir gelen bu süreci yaşayacak olanların, geçmiş ile ilgili arzuları da bizimkinden farklı olmayacaktır.
Bu Ramazan ayını anneleriyle, babalarıyla, dedeleriyle, nineleriyle yaşayan çocuklar, gençler, ilerleyen zamanlarda, yaşı kemale eren büyüklerimiz gibi "Nerede o eski Ramazanlar" diye ah edecekler, hayıflanıp maziyi anımsayarak teselli bulacaklar, belki de geçmişe olan özlemi dile getirecekler.
Bu geçmişe olan ilgi, belki de keşkelerin ve tekrar yaşanılmak istenen hayatın arzulanması mıdır?
Aslında o eski Ramazanlar derken, hasretini çektiğimiz, bize ait tüm değerleri, kıymetleri ve hatıraları özlemiş olmuyor muyuz?
Biten bu Ramazan, müminlerden bir kısmının son oruç ibadetini ifa ettiği ay veya bu Ramazan'da oruç ibadetiyle yeni tanışanlar için de ömür boyu unutamayacakları ilk Ramazanları olacak.
Eskiye olan ilgi ve alaka, geçmişin parlak ve efsanevi bir biçimde sunulmasıyla devam eder gider.
Her kuşak, kendi zaman diliminde olanların, farklı ve güzel olduğunu anlatır durur.
Bu yaklaşım ve geçmişe ait duyulan hisler, zamanı durdurmak isteğimizin beyinsel bir taktiği de olabilir.
Gelecek meçhul, geçmiş ise bilinendir.
Bildiğimiz ve lezzet aldığımız, anılarla dolu özel günlere karşı ilgi duymamız, o anları özlememiz, yollarını ve mahallelerini bildiğimiz bir şehirde özgürce yürümeye benzer.
Bu hasret ve özlemler, kuşaklar boyu devam edip gidecek.
İnsanoğlu kaybolan yıllarının, gelecekle ilgili beklentilerinin ve hayallerinin arasında hep gidip gelecektir.
Bu duygu ve düşünceler ışığında tüm İslam aleminin bayramını tebrik eder barışın ve sevginin hakim olduğu bir dünya özlemi ile tüm okuyucularıma sağlık ve esenlikler dilerim.