Raci Alkır ve 'Huma Kuşu Türküsü'nün hikayesi

                                                   (Yaklaşan ölüm yıl dönümleri nedeniyle
                                                    sayın  Raci Alkır  ve Yaşar Reyhani'ye ithafen)


12  Mart Erzurum'un kurtuluş şenlikleri programı için Mersin Erzurumlular Derneği'nin davetlisi olarak Mersin'e gidecektik.


            Erzurum Bar Ekibinin yanı sıra sayın�Raci Alkır, sayın�Aşık Yaşar Reyhani, Yaşar Reyhani'nin çırakları�İhsan Yavzer ve�Rahim Sağlam ile dönemin yeni yeni parlayan mahalli sanatçısı�Orhan Akarsu.


            Çat, Karlıova, Bingöl güzergahını kullanarak Mersine gitmek için yola çıktık. Daha yarım saat olmamıştı ki Çat yolunda kar, tipi, fırtına göz gözü görmez bir manzara içinde 'Çat Bakımevi' ekipleri önümüzü keserek �''Yol kapalı ileri gidemezsiniz'' diyerek bizi geri çevirdiler.


            Mecburen Erzurum'a geri döndük ve Erzincan-Pülümür yolunu kullanmak üzere tekrar yola koyulduk.Pülümüre vardığımızda arabanın camları buz tutmuş, bizler palto ve atkılarımız boyunlarımıza sarılı vaziyette yola devam ediyorduk.


            Pülümür'den aşağı sarkınca yavaş, yavaş camların buzları erimeye, çözulmeye, biz de atkı ve paltolarımızı çıkarmaya başladık. Biraz sonra bazılarımız ceketlerimizi bile çıkardık. E.. hava güzelleşince konuşmalar, sohbetler, neşelenmeler de başladı. En önde hemen şoförün arkasında ben ve Reyhani usta oturuyorduk. Arkamızda da Davulcu�İlhami Uslu ve�Raci Alkır oturuyordu. Arkadan bize takılmalar, söz atmalar, top atışları başlamıştı:�''Ağanın eli tutulmaz, gökten ne yağmışta yer kabul etmemiş.Hele paltolarını bir çıkarsınlar, siz o zaman mertliklerini görün... v.s... ''  bu lafların çoğu bana idi.


Minibüsü bir yerde durdurarak, herkes bol miktarda alış-veriş yaptı. İki kişi koluma girerek beni kasanın yanına götürdüler. Bizim memleketin en zengin ağası''diye kasiyerle tanıştırdılar. Hatırlamıyorum ama yüklüce bir hesap  ödedim.Arabadaki yerime oturduğumda Reyhani usta hiç yerinden kalkmamış, paltosunun yakalarını kaldırmış, göz ucuyla bana bakıyor ve kıs kıs gülüyordu.


            Tekrar hareke ettik. Bu sefer arkamızda�Raci Paşa'nın ses duyuluyordu.' 'Duydum ki Erzurumda yeni bir aşık peydah olmuş,herkesi atışmalarda mat edermiş.''�Reyhani usta kulağıma eğilerek,�''Ey vah sıra bende '' dedi.


             Erzurum çini mini

            Öpim ağzın içini

            Dün gece neredeydin

            Gönlümün gögerçini


''Di haydi cevap ver Rehani?'' Sanki bu sözler�Reyhani'ye hiç söylenmemiş, paltosunun yakalarına yüzünü gizlemiş, camdan  dışarı bakıyor ve o tatlı tebessümü devam ediyordu. Raci Paşa;''Ola İloç�(Rahmetli İlhami Uslu)�bir ayak ver'' diye seslendi. İloç (gırgırına) ayak verdi:�''Dağlara kar düştü''


           �Raci Paşa:

           �Dağlara kar düştü gel

            Fikrime yar düştü gel

            Eyi günün dostları

            Kötü güne düştüm gel.


Bu sefer Reyhani ustanın gülümsemesi kahkahaya dönüştü ama yine cevap yok. Reyhani ustadan cevap alamayınca dedi  ki,�''Sana son bir cevap hakkı verecem,eğer cevap veremezsen seni mat ettim demektir. Bu kadar millet te şahit olsun?.''      


Aldı Raci Paşa:

           �Yeşil ipek bükerem

            Büker büker sökerem

            Yar benden ayrılalı

            Kanlı yaşlar dökerem


Reyhani usta da yine cevap yok. Kulağıma eğilerek�''Hocam asıl buna cevap verilmez'' diyerek yine yüzünü cama çevirdi gülümsemesine devam etti. Acemi çıraklar�İhsan Yavuzer ve�Rahim Sağlam bu konuşmalar karşısında kızarıp bozarıyorlar, yutkunup duruyorlardı. Birisi�Reyhani'ye�''Ustam buna bir cevap ver, an burda biz hırsımızdan nerdeyse patlayacağız, yada izin ver, biz ona cevap verah...'' diye ısrar ediyorlardı.


            Reyhani, '' Oğlum akıllı olun, acemi balıklar gibi oltaya düşmeyin,her şeyin bir zamanı var.'' (Gerçekten çıraklar ne bilsinler Reyhani ile Raci Alkır'ın yıllara dayanan dostluklarının olduğunu, beraber bir çok proğrama katıldıklarını... İtiraf edeyimki onların dostluklarının  bu kadar ileri olduğunu bende bilmiyordum.)


            Derken arkadan davul-zurnanın sesi gelmeye başladı. Adetti açılış lavikle yapılırdı. Onlarda öyle yaptı.�Orhan Akarsu'da onlara eşlik ediyordu. Davul-zurna hangi parçayı çalarsa  çalsın o türkünün sözleri Orhan da vardı. Arada bir Bar ekibi de koro halinde Orhan'a eşlik ediyordu. İçimdemn�''Maşallah bu çocukta ne geniş bir repertuar var''diye düşünüyordum. Sanki söylenmemiş hiç bir Erzurum türküsü kalmamıştı. Arada bir ekipten sesi güzel olanlar da kendini gösterme fırsatı buluyordu. Alkışlarla onları da onore ediyorduk.


           �İlhami Uslu'nun işaretiyle Davul-zurna kaldırıldı,kılıflarına kondu, kılarnet ve tef çıkarıldı.�İlhami Uslu minibüsün ortasında kendisine bir yer açtı, zurnacı�Secaattin Tatlısu�ve�Raci Paşa'yı karşısına aldı.Ekibin diğer kısmı bu ortama göre konuçlandı. Herkes kendine en uygun yere oturdu.(Bu ara palto,ceket ve atkılardan sonra iç kazaklar ve poturlar da çıkarıldı.)


            Artık sıra klarnet, def ve�Raci Paşa'daydı. Bu diziliş şeklini�İlhami Uslu, Raci Paşa için özel ayarlamıştı. Koro şefi oydu. Defiyle ekibi yönlendiriyor, bazen kendisi söylüyor,bazen topu ekibe atıyordu. Eee.. bu muhabbete�Raci Paşa dayanabilirmiydi?  Dayanamazdı tabii ki, o muhteşem sesiyle�''Uca dağların başında, Karlı  dağların başında''diye başlayınca minibüste adeta kıyamet koptu.Hep bir ağızdan öyle bir nara atıldı ki anlatamam.Bu iştirak�Raci Paşa'yı da oldukça memnun etmişti. Artık onu kim durdurabilirdi ki?  Coştukça coşuyor, sesi Elazığ'ın, Kahramanmaraş'ın, Gaziantep'in dağlarına çarparak minibüse geri dönüyordu. O bitmez tükenmez dediğimiz  Mersin yolu, hiç bitmesin  istiyordum.


            Hani söylenmemiş Erzurum türküsü kalmamıştı demiştim ya hayır Erzurum türküleri yeni başlıyordu.


           �Hani Yaylam

            Tutam yar elinden tutam

            Dün gece yar hanesinde

            Göç göç oldu

            Kırmızı gül

            Huma kuşu

            Aras aras han aras


Ve daha nice Erzurum klasiklerini birinci ağızdan ve�Raci Paşa'nın o muhteşem yorumuyla dinlemek hepimizi mest etmişti. Hele�''Aras aras, han aras'' türküsü Bar ekibini çok etkilemişti. Hep bir ağızdan defalarca söylendi. Yetmezmiş gibi Bar şiirinin sözleri ekip tarafından bu türküye o an uyarlandı.Kulakları çınlasın sevgili�Faik Ünlü kardeşimiz bu uyarlamaya öncülük ediyordu.


           �Aras aras,han aras

            Bingölden kalkan aras

            Al başımdan sevdamı

            Hazerde çalkan aras

            Arası ayırdılar

            Kumunu kayırdılar

            Daha ben neydim ki

            Yarimden ayırdılar

            Arasa vurdum teşti

            Aras bulandı geçti

            Muhannet emmim kızı

            Benimde vaktim geçti


            Sayın�Raci Paşa bazı türküleri okurken hikayelerini de anlatıyordu. Hikayecilik yönü en az okuyucu yönü kadar mükemmeldi.Kendisine has tavrı, mükemmel Erzurum şivesi,duygu dolu anlatımıyla tam bir duayendi. 'Türkü Paşa' lakabını almıştı ama boşuna almamıştı.


            Kara camışlar, Kırmızı gül ve Huma kuşu türkülerini söylerken ara veriyor, hikayenin bir kısmını anlatıyor, tekrar türküyü okuyordu. Bunların içinde beni en çok etkileyen�''Huma Kuşu''�türküsünün hikayesiydi.


            Şimdi o hikayeyi anlatmaya gayret edeceğim. İsimleri ve mekanları ben uydurdum ama genel çerçeveye oldukça dikkat etmeye çalıştım. Yanlışlarım, eksiklerim varsa bilenlerin tamamlamasını rica ederim.


RACİ PAŞA'NIN AĞZINDAN HUMA KUŞU TÜRKÜSÜ'NÜN HİKAYESİ


           �Mustafa ile�Gülbahar�birbirini seven iki gençtir. Sevgileri artık herkes tarafından bilinmektedir.Ama bir kızı on kişi ister ama bir kişi alır derler.�Gülbahar'ın aile büyükleriGülbahar'ı,�Mustafa'ya laik görmez, başka biriyle evlendirirler.�Mustafa'nın dünyası kararır ama yapacak bir şeyi yoktur. Sevgisini kalbine gömer adeta dünyaya küser.


Devir seferberlik devridir. Eli silah tutan herkes askere alınmaktadır.�Mustafa�da Gülbahar'ın kocası da askere alınır. Aradan aylar yıllar geçer, seferberlik biter, Mustafa�köyüne geri döner. Ama�Gülbahar'ın kocası dönmemiş şehit olmuştur. Gülbahar açlık ve sefalet içinde iki çocuğuyla orta yerde kala kalmıştır. Ne evine ekmek getireni vardır,nede onu sahiplenecek,sırtını dayayacağı kimsesi kalmıştır.


            Konu-komşu toplanıp�Gülbahar'ın, derdine çare ararlar. İçlerinden sözü-sohbeti dinlenen ve geçmişte�Mustafa ile�Gülbahar'ın sevdasını bilen biri ortaya bir fikir atar. Der ki;�''Biliyorsunuz geçmişte Mustafa'nın Gülbahar'a meyli vardı. Mustafa'ya durumu söyleyelim. Kabul ederse ikisini evlendirelim. Hem ortada kalan bu iki sabiye babalık etsin, yavrular analı-babalı büyüsün, hemde Gülbahar'a sahip çıksın...''


Durum�Mustafa'ya anlatılır.�Mustafa, uzun uzun düşündükten sonra evlenmeyi kabul eder ve sessiz sedasız evlendirirler. Artık�Gülbahar, yıllar sonrada olsa sevdiğine kavuşacak,çocukları da�Mustafa'yı babaları bilerek büyüyeceklerdir.


            Fakat evlendikten sonra�Gülbahar çocuklarıyla ayrı bir odada kalmakta, Mustafa ayrı bir oda da kalmaktadır. Böylece günler,aylar geçmekte,�Gülbahar her gece ağlayarak�Mustafa'yı beklemektedir. Yine böyle gecelerden bir gecede, Mustafa'yı uyku tutmaz. ''Hele bakayım,belki çocukların üstü açık kalmıştır, üşütüp hastalanmasınlar, üstlerini örteyim'' diyerek sessizce�Gülbahar'ın kapısını aralar. Bakar ki çocukların üstleri  açık, yorgan yana kaymış. Çocuklardan biri�Gülbahar'ın bir göğsüne, diğeri bir göğsüne başını koymuş, mışıl mışıl uyumaktadır. Sessizce yorganı üstlerine çeker, çeker ama tam o sırada baca penceresinden vuran ay ışığı Gülbahar'ın yüzünü gündüz gibi aydınlatır.�Mustafa bakar ki,�Gülbahar için için ağlamakta, göz yaşları yastığı ıslatmaktadır.


Mustafa�ağlamaklı bir şekilde bacaya çıkar, gökyüzüne bakarak dokunaklı bir sesle dilinden şu dizeler dökülür.


           �Huma kuşu yükseklerden seslenir

            Yar koynunda bi çift suna seslenir

            Sen ağlama kirpiklerin ıslanır

            Ben ağlimki belki gönül uslanır.

Bu sedayı duyan çocuklar ses sese verip bir taraftan ağlarken�Gülbahar da, Mustafa'ya içeriden şöyle cevap verir:


           �Sen bağ olki ben bahçende gül olim

            Layıkmıdır yanim yanim kül olim

            Sen efendim ben kapında kul olim

            Koy desinler buda bunun kuludur.


NOT:  Bu konu arkadaşlar arasında ki bir sohbette yine gündeme gelmişti.Sevgili�Turan Öztekin amcasından duyduğu bu hikayeyi aynen anlatarak beni teyit etti ve hikayeyi yazma konusunda beni cesaretlendirdi.�Doç. Dr. Cengiz Şengül, 'Erzurumlu Hulisi Seven' kitabında�Huma Kuşu Türküsü'nün ilk defa: 1893 Harbi nedeniyle Orta Asya'dan göç ederek Erzurum'a gelip yerleşen�Enis Bey'den duyduğunu ve�Enis Bey'in, tekrar Kazakistan'a memleketine döndüğünü Sayın�Hulisi Seven'in ağzından anlatmaktadır.


Bu hikayenin geçtiği yer ister Azerbaycan, ister Kazakistan ister ise Erzururm olsun 1900'lü yılların o karmaşık  dünyası içerisinde ilk defe dillendirildiği oraya çıkmaktadır. Bu izi sürmekte konunun uzmanlarının işi diye düşünüyorum.


Mersinde minibüsten indiğimizde herkes gömlek veya atlet katınaydı. Ben ve�Reyhani usta hariç, o sıcakta ikimizinde paltoları kartal kanat omuzlarımızdaydı. Üstelik�Reyhani ustanın şapkasıda vardı. Anlayacağınız ortama  uymayan ikimizdik ve herkes bize bakıyordu. Rehani ustayı da yad etmek bakımından onun güzel bir şiiriyle yazımıza son verelim.


           �Geldi geçti bir Reyhani

            Gören olmaz Erzurum'da

            Kara taştaki mercanı

            Kıran olmaz Erzurum'da

            Can emanet veren alır

            Ecel görünmezken gelir

            Mezarım gurbette kalır

            Soran olmaz Erzurum'da

            Erbab-ı mana çarkına

            Gör kemali aşk arkına

            Emrahlar geçer farkına

            Varan olmaz Erzurum'da

            Mezar olur beden beden

            Sesleri gelmiyor neden

            Mana derken on ikiden

            Vuran olmaz Erzurum'da

            Havada yumurtlar huma

            Kim der vebali boynuma

            Sazcı derler tabutuma

            Giren olmaz Erzurum'da

            Abide yaptılar kimi

            Reyhani dinle vasfımı

            Benim ise mezarımı

            Ören olmaz Erzurum'da


            Son dönem Barbaşı Dadaşlarımızdan�Ahmet Korucu, Meşhur Karazlı davulcu İlhami Uslu, Erzurum'un Türkü Paşası�Raci Alkır ve asrın ozanı�Yaşar Reyhani çaldı söylediler banada yazmak düştü. Mekanları cennet osun.

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • Yavuz Heray 17 Mart 2021 15:32

    Canım abim teşekkürler. Ne güzel adamlardı beyaz atlarına bindi gittiler.

  • MACİT GÜRBÜZ 01 Ocak 1970 02:00

    MÜSLÜM HOCAM, KALEMİNİZE SAĞLIK... BİZİ FARKLI MANALARA, FARKLI GEÇMİŞLERE, FARKLI MEVSİMLERE GÖTÜRDÜNÜZ... TEŞEKKÜR EDERİM...

  • Talat Baydar 01 Ocak 1970 02:00

    SAYIN MÜSLÜM ÇAĞLAR BEY.HUMA KUŞU ADLI ESERİN HİKAYESİNİ OKUDUM.ERZURUMUN FOLKLOR USTALARINDAN BAŞTA HULUSİ SEVEN AĞABEYİM,ARKADAŞIM RACİ ALKIR,AŞIK REYHANİYİ VE DİĞER HEMŞERİLERİMDEN AHİRETE İNTİKAL EDENLERE RAHMET VE MAĞFİRET YAŞAYANLARA SAĞLIKLI UZUN ÖMÜRLER DİLERİM.HİKAYELER VE HATIRATLAR DEĞİŞİK TARZDA ANLATILABİLİR,ÖNEMLİ OLAN ANMAK VE HATIRLAMAK OLSA GEREK.BU GİBİ HATIRATLARA ÖZLEMİMİZ VAR.HERKES BİLDİĞİ,İŞİTTİĞİ KONULARI DİLE GETİRİRSE GELECEK NESİLLERE BİR KAYNAK OLUŞTURULUR KANAATİYLE,SİZE VE AHMET CİNİZLİ BEYEFENDİYE VEDE BU KONULARDA GEREKLİ KATKIDA BULUNANLARA ŞİMDİDEN TEŞEKKÜR EDİYOR,ERZURUM VE ERZURUMLULARA SELAM VE SAYGILAR SUNUYORUM.......

  • Doğucan Tic 01 Ocak 1970 02:00

    Aşkaleli evet muhterem hocam eline diline kalemine gönlüne sağlık çok ama çok teşekkürler böyle değerleri bizlere ulaştırdığınız için

  • TC Salih Çelebi 01 Ocak 1970 02:00

    Raci alkır hocamı minnetle anıyor um işıklarda yatsın sizin şahsınızada sonsuz teşekkürler ederim türkünün var oluş hikayesini gözlerim yaşlanarak izledim var ol sağ ol.

  • Ahmet AYDIN 01 Ocak 1970 02:00

    Güzel bir yol hikayesi...Gönlüne sağlık Müdürüm.Kaybettiğimiz güzel insanlara rahmet diliyorum.

  • [email protected] 01 Ocak 1970 02:00

    arkadaşım ben bir halk müziği aşı olarak sana seninle birlikte yolculuk eden rahmet arkadaşlarımıza ve aranızda bulunan şu an beraber olduğunuz tüm arkadaşlarına teşekkür ederim ben hep sana nede ama bundan sonra home tuşunu hikayesini anlatarak okuyacağım sana ve arkadaşlarına teşekkür ederim yolunuz açık olsun

  • Halil ERGÜNEY 01 Ocak 1970 02:00

    Kalemine sağlık Müslim abi, senin sayende kültürümüzün parçalarını öğreniyoruz.

  • Adınız Soyadınız 01 Ocak 1970 02:00

    CAN DADAŞIM AÇIKLAMANA ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM BÖYLE GÜZEL HİKAYELERİNİ BEKLERİZ ALLAHA EMANET OL.

  • Hayati YAVUZER 01 Ocak 1970 02:00

    Müslim Bey kardeşim. Yazınızı keyifle, zevk alarak okudum. Böyle yazılar şehrin kültürüne katkıda bulunmuş insanlarımızın daha çok akıllarda kalmasını ve zamanla unutulma tehlikesi taşıyan kültür malzemelerini geleceğe taşımada önemli bir boşluğu dolduruyor. Son zamanlarda sık sık düşündüğüm bir konu var: Aramızdan ayrılan ve hafızaları Erzurum mahalli kültürü ile dopdolu olan insanlardan yeterince yararlanabildik mi diye soruyorum. Mesela, Sebahattin Bulut, kitaplarında yer alan bilgilerin dışındaki bilgileri tam olarak aktarabildi mi? Merhum muhtar Dursunoğlu; merhum İhsan ertugay ve isimlerini buraya ssığdıramayacağım pek çok insan, hafızalarında Erzurum kültürüne ilişkin kimbilir nelerle gittiler. Sizin yazılarınız bu konularla ilgili olarak da eli kalem tutan Erzurumluları harekete geçirmeli, çevrelerindek hafızalarda neler varsa onları teyple kaydetmeli ve yazmalılar. Bu çok önemli bir hizmettir. Yazın için tebrik ediyoum tekrar.

  • Adınız Soyadınız 01 Ocak 1970 02:00

    sayın hocam,gerek seyahat maceranız gerekse huma kuşu hikayeniz beni çok duygulandırdı,ellerinize sağlık..iyiki varsınız,sizler olmazsanız bu kültürü kim yaşatacak? sağlıcakla kalın....