Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü'nün çağrılısı olarak Erzurum'a gelen ve bir konferans veren Ünlü Bilim adamı Prof. Dr. Orhan Güvenen, insanlığın gücün ve paranın yönettiği bir dünya gerçeğiyle yüz yüze olduklarını söyledi.
Erzurum Ajans-Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü’nün çağrılısı olarak Erzurum’a gelen ve bir konferans veren Ünlü Bilim adamı Prof. Dr. Orhan Güvenen, insanlığın gücün ve paranın yönettiği bir dünya gerçeğiyle yüz yüze olduklarını söyledi.
Güvenen, Kültür ve Gösteri Merkezi’nde verdiği “ Dünya Dinamikleri, Teknolojiler, Bilgi Sistemleri, Türkiye Stratejileri ve Karar Sistemleri ” konulu konferansta, insanlığın refahını artıran bilimsel ve teknolojik gelişmelere dikkat çekti. Bilim ve teknoloji üretmenin önemine vurgu yapan Güvenen, “Bir ton en iyi kalite kiraz ihracat bedeli 1500 dolar. Havelsan’ın 2007’de ihraç ettiği ‘Uçak Simülatörü’nün ihracat değeri 15 milyon dolar, ağırlığı ise 7 tondur. 1 tonun ihracat değeri 2,1 milyon dolara geliyor. Massachusetts Institute of Technolgy’nin, Nanoteknoloji malzemeden ürettiği ‘kalp stent’inin 1 tonun ihracat değeriyse 10 milyar dolar” dedi.
Bilişim Teknolojileri, Malzeme Teknolojileri, Nanoteknolojiler, Genetik, Biyoteknoloji ve Nanobioteknoloji, Enerji Teknolojileri, Çevre Teknolojileri, Tasarım Teknolojileri ve Beyin Simülasyon Teknolojileri gibi ileri teknolojilerin geliştiren ve üreten ülkelerin gerçek gücü elerinde tuttuklarını anlatan Güvenen, bu göçlerin dayandığı toplumların dünyadaki çeşitli karar süreçlerini de yönelttiklerini ifade etti.
BİLİŞİMİN VE TEKNOLOJİNİN ÖNEMİ
Küreselleşmenin ön koşulu ve en önemli açıklayıcı değişkenin bilişim olduğunu anımsatan Güvenen, “Günümüzde gözlemlenen küreselleşme, bilişim teknolojilerinin sağladığı, gerçek zamanda, dünya mali piyasalarında alıp satabilme olanağının ve lojistik bir ağ oluşturmasının sonucudur” dedi.
“Bir günde, dünya düzeyinde, mali piyasalarda ortalama 3 trilyon dolar düzeyinde işlem yapılmaktadır,” diyen Güvenen, piyasaların gelişmiş ülkeler tarafından kontrol altında tutulduğunu ifade etti.
Gelişmiş ekonomilerin yıllık hasılalarını ‘ABD’nin 14.3, Çin’in 9.1, Japonya’nın 4.2, Hindistan’ın 3.7, Almanya’nın 2.9, Rusya’nın 2.6, Avrupa Birliği’nin (27 ülke) 14.8 trilyon dolar bir milli gelire sahip olduklarını dünyanın gelişen ve büyüyen ekonomilerinden biri olan Türkiye’nin yıllık milli gelirini ise 880 milyar dolarlık olarak açıklayan Güvenen, bu parasal ve ekonomik gücü şirketlerin kontrol ettiğini belirtti.
DÜNYA ULUSLARÜSTÜ FİRMALARIN KONTROLÜNDE
“Dünya’nın en büyük 100 ekonomisi sıralandığında 51 tanesi şirket ve 49 tanesi ülke ekonomisinden oluşuyor” diyen Güvenen, şöyle devam etti:
“En büyük 3 şirketin gelirleri 400 milyar doların üstünde, oysaki IMF’nin 2010 Raporuna göre 181 ülkeden sadece 27 ‘sinin GSYİH’si bu değerin üstünde. Uluslarüstü firmalar dünyada teknoloji ve ürün patentlerinin yüzde 90’ını ve dünya ticaret hacminin yüzde 70’ini ellerinde bulunduruyorlar.”
GELİRİN YÜZDE 85’İNE NÜFUSUN YÜZDE 20’Sİ SAHİP
Küreselleşmenin olumsuz etkilerini minimum, olumlu etkilerini maksimum düzeye yönlendirebilecek strateji ve karar süreçlerinin dünya dengeleri kapsamında önemli bir sorumluluk olduğunu hatırlatan Güvenen, “Küreselleşmenin gelir düzeyi yüksek ve yoksul ülkelerde etkileri 6,6 milyardır. Dünya nüfusunun yüzde 40’a yaklaşan oranı günde 2 dolar altında bir gelirle yaşamaktadır. Bilişim ve teknoloji olanaklarına erişim ve etkin kullanımında 6,6 milyar insan ve 200 ulus – devlet düzeyinde büyük dengesizlik mevcuttur. Birleşmiş Milletler kapsamında 192 ulus-devlet üyedir. Dünya nüfusunun yüzde 20’si, dünya gelirinin yüzde 85’ine sahiptir. Küreselleşme son 20 yılda, gelir dağılımının bozulmasını arttırmıştır.”
DURUM İÇ AÇICI DEĞİL
“3 milyar düzeyinde insanın günde 2 dolar altında gelirle yaşamak durumunda olduğu 6,7 milyar nüfuslu bir dünyada, gelir dağılımı başta olmak üzere, temel sorunlara, dünya düzeyinde, barışçı ve maksimum bir katılımla çözüm sağlama gerçekleşmediği sürece, uluslararası terörizm, kıtalar arası ve ülkeler arası yasadışı göç, uyuşturucu kaçakçılığı vb., önemli sorunlara çözüm üretebilme olasılığı çok zayıftır,” tespitinde bulunan Güvenen, sadece güç ve parayı kontrol edenlerin söz sahibi olduğu bir dünyanın küresel sorunlarının azalmak yerine daha da artacağını işaret etti.
BİLGİ KİRLİLİĞİ ÇEVRE KİRLİLİĞİ KADAR ÖNEMLİ
“Toplam bilgi sisteminin bilimsel nitelik taşıyan oranının yaklaşık yüzde 3’ler düzeyinde olduğunu belirtmek önemli bir hata payı taşımamaktadır. Bilimsel nitelikte bilginin de hata payları taşıması doğaldır” diyen Güvenen, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Bu hataların bir kısmı, araştırmacının dürüst, yansız yaptığı değerlendirmelerden kaynaklanmaktadır. Bir kısmı ise, ‘bilgide tahrif’ kapsamına girmektedir. Bu kapsamda sistemi yönlendiren en belirgin açıklayıcı değişken, güç ve paranın gücünün yönlendirdiği sosyo-ekonomik sistemlerdir. Toplam bilgi sisteminin yüzde 3 dışında kalan büyük oranı bilimsel nitelik taşımayan bilgidir ve temelde güç ve paranın gücünün yönlendirdiği bir bilgi sistemidir. Haber, veri, istatistik, bilgi genelde hata payı olmayan ya da ‘doğru’ şeklinde algılanmaktadır. Veriler, bilgiler, istatistikler, gerektiği düzeyde incelenmeden araştırma, yorum ve karar sistemlerinde kullanılmaktadır. Bu hususun yarattığı tahribat ve yanılma ulusal ve küresel düzeyde çok dikkatle araştırılması gereken bir olgudur. ‘Bilgi kirliliği’, çevre kirliliği kadar ciddi bir konudur ve hassasiyetle değerlendirilmesi, çözüm üretilmesi gerekir.”
TÜRKİYE'NiN GELECEĞİ…
“Dünya dinamikleri kapsamında 2011 yılında, Türkiye’nin dünya ve dünya karar sistemi sürecinde yeri nedir, 2020 – 2030’larda ne olabilir?” sorusuna cevap arayan Güvenen, şunları söyledi:
“2010 Türkiye’sini, zaman dinamiğinde belirleyen, temel açıklayıcı değişkenler: 1500’lerde başlayan ‘Bilim Devrimi’ne, bir dünya devleti olmasına rağmen, Türk-Osmanlı İmparatorluğu’nun gerekli önemi vermemesi, Matbaanın, üç yüz yıl geç kullanılmaya başlanmasının bilim ve bilgi akışına olumsuz etkisi, ‘Sanayi Devrimi’nin dışında kalmamız, Bilim süreci ve teknolojilerde geri kalma… 1900-1923 arası 5 milyondan fazla insan kaybettik. Büyük bir trajedidir. Ayrıca, bu sürede 5 milyon km2 toprak kaybedildi, bu 5 milyon km2 yaklaşık, dünya petrol rezervlerinin yüzde 55, dünya doğalgaz rezervlerinin yüzde 60’nın olduğu topraklardır. Sosyal sermaye oluşmadı. İmparatorluk üretim yapısını, temelde yönettiği toplumlara bırakmıştır.”
TÜRKİYE’DE PLANLAMA VE SONUÇLARI
1923 – 1932 yılları arasında Türkiye’de kamu ve özel sektörde sermaye ve sosyal sermayenin yetersiz olması sonucu, özel teşebbüs ağırlıklı politikalarda ve özel sektörün yatırım yapamadığı alanlarda devletin yatırım yapma stratejilerinin öne çıktığını anlatan Güvenen, daha sonraki 5 yıllık dönemlerle süren sanayi ve kalkınma planlarının belli sonuçlar ortaya çıkardığını, ortaya konulan 2001-2023 yılları arasını kapsayan son planlı hedefin ise, ‘Küresel düzeyde etkili bir devlet olmak hedefi’ olduğunu söyledi.
Güvenen, Türk halkının ve yönetiminin “Saydamlık, hesap verilebilirlik, etik, sorumluluk, ulusal bilinç, dünya bilinci, barış, adalet–hukuk devleti, uluslararası adalet ve hukuk, katılımcı demokrasi, ekonomi ve toplum refahı, sürdürülebilirlik, kültür ve bilim” gibi konularında benimseyeceği yüksek standartların Türkiye’yi hedeflerine taşımada öncü bir rol oynayacaklarını kaydetti.
Konferanstan sonra Rektör Prof. Dr. Hikmet Koçak, Prof. Dr. Orhan Güvenen’e Atatürk Üniversitesi’nin şiltini takdim etti. Konferansı akademisyenler ve öğrenciler izledi.