Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kerem Karabulut, 2014 yılı siyasi ve iktisadi değerlendirmesinde bazı göstergelerin olumlu seyrederken, bazı göstergelerin ise olumsuz olarak gerçekleştiğini dile getirdi.
Erzurumajans-Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Kerem Karabulut, 2014 yılı siyasi ve iktisadi
değerlendirmesinde bazı göstergelerin olumlu seyrederken, bazı
göstergelerin ise olumsuz olarak gerçekleştiğini dile getirdi.
Genel iktisadi değerlendirmeler yapılırken temel makro göstergelere
bakmanın uygun olacağını dile getiren Prof. Dr. Karabulut, "Temel makro
göstergeler, Büyüme, işsizlik, enflasyon, cari açık, dış ticaret gibi
ülkenin sosyo-ekonomik yapısını etkileyen temel göstergelerdir. 2014
yılını değerlendirirken, bir önceki yılın göstergeleriyle karşılaştırma
yapmak faydalı olacaktır. 2013 yılına göre 2014 yılındaki iktisadi
gerçekleşmelerin bir kısmının olumlu bir kısmının ise olumsuz olduğunu
görmekteyiz. Değerlere bakıldığında büyüme oranı, enflasyon oranı,
işsizlik oranı ve toplam borç stoğu olumsuz iken, ihracat artışı
yaşanmış, ithalatta ve cari işlemler açığında azalma olmuş ve cari
işlemler açığı/GSMH oranında düzelme yaşanmıştır." diye konuştu.
RUYA'DAKİ İKTİSADİ KRİZ VE PETROL FİYATLARINDAKİ DÜŞÜŞ
Rusya'daki iktisadi sorunun Türkiye ekonomisine olumlu ve olumsuz
olmak üzere iki yönlü bir etkisinin olacağını ifade eden prof. Dr.
Karabulut, "Olumlu yönler; Putin'in durgunluktan kurtulmak için
Türkiye'yi çıkış yolu olarak görmesi ve bunun ekonomik yansımaları. Bu
durum, Türkiye'nin Rusya'ya özellikle gıda ürünleri ihracatını
artırmakta ve artırmaya devam edecektir. Ayrıca, Rusya'nın petrol ve
doğal gaz hatlarını Türkiye üzerinden kurmak istemesi de Türkiye'yi
doğal gaz ve petrol hatlarının merkezi konumuna getirecektir.
Türkiye'nin yaklaşık 250 milyar dolarlık ithalatının 60 milyar doları
petrol ithalatından oluşmaktadır. Bu nedenle, petrol fiyatlarındaki
düşüş, Türkiye ekonomisi üzerinde olumlu etkilere sahip olacaktır.
Ödemeler dengesine olumlu yansıyacaktır. Üretim maliyetleri düşeceği
için üretim artışına sebep olabilecektir. Ayrıca, yerli tüketicinin alım
gücü artışına bağlı iç talebi de canlandırabilecektir.
Diğer
taraftan, Rusya'nın ekonomik gerilemesinin özellikle Türkiye turizm
sektörüne olumsuz yansımaları olabilecektir. Türkiye'ye gelen
turistlerin yaklaşık yüzde 35'ini Rusya'dan gelenler oluşturmaktadır.
Yaklaşık 25 milyar dolarlık turizm gelirlerinin yüzde 35'i 8,8 milyar
dolar eder. Rus turist sayısında yüzde 50'lik bir azalma olması
durumunda Türkiye'nin yaklaşık 4,5 milyar dolarlık bir kaybı olur. bunu
önlemek için Türkiye'deki müteşebbisler Rus turistlere özgü kampanyalar
başlatabilirler. Örneğin 1 Ocak 2014'te otel için ödenen Ruble
miktarının 2015 içinde geçerli olmasını sağlayabilirler. Böylece
Ruble'nin değer kaybından dolayı gelemeyen turistlerin yine Türkiye'ye
gelmesi sağlanabilir.
Rusya'ya ABD ve AB tarafından uygulanan
ekonomik ambargolar Türkiye'nin bu ülkeye özellikle gıda sektörü
ihracatını artıracaktır. Ayrıca devlet başkanı Putin'in boru hatlarının
Türkiye'den geçmesi yönündeki tavrı da ayrıca katkı yapacaktır ki,
bunların toplam etkisi turizm gelirlerindeki azalmadan çok daha fazla
olacaktır. Kısacası Rusya'nın ekonomik durgunluğu Türkiye açısından
kazançlı sonuçlar verebilir" dedi.
DÖVİZ KURUNDAKİ YÜKSELME
Döviz kurunun yükselmesinin TL'nin değer kaybetmesi anlamına geldiğini
kaydeden Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kerem Karabulut, "TL'nin değer kaybetmesi bir
taraftan ithal ürünlere bağlı üretim yapanların maliyetlerini artırdığı
için üretimin düşmesine sebep olacaktır. Diğer taraftan ise, ithalatın
azalmasına ve ihracatın artmasına sebep olacaktır. Ayrıca, ihracat
artışına bağlı olarak cari açığında düşmesini sağlayacaktır. Nihayetin
de 2013 yılında 65 milyar dolar olan cari açığın 2014 yılında 45 milyar
dolara düşmesinin sebeplerinden birisi de döviz kuru artışına bağlı
ithalat düşüşü ve ihracat artışıdır. Petrol fiyatlarındaki düşüş de
diğer önemli sebeptir. Kısacası döviz kurundaki artışın Türkiye'nin dış
ticaret açığını azaltacağı beklenebilir.2013'te ihracatın ithalatı
karşılama oranı yüzde 60 iken, bu oran 2014 sonu itibarıyla yaklaşık
yüzde 65'tir. bu oranın artacağı tahmin edilebilir." Diye konuştu.
ORTA GELİR TUZAĞI
Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim
Üyesi Prof. Dr. Kerem Karabulut, değerlendirmesini şöyle sürdürdü; "Orta
gelir tuzağı, bir ülkede belli bir gelir düzeyine ulaştıktan sonra, o
düzey civarında sıkışıp kalmayı ifade eden bir kavramdır. ABD'deki kişi
başına düşen gelirin yüzde 20'si ekonomiler açısından orta gelir düzeyi
kabul edilmektedir. ABD'nin kişi başına düşen gelirinin yaklaşık 50 bin
dolar olduğu kabul edildiğinde, Türkiye'nin 2007 yılından bu yana orta
gelir tuzağına düştüğü söylenebilir. Türkiye'nin bu orta gelir
tuzağından çıkmasının temel yolu yüksek ve sürekli bir büyüme hızını
yakalamasıdır. Bunun için de yapısal reformlar yapması ve üretim
altyapısını yüksek katma değerli teknolojik üretim yapacak şekilde
dönüştürmesi gerekir ki, mevcut çabaların bu yönde olduğu
anlaşılmaktadır. Bunun gerekliliğini anlamanın en basit örneği, Almanya
ve Türkiye'nin nüfusları hemen hemen aynı olmasına ve Türkiye coğrafi
olarak daha büyük olmasına rağmen, Almanya'nın ihracatı yaklaşık 1,5
trilyon dolar, Türkiye'nin 2015 hedefi ise 173 milyar dolar
SURİYE SORUNU
Bilindiği gibi, 2011 yılından bugüne kadar yaklaşık 2 milyon mülteci
Türkiye'ye gelmiştir. Bu insanlar için Türkiye'nin harcadığı para
miktarı ise yaklaşık 5 milyar dolardır. Bunun yanında, Türkiye'nin bu
ülkeye yaptığı ihracat durma noktasına gelmiş ve ABD ve AB Türkiye'yi
siyasi olarak tam desteklememişlerdir. Diğer taraftan gelen
mültecilerden kaynaklanan sosyal sorunlar da olmuştur. Tüm bunlar Suriye
krizinde Türkiye'nin önemli zararlar gördüğünü göstermektedir. Ancak
uzun dönemli gelişmelerin neler olacağı ve Türkiye'ye nasıl
yansıyacağını yaşayarak görmek gerekmektedir.
ÇÖZÜM SÜRECİ
Çözüm sürecinin başlatılması aslında Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin
köklü altyapısının pratiğe dönüştürülmesidir. Gerekli ve doğru olan bu
sürecin başarısını da zaman gösterecektir. Çünkü süreci etkileyen çok
sayıda dışsal değişken bulunmaktadır. Bu sürecin başlatılması
gerekliliğini şununla izah etmek mümkündür: Bu olayların başlamasından
bugüne kadar yaklaşık 40 bin insan ölmüş ve 500 milyar dolardan fazla
para harcanmıştır. Ayrıca, Türk-Kürt ayrımı varmış gibi kardeş kavgası
çıkarılma riskleri doğmuştur. Bu nedenle, çözüm sürecine 2015 yılında
hız verilmesi ve Türkiye"nin birlik ve bütünlüğüne zarar vermeden köklü
devlet tarihine yakışır çözümler bulunabilmesi anlamlı olacaktır."