Eskiden Erzurum’u birine anlatırken, sözün sonunda şöyle derdik:
“Erzurum, haram ekonomisi olmayan ve kendi yağıyla bile kavrulamayan vasatın altında bir şehirdir.”
Üniversitenin sağladığı imkanlar ve kamu girdileri olmazsa Erzurum, topu dikmiş bir tüccara benzer.
“Hayır,hiç de öyle değil” diyor ve ısrar ediyorsanız, bilimsel araştırmalar
yapmanıza gerek yok; devletten doğrudan yardım alan aile ve yeşil kartlı
vatandaş sayısına bakın, ne demek istediğimizi anlarsınız.
Erzurum, eti de budu da ortada olan bir şehir…
Fakat izahı güç garip bir durum var:
Şartlarda
bir değişiklik olmamasına, yani şehir belli bir zenginliğe ve
kalkınmışlığa ulaşmamasına rağmen, ne gariptir ki adeta çete ve
tefecilerin karargahı oldu.
Fizik kurallarına aykırı bir durum veya bilmediğimiz gizli bir Erzurum var ortada…
Öyle ki:
Şayet polis işi sıkı tutmamış olsa, ihtimal ki Erzurum, “suç arenası”na dönüşecek.
Baksanıza gün geçmeden bir çete çökertiliyor.
Uyuşturucu deseniz var, tefeci deseniz zaten istemediğiniz kadar, silahlı suç çeteleri sebil gibi!
Polis yakalamaktan, onlar yakalanmaktan bıkmadı.
Daha dün yeni bir tefeci çetesi daha çökertildi.
Yakala yakala bitmiyor!
Peki bu durum Erzurum gerçeğine aykırı değil mi?
-Evet aykırı!
Hem öyle bir aykırı ki, hiçbir ekonomi profesörü mevcut tabloya göre, yaşanılan bu süreci izah edemez.
Bir yanda devletten kömür yardımı alan yoksul bir şehir; öbür yanda milyon dolarlara hükmeden tefeciler…
Eskiden
Erzurum’un, sayıları bir elin parmağını geçmeyen esrarcıları vardı!
Şimdi öğreniyoruz ki, eroin ve kokain kaçak sigara gibi kolay
tüketiliyor!
Bir malın alıcısı yoksa satıcısının olması, eşyanın tabiatına aykırıdır.
Ne adliye, ne de polis konuşuyor.
Halbuki…
Onlar konuşmuş olsa, belki olup bitenleri daha kolay anlayabiliriz.
Polis,cami avlusundan kimseyi toplamadığına, savcı ve hakimlerin de keyfi
tutuklama yapmadığına göre, demek ki bu şehrin arka planında fırtınalar
kopuyor.
Son iki-üç yıl içinde bu şehirde, onlarca tefeci, bi o kadar suç örgütü ve zehir taciri yakalandı.
Bu sebeple…
Dün adliyeye çıkarılan çete, ilk olmadığı gibi son da olmayacak…
Fakat herkesin üzerine kafa yorması gereken bir sorunumuz var:
Ne oldu da bu şehir, bu kara iklimin girdabına düştü?
Düşünün ki, adliye ve polis görevini bi hakkın yapmamış olsaydı, Erzurum bugün nasıl bir halde olurdu?
Not:
Palandöken Belediyesi
Dün sanata ve turizme “haram” diyen fiko’dan bahsetmiştik ya, tam da beklediğimiz gibi oldu:
“Fiko lobisi” anında harekete geçti ve bize adam akıllı salladı!
Olsun…
Fiko’nun eli armut toplamıyor ya!
Neyse…
Bu
vesileyle öğrenmiş olduk ki, Fiko’nun yıkılan dükkanındaki kütüphaneye
Palandöken Belediyesi sahip çıkmış. Eğer izin verselerdi, aynı belediye
talandan mal kaçırılırcasına Ankara’ya taşınan o resimlere de kucak
açardı.
Büyükşehir’in umurunda değil ama Palandöken Belediyesi,
bu şehre ilk defa belediye adına bir kültür merkezi inşa ediyor.
Abdurrahmangazi Mahallesi’nde toplam 6 milyon liraya malolacak o
merkezin içinde, kütüphaneden spor tesislerine kadar birçok etkinlik
alanı olacak.
Fiko’nun dönüp bakmadığı kütüphane, işte o merkez sayesinde Erzurum’da kaldı.
Palandöken’i bu anlamlı hizmetinden ötürü kutluyoruz.
Fiko ve lobisine gelince, inanın ki onlara söyleyecek söz bulamıyoruz.
Tek bir soru ile bu bahsi kapatacağım:
Fiko diyor ki, “Sen yazar mısın?”
Birileri tabii ki beni yazar olarak kabul etmeye bilir.
Olsun.
Ben de diyorum ki, sevgili Fiko gel bir anket yapalım ve bir soru soralım. O soru da şu olsun:
-Tamam
Mehmet Şener yazar olmasına yazar olmasın, lakin Türkiye’nin dışında
(şu muz cumhuriyeti dahil) seni değil müdür, kapıcı bile yapan bir ülke
olur mu?
Fikocan sen otur kalk dua et ki Türkiye’de yaşıyorsun ve yine sen otur kalk dua et ki şu nefret ettiğin cumhuriyet var…
Yoksa sen…
Neyse konuşturmayın beni…