Kimlik bölünmesi, "çoklu kişilik" olarak da adlandırılan önemli bir sorun. Kişi, büyük depresyonlar sonucunda ikinci bir benlik oluşturuyor ve her iki benlik, beynin kendi alanlarını kullanarak yoluna devam ediyor. Bilim insanları, her bir benliğin kendi sinir sistemini kullandığını saptamış.
Burada her kimlik, kişilik, farklı beyin bölgelerini kullanıyor.
Kimlikler ya da benlikler birbirlerine karşı iki farklı etkileşimde. Bazen birbirlerini umursamıyor, sadece izlemekle yetiniyorlar. Ama bazı durumlarda birbirlerine katlanamıyorlar, bir diğerini ortadan kaldırmak için elinden geleni yapıyor.
Sorun psikolojik ve bireyle ilgili gözükse de toplumda da kimlik bölünmesi oluşabiliyor. Birbirlerinden uzak, aynı beynin iki yarısını kullanan benlikler gibi, ülkenin, ülkede ki hayatın kendilerine ayırdıkları alanlarını kullanarak yaşamaya devam ediyorlar.
Bu kimlik bölünmesi o kadar derin ki birinde uğruna ölünecek değer ve doğrular, diğerinde ortadan kaldırılması gereken kriminal sapma olarak görülüyor. Tabi bir yere kadar sadece birbirlerini izlemekle yetiniyorlar.
Biz toplumda bu kimlik bölünmesini çok görüyoruz. O kadar çok kimlik bölünmesi var ki ve bu bölünmüş kimlikler siyasetten sanata, ekonomiye hayatımızı etkiliyor.
Aynı cemaatten insanların marketlerinden alışveriş yapma saplantısından , ötekinin bisküvilerini kantinlere sokmamaya kadar "light ? çocuksu" olanlar da var; Etnik ? kültürel farklılıklardan yola çıkarak ayrımcılığa ve teröre işi götürenler de var.
Ama her türlüsünde, bölünmüş kimliklerin her biri için "doğru" kendisi.
Hiçbir güç bunu değiştiremiyor. Hele daha baskın olma isteği önlenemiyor.
Batı'da nasıl bu işler?
Batı, kimlik bölünmelerini oldukça derin acılarla deneyleyerek bu güne geldiği için, "geçmişe dönmeme korkusu" var ve bu "demokrasi" formülünü diri tutuyor. Şimdi "Birlik" olmak için didinen Almanya ve Fransa'nın daha bir 50 yıl önce 2. Dünya Savaşı'nda birbirlerine neler yaptıkları ortada. Kaldı ki son 300 yılda tek işleri birbirlerini ortadan kaldırmak için savaşmak oldu.
Ya diğerleri? Açın bakın tarih kitaplarına Avrupa Tarihi'nde neler var.
Oysa şimdi kimse bu kimlik bölünmelerinin bir savaşa götürmesini istemiyor. Çünkü geçmiş, yaşanmış olandır ve korkutur. Bazen mutluluk, barış, korkuların gölgesinde sağlanır. Canı bir defa yanan insan aynı hareketi bir daha yapmamaya çalışır.
Gelecek korku vermez. Çünkü gelecekte korku veren varsayımlar kadar umut veren varsayımlar da vardır. Bazen umut veren varsayımlar galip gelir, insanlar kazanırız umuduyla savaşa girer. Ama yenilirler.
O halde kimlik bölünmelerinin nereye varacağını iyi hesaplamak gerekir. Ortaya çıkan her benlik, sonra ki adımda, diğer benliği ortadan kaldırma konusunu dikkatle analiz etmek zorundadır.
Tersi durumda, birbirlerine "paralel" bu benlikler, birbirlerinden daha çok, ortaklaşa kullandıkları beyine, yani ortak değerlere zarar verirler.
Bugün Erzurum, Türkiye'nin kimlik bölünmelerine en iyi örnektir. Erzurum Kongresi'ni yap, Cumhuriyet filmini başlat, filmin ortasına gelmeden salondan çıkmak zorunda kal. Öyle gidiyor bizim yakın tarihimiz. Nihayet iki önemli benlik, ikisi de Erzurum tarihinde ilk defa Erzurum'un odağında olduğu bir varoluşla Erzurum'la ilintili hale geldi.
Bir yandan Fethullah Gülen Cemaati ( Erzurum markasıyla özdeşleşti) ve diğer yandan AK Parti ( ki Türkiye'de +%50 oy veren ilk beş kent arasındadır Erzurum)
Yani iki farklı benliğin kalesi oldu Erzurum. Her nasıl olduysa oldu ve biz bu tartışmayı kucağımızda bulduk.
Sorun artık şudur: Benlikler arasında ortaya çıkan savaşta kazananın hangisi olduğu önemli değildir. Her halükârda beyin hasar alır, burada Erzurum hasar alacaktır. Neden?
Erzurum, son 20 yılın gelişmelerine uygun olarak beşeri ve ekonomik kaynaklarını iki önemli benliğe dağıttı. Yani bürokrasiye kazandırdığı gençler, ekonomiye kazandırdığı iş adamları AK Parti ve Fethullah Gülen Cemaati'ne neredeyse eşit dağıldı. Bunlar şu anda kariyerlerinin en önemli noktalarındalar. Daha dün fukaralık içinde yaşayan ailelerin çocukları bugün bürokrat ve iş adamları olarak hem AK Parti hem de Cemaat cenahlarında iyi yerlere geldiler. Üstelik birbirleriyle de şu paralel yapı" tartışmaları başlayıncaya kadar iyi ilişkiler içindeydiler. Oysa şimdi her iki tarafta garnizonlarından diğerine karşı sefer görev emri aldı. Bu kimlik bölünmesi ve sonrasında gelen kimlik çatışmasının sonucu Erzurum için önemli değil.
Çünkü yetiştirdiği bürokrat ve iş adamlarının önemli bir kısmı sistem dışına atılmış olacak. Şimdilik kazanan tarafta kalanlar ise olası bir devr-i sabık hesaplaşmasının korkusuyla yaşamak zorunda kalacaklar.
Burada Yerel Seçim sonrası Sayın Başbakan'ın yaptığı balkon konuşmasında, "paralel yapı ile mücadele" konusunda ileri sürdüğü gerekçelerin doğruluğu, yanlışlığını tartışmadığımı, tereddüde düşerseniz ilkokula giden çocuklarınıza yazıyı okutarak görebilirsiniz. O yüzden kim haklı kim haksızı bırakıp bu sürçten Erzurum ne kaybedecek? Buna odaklanmak gerekiyor.