Palandöken'de cinayet, Uludağ'da kaza!

İki yanlıştan bir doğru çıkar mı?

Çıkmaz elbette...

Buna rağmen yaygın medyadaki kimi "hesap uzmanları" ahdetmiş; illa da iki yanlıştan bir doğru çıkaracaklar!

Uludağ'da bir hafta içinde, genç bir kadın ve bir çocuk kaza sonucu hayatını kaybetti. Çocuk, annesiyle kızakla kayarken devrilip dere yatağına düşerek öldü. Genç kadın ise, dağda park yapmaya çalışan aracın altında kalarak ezilerek öldü.

İkisi de acı verici...

Aynı zaman içinde bir kaza da Palandöken'de oldu. Ve ne yazık ki genç bir insan, kayağa yasak bir alanda tamamen kendi ve yakınındakilerin ağır ihmali sonucu, naylon minderle kayarken başını kar siperlerine çarparak hayatını kaybetti.

Üzülmemek mümkün mü?

Bırakın her şeyi bir yana... İnsanlar ölmüş yahu insanlar; daha bundan ağır bir "kayıp" olabilir mi?

Fakat birileri hala iki yanlıştan bir doğru çıkarmanın derdinde...

Uludağ'ı perdelemek için var güçleriyle Palandöken'e bindiriyorlar.

Akıllarınca böyle yaparak, Uludağ'daki ölümlü kazaları unutturacaklar!

Anında Aslı Nemutlu olayına dönüyorlar ve oradan hareketle, "Palandöken'de yeni bir cinayet" demeye getiriyorlar.

Meseleyi şirazesinden çıkarıyorlar: Uludağ'da olunca "elim kaza",  Palandöken'de olunca, adeta "cinayet".

Söyler misin kuzum...

Ne zamandan beri zırva tevil götürüyor?

Yeter; şu saçmalamayı kesin artık...

Uludağ'daki de kazaydı, Palandöken'deki de.

Dünya çapındaki kayak merkezlerinin hepsinde de benzer kazalar oluyor ve içlerinde çok ünlü kişiler bile ya ölüyor ya da ağır yaralanıyor. Ama oralarda bu kazaların üstünden gidilerek, kayak merkezleri Engizisyon cellatlarının giyotinlerine teslim edilmiyor.

Bizde tam tersi bir durum geçerli... Medyanın o çok bilmiş ama aslında hiç bir halt bilmeyen akbabaları anında hükmü verip cezayı kesiyorlar:

Suçlu kayak merkezi yöneticileri!

Evet; bu kadar basit.

Ne bilirkişi raporu, ne mahkeme keşfi, ne de yargı kararı!

Salla gitsin, değil mi ki burası Türkiye!

Mısır'daki sağır sultan da biliyor: Medyanın içinde çok etkili olan, bir Aslı Nemutlu lobisi var.

İşte o lobi, bu ülkede ne kadar olumsuz bi şey varsa hepsinin sorumlusu olarak Palandöken'i gösteriyor!

Bırakmıyorlar ki kızcağız kabrinde huzur içinde uyusun...

En acı olanı nedir biliyor musunuz?

Söyleyelim o zaman...

Öteden beri içimizde Truva atları vardır. Bunlar sırf gazetelerindeki  "manşet haber"de imzaları çıksın diye, gerekirse analarını boyayıp babalarına satmaya çalışırlar. Ne memleket meselesi, ne insani değerler, ne de gazetecilik kriterleri... Hepsi hikâye... O "manşet haber" için yapamayacakları yoktur.

Aslı Nemutlu olayını ısıtıp ısıtıp canımıza çekmeleri bundandır.

Zannediyorlar ki kazaya "cinayet" dersek  Pulitzer ödülü alırız!

Ucuzluk işte...

Uludağ'daki kazalarla ilgili karartma uygula, Palandöken'e de zoom yap!

Yerin dibine batsın sizin gazeteciliğiniz...

Uludağ'da iki kişi ölünce tek sütuna haber, Palandöken'de yasak bölgede gece kayak yaparken ölen genç için de sürmanşet!

Sonra da kalkıp soruyorlar, "bu halk bize niye ninno muamelesi yapıyor?"

Ne yani, "ser muharrir"mi diyecekti?

Efendi, sen yine de dua et... iyi ki kıçına teneke bağlayıp sokak sokak gezdirmiyorlar.

Allah rahmet eylesin. Genç bir adam hem de arkadaşları olduğu halde gece kayak merkezine çıkıyor ve kesinlikle kayağa yasak olan bir bölgede naylon üstünde kayarken başını çarpıp ölüyor.

Hadise bu kadar net ve dramatikken; sen kalkıp  İstanbul'daki patronun "aferin" desin diye,"İkinci Aslı Nemutlu vakası"şeklinde yazabiliyorsan şayet, inan ki patolojik bir vakasın.

Sana serbest; bundan sonra istediğini çal söyle...

Değil mi ki bu ülkede, deliler ceza-i ehliyete haiz değiller.

Keşke meseleye şöyle bakabilseniz:

Uludağ da bizim Palandöken de...

Uludağ'da küçük kız ve genç kadın da canımızı acıttı, Palandöken'de ölen genç adam da...

Uludağ'da da kazalar olmasın, Palandöken'de de...

Son bir söz...

Diyebilirsiniz ki peki bütün bu olaylar olup biterken Kayak Federasyonu işin neresinde?

Tam olarak bilmiyoruz.

Lakin federasyonun başındaki zat, şu aralar ne kazaları, ne de ölümleri düşünecek halde!

Zira Erol Beyimiz yaklaşmakta olan genel seçimlerden ötürü kendisine münhal bir mebusluk aramaktadır. Bulur bulmaz, verirler vermezler... Bahsi diğer.

Erol Beyimiz öyle büyük vaatlerle federasyon başkanı olmuştu ki, bırakın pistlerde kazaları bir an zannetmiştik ki Türkiye dünya ölçeğinde kayak merkezi olacak. Meğerse yanılmışız. Erol Beyimizin derdi siyaset...

Bari vekil seçilse de camia feraha erse...
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • Ahmet hoca 01 Ocak 1970 02:00

    Mehmet her zamanki gibi Kitabı`n ortasından konuştunuz ancak bunu anlayacak ya da anlatacak kişi sayısı oldukça az yine de kaleminize sağlık