Buhara' da son günümüzdü ve gezecek,görecek birkaç yer kalmıştı.
Önce, İsmail Samani türbesine gittik.
Türbe bir parkın içerisindeydi,yolumuzun üzerinde hediyelik eşya satan küçük dükkanlar vardı.
Buradaki tuvaletler Ruslardan kalmaydı,Çok berbattı ve kapıları yoktu
Kısa
bir yürüyüşten sonra olağan üstü işçiliğin yansıdığı İsmail Samani
türbesini gördük, bu sanat harikasını hayranlıkla seyrettik.
İsmail Samani Türbesi
9-10
.YY eseri olan bu türbe pişirilmiş tuğla ile orta asyada yapılan ilk
esermiş ve duvarlarının kalınlığı 2 m olup,temeline üzüm sirkesi ve
kamış külü atılmış,harcın içerisine ise deve sütü ile yumurta katılmış.
Türbede ahşap hiç kullanılmamış.
Taç
Mahal'in ilk prototipi olan bu türbe ,Cengiz Han ve Kızıl Ordu
dönemlerinde çok kötü günler yaşamasına rağmen bu gün tüm ihtişamıyla
ayakta duruyor.
Kubbeli Kare tarzındaki bu türbenin süslemeleri harikaydı.
Bu türbeden yaya olarak ayrılıp cadde üzerindeki Bolo Havuz camisine geldik.
Balo Havuz Cami
1713 yılında inşa edilen bu caminin son cemmat yeri 20 adet ahşap süun üzerinde duruyordu.
Olağan üstü süslemeleri olan bu sütunlar ile tavan işçiliği görülmeğe değer güzellikteydi.
Sütun ve Tavan Süslemeleri
Caminin bu kısmı 1917 yılında yapılmış.
Bolo
Havuz camisinin fazla yüksek olmayan bir minaresi vardı ve caminin
önünde oymacılık sanatını devam ettiren ustalar bulunuyordu.
Caddenin karşısında Ark kalesini gördük ve kalenin yanından geçtik.
Ark Kalesi
Ark kalesi M.Ö 4 yy yapılmış,duvarları 20 m yükseklikte ve 800 m. boyundaymış.
Buhara'nın idaresinin yapıldığı bu kale Ruslar tarfından bombalandığında çok zarar görmüş,kalenin % 75 virane olmuş.
Pay
Kalon külliyesine geldiğimizde,girişte kürk başlıklar satan mağazalar
vardı,gördüğümüz ilk dükkandan içeri girdik,Sait Hoca beğendiği bir
başlığı alarak ilk aışverişi yapmış oldu.
Geçirdiğim rahatsızlıktan sonra yemeklerden uzak durdum ve bol miktar su ile kola tükettim.
Bir türlü hararetim geçmiyordu,çarşı içerisinde bir bayanın sattığı yöresel bir içecek ilgimi çekti.
İsmi Mors olan bu doğal meşrubattan içtim,tadı hoş olan bu içecek beni biraz daha rahatlattı.
Kuyumcu dükkanlarınında bulunduğu bu çarşıdan ayrılıp 1514 yılında yapılmış olan Mescidi Kalan'a(En büyük cami) geldik.
1127
yılında yaptırılan külliyeden geri kalan 47 m yükseklikteki minareyi
ilgi ile izledik ve 288 kubbesi olan camiden içeri girdik.
Mescidi Kalan
Bu kubbeler sayesinde camide harika bir ses akustiği vardı.
Sait Hocanın mihrapta okuduklarını biz en az 100 m geride duyduk ve ses akustiğini bir nevi test ettik.
Bu camide 10 000 kişi namaz kılabiliyormuş,
Buhara da ziyaret ettiğimiz son yer Mir Arap Medresesi oldu.
114 odası olan bu medresede halen 100 öğrenci eğitim görüyordu ve içeride mezarlar bulunmaktaydı.
Bu mezarlardan birinin üzerinde küçük bir yükselti vardı ,rehberimiz bu mezarın hamile bir bayana ait olduğunu söyledi.
Şeybaniler hanedanı Ubeydullah Han ile hocası Şah Miri Arab'ın mezarlarıda bu külliyenin içerisindeydi.
Han'ın mezarı da saygıdan dolayı Hocasının ayak ucunda bulunmaktaydı.
Mir Arap medresesinden çıkınca "Tim" ismi verilen kapalı çarşıya gittik.
Kapalı çarşıda bir birinden güzel Özbek halıları satılıyordu ve içerideki halı tezgahlarında Özbek kızlar halı dokuyorlardı.
Çarşıdaki bir esnafın ikram ettiği kavundan yiyip,çay içtikten sonra buradan ayrılıp, büyük bir kapalı çarşıya daha gittik.
Bu çarşıda çok güzel halı,ipek kumaş ve hediyelik eşyalar vardı.
Kısa süren bir alış verişten sonra vakit öğle olmuştu.
Yemek için Nasrettin Hoca'nın heykelinin bulunduğu havuzlu parkın içindeki lokantayı seçmiştik.
Kafile et yemekleriyle karınlarını doyururlarken, ben; tedbiren yoğurt ve ekmekle idare ettim.
Namaz kılmak için burası şurası derken kaderin cilvesi Şah-i Nakşibendi Hazretlerinin bulunduğu külliyeye gelmiş olduk.
Namaz kılıp,Şah-ı Nakşibendi Hazretleri'ni bir kez daha ziyaret ettikten sonra havaalanına gitmek üzere yola koyulduk
Karşı şehrine (Nesef) girmeden, "Mucize" isimli bir lokantada mola verdik.
Lokanta oldukça gösterişliydi ama tuvalet sorunu burada da vardı.
Yüzlerce insanın yemek yediği bu yerde iki tane tuvalet vardı.
Rus'lardan kalma bu iki tuvaletin yine kapıları ve suyu yoktu.
Gelen soğuk etlerden yedikten sonra havaalanına geldik.
Rehberimiz Mansur Buhara ve şöforümüzle vedalaştıktan sonra havaalanına gittik.
Hava alanı oldukça küçüktü ve tuvalet sorunu burada da vardı.
Bavullar, yürüyen bant yerine hızmetliler tarafından taşınıyordu,namaz kılacak yer yoktu.
Bindiğimiz uçak 50 yolcu kapasiteliydi,kısa ve rahat bir yolculuktan sonra, gece 22 00 civarında Taşkent'e geldik.
Rehberimiz Enver bizi karşıladı ve Özbekistana geldiğimiz ilk gün Taşkent'te kaldığımız Lotto Hotel'e getirdi.
Sabah erken kalkmamız gerektiğinden hemen odalarımıza çekildik ve sabah 05.45' de Taşkent havaalanına gitmek üzere yola çıktık.
Havaalanında
üç defa pasaport kontrolünden ve ayakkabılarımızı çıkarıp X ray
cihazından geçip,yeni formları doldurup, eski formlarla beraber teslim
ettikten sonra bekleme salonuna ancak ulaşabildik.
Havaalanı küçük ve bakımsızdı.
Salı
günü,sabah 08.00 de THY ait uçağımıza binip, Maveraunnehr'in incileri,
Semerkant,Buhara,ve Taşkent'e ait güzel hatıralarla ve Şah-ı
Nakşibendi'yi,İmam Maturidi'yi,İmam Buhari'yi ziyaret etmenin
bahtiyarlığı içerisinde dünya incisi istanbul'a sağ salim geldik.