Yolculuk sırasında gördüğümüz üç tekerlekli traktörler çok ilginçti. Yol kenarlarındaki pamuk tarlaları ise göz kamaştırıyordu.
Buhara'ya doğru giderken, yolda pamuk toplamaya gidenleri taşıyan araç konvoylarına sıkça rastlıyorduk.
Özbekistanın en büyük şehirlerinden olan Nevai şehrine geldik. Altın ve kimya fabrikalarının bulunduğu bu şehrin havası oldukça kirliydi. Bundan dolayıda burada çalışanların maaşlarının yüksek olduğu söylendi. Güney Koreli yarırımcıların çok olduğu bu şehirde 900 000 kişi yaşamaktaymış.
Sadi Hoca, ünlü Nakşibendi şeyhi Abdulhalik Gücdavani Hazretlerinin türbesine gideceğimizi belirtip, Sait Hocadan; Gücdevani ile ilgili bilgi notlarını okumasını istedi.
Buhara yakınındaki Güjdevan ismindeki kasabada doğduğu için kendisine bu isim verilmiş.
Babası Malatya'dan orta Asya'ya göç etmiş bir fakihmiş.
Nakşibendi tarikatının silsilesinden olan Yusuf Hemedani ile tanışmış ve bu tarikatı öğrenmiş.
Nakşibendi'nin on bir tarikat kuralını getirmiş ve 1119 yılında Gücdevan da vefat etmiş.
�Abdulhalik Gücdevani Hz. Mezarı Bu bilgilendirmeden sonra Gücdevani Hazretlerinin. mezarının bulunduğu külliyeye geldik. Mezar, on adet ahşap direk üzerine oturtulmuş bir kubbenin altındaydı ve etrafı açıktı. Direklerdeki oymalar göz alıcıydı.
Sağda bir minare ve karşıda ise medrese bulunuyordu. Külliye büyük bir bahçenin içerisindeydi ve etraf oldukça temizdi. Bu Allah dostunun manevi makamından ayrıldıktan sonra yolumuza devam ettik. Sadi Hocanın bilgisi dahilinde Hoca Arif Mahitaban ve Hoca Mahmut'un mezarlarına ziyarette bulunduk.
Hoca Arif Mahitaban'ın mezarı dışardaydı ve üzerinde siyah bir örtü bulunuyordu.
Burasıda oldukça temiz ve bakımlıydı,ahşap işçiliğinin en güzel örnekleri burada da vardı. Bahçesinde su kuyusuda bulunan bu feyz dolu mekandan ayrılıp Hoca Mahmud'un bir kümbet içerisinde bulunan türbesini gördük.
Türbenin girişinde kemerli bir kapı vardı, bu kapıdan geçip ağaçlarla bezeli güzel bir bahçeden yürüyüp ,Hoca Mahmud'un türbesine geldik.
Mezarın üzeri yeşil bir çuha ile örtülüydü, burada dualarımızı ettikten sonra Sait Hocanın almış olduğu karpuzları bahçede bir güzel yiyip yorgunluğumuzu attık ve keyifle aracımıza binip yola koyulduk. İbni Sina'nın doğduğu Afşana köyünden geçip Ali Ramitani'nin türbesine geldik.
Nakşibendi silsilesinin 13 halkası olan bu Türk mutasavvıf "Azizan" ismi ile anılmaktadır. Helal rızık için dokumacılık yapan Ali Ramitani'nin diğer bir ünvanıda dokumacıların piri manasına gelen "Piri Nesac"dır Ali Ramitani'nin türbesinde üç mezar bulunuyordu.
Bu mekanda, üç mezarın varlığını ifade eden ve tepelerinde tuğ olan üç adet odun direk vardı.
Dualar okuduğumuz, üç mezardan biri Ali Ramitaniye diğer ikiside oğullarına aitdi
Bu güzel mekandan ayrıldıktan sonra Ali Ramitani'nin öğrencisi Hoca Muhammed Baba Samosy türbesine vardık.
Silsile-i Aliyyenin onüçüncü halkası olan Muhammed Baba Samosy Buhara'ya 6 km uzaklıkta Semmas köyünde doğmuş ve 1354 yılında bu köyde vefat etmiş ,tasavvuf dünyasının önemli şahsiyetlerindendir.
Tasavvuf ilmini, Ali Ramitaniden öğrenmiş, kendiside irşad makamına geçtikten sonra çok sayıda öğrenci yetiştirmiştir.
Baba Samasi'nin en ünlü talebeleri arasında Seyid Emir Külal Hazretleri ile Tasavvuf dünyamızın baş tacı, Şah-ı Nakşibend Behaüddin-i Buhari hazretleri gelmektedir.
�Muhammed Bâbâ Semmâsî
Külliye'ye girişte çok güzel bir bahçe vardı. Türbeye giden yolun sağ ve sol tarafı bir birinden güzel ağaçlar ve rengarenk çiçeklerle süslüydü. Ağaçların ortasında kalan büyükçe bir süs havuzundan geçtikten sonra gözümüze dikdörtgen şeklinde yapılmış bir yapı ilişti.
Anıt bir mezara benzeyen bu yapının içerisinde Baba Semmasi'nin mezarı bulunmaktaydı. Bu büyük velinin manevi makamında dualarımızı edip bahçede biraz dolaştıktan sonra aracımıza yöneldik.
Bu arada, kafilenin hanımları bahçeye bakan görevliden Reyhan tohumu almayı da ihmal etmediler.
�
Eşim Hülya Hanım, Reyhan tohumlarına kendini kaptırınca biraz geç kalmıştı. Bu arada, Özbek görevlinin bizim hanımın eline bir demet çiçek verdiğini görünce "Eyvah!adam bizim hanıma göz koydu" diyerek bir espiri yaptım.
Özbek görevli kafiledeki tüm hanımlara bir demet çiçek vererek bir jest yapmıştı, gezi boyunca bir başka bahçede de aynı nezaketle karşılaşınca bunun güzel bir gelenek olduğunu öğrenmiş olduk.