Özbekistan izlenimleri (Ana Yurttan ,Ata Yurt'a) Semerkant-Buhara 4-bölüm

Yolumuzun üzerindeYahudi mezarlığını,Efrasyap tepelerini ve Hızır camisini gördük. Kervancılar  Hızır camisinde namaz kıldıktan sonra şehre girerlermiş.

Bir müddet yol aldıktan sonra  Şahı-ı Zinde külliyesine geldik.

Külliye muhteşem mimarisi ile hepimiz büyüledi.

Eşsiz güzellikteki çinilerle süslenmiş taç kapıdan girdikte sonra ;merdivenlerle mezarların bulunduğu yere çıkmaya başladık.

Bu kapı Uluğ Bey tarafından yaptırılmış olup;Külliyenin bir kısmı Timur döneminden önce, bir kısmı ise 14-15 yy'da inşa edilmiş.

Külliye Efrasyap tepesine sırtını verdiği için epeyce bir merdiven çıktık.

Burada bizi en çok etkileyen sahabelerden Kusem Bin Abbas'ın türbesi oldu.

Sadi Hocanın, Kusem Bin Abbas'ın  "Görünüşü ve davranışları ile Efendimize benzediğini ifade eden hadisi şerifi okuması bizi ziyadesiyle etkiledi.

                                  

Külliye'de iki mescid ve bir medrese bulunuyordu,bazı mezarların isimleri bilinmediği için onların üzerinde "Nomalum Kıshı Maqbarası" yazılıydı. Kusem Bin Abbas'ın ziyaretinden sonra Amırzoda ve Tuğ'li Tekin mezarlarınıda ziyaret edip gönlümüzü arkada bırakıp bu müstesna yerden ayrıldık.

                                        

İlme büyük  önem veren Timur ,özellikle feth ettiği yerlerdeki önemli şahsiyetlerin mezarlarını ve değerli eserleri Semerkant'a getirmiş.

İşte bunlardan biri de ,Irak seferinden sonra getirdiği Danyal Peygamberin kemikleriymiş.

Timur ,Danyal Peygamberin kemiklerini bir at arabasıyla Semerkant'a getirmiş.

Şehrin girişinde ,Siyam ırmağının geçtiği yerde arabayı çeken at olduğu yerde kalmış ve daha ileri gitmemiş.

Yetkililer , Atın bu davranışını mezarın burada yapılması yönünde yorumlamışlar ve Danyal Peygamberin Türbesini buraya inşa etmişler.

Ziyaretimiz esnasında türbenin bulunduğu tepeye çıktığımızda son derece güzel bir manzara ile karşılaştık.

18 m uzunluğundaki Danyal Peygamberin mezarını görünce aklımıza Abdurrahman Gazi Hazretlerinin mezarı geldi.

Burası üç din için önemli olduğundan ziyaretçi sayısı bir hayli fazlaydı ve avluda Kur'an okunuyordu.

Aşağı inip, şifalı suyu olduğu söylenen çeşmeden kana kana içtikten sonra buradan güzel hatıralarla ayrıldık. 

Gezmiş olduğumuz ziyaret yerlerinde gördüğümüz bir hususda ,mezarların yanına para eşarp vs. konulmasıydı.

Emir Timur caddesinden geçip ,Rus semtine doğru yol alırken yine eşsiz güzellik sunan çınar ağaçlarını seyrettik ve yemek yiyeceğimiz lokantaya geldik.

Bu arada dükkan levhalarına bakarak Özbekcemizi ilerletmeyede gayret ediyorduk.

Önünden geçtiğimiz bir fotoğrafçı dükkanının levhasındaki "Suratxona" yazısı çok hoşumuza gitti, ve fotoğrafçıya ,"surathana" denildiğini öğrenmiş olduk.

Lokantada  nohutlu Özbek çorbası içtik ve lülekebap yedik.

Lokantadan çıkarken gördüğümüz  "Exit" levhasının yanına yazılı "Chıqısh" kelimeside çok sade bir ifadeydi.

WC'ye,"Hojatxona veya Tahoratxona" demeleri ise çok mantıklıydı.

Lokantadan sonra ,tarihi çınarların olduğu Ubeydullah Ahrar türbesine gittik.

Asırlık çınarlar, tarihin derinliklerinden bir şeyler anlatır gibiydiler,1728 tarihli çınar ise görülmeğe değerdi.

 Ubeydullah Ahrar,Silsile-i Aliyye'nin onsekizinci olarak gönüllerde taht kurmuş ,ünlü bir mutasavvıf olarak bilinmektedir.

1403 yılında Taşkent'de doğan Ubeydullah Ahrar 1490 senesinde Semerkant'da vefat etmiş ve buraya defn edilmiştir.

"Dervişlik;herkesin yükünü çekmek ve kimseye kendi yükünü çektirmemektir" ,diyen ve ömrü boyunca kimseden bir şey almayıp, hep ihsanda bulunan bu büyük şahsiyetin manevi huzurunda dualarımızı edip, ulu çınarlara son bir kez daha bakıp oradan ayrıldık

                         

Dünya tarihinin yazdığı en büyük devlet adamlarından biri olarak kabul edilen meşhur Timur Han'ın mezarına doğru giderken aramızda Ankara savaşı ve Yıldırm Beyazıt ile igili konuları konuştuk.

İçimde,Timur'a karşı  biraz negatif duygularım olsada, bu büyük devlet adamının İslam dinine hizmetlerinden,ilme olan tutkunluğundan ve alimlere olan saygısından dolayı kendisine büyük hayranlık duymaktayım.

1336 yılında Türkistan'ın Keş şehrinde doğan Timur,burada  kendisine mezar yaptırmış ama kaderin cilvesi kendi yaptırdığı mezara gömülmek  nasip olmamış.

1405 yılında Çin seferine giderken 69 yaşında ölünce ,naaşı 1402 yılında Semerkant'da  torunu için yaptırdığı  türbeye getirilip defn edilmiş.

Timur,bu türbede oğullarıyla ve hocası ile birlikte yatmaktadır ve türbe Gür-i Emir olarak bilinmektedir.

Türbenin girişindeki çinilerle süslü Taç kapı ,Timurun şanına yakışır güzellikteydi ve görenleri etkiliyordu.

                

İçeri girdiğimiz zaman  yan yana dizilmiş mezarların ortasındaki yeşim taşından yapılmış lahit Emir Timur'a aitti.

Timur'un baş ucundaki büyük bir mezar vardı, o mezar da hocası Seyyit Bereke'ye aitmiş.

Timurun ve oğullarının mezarlarının bulunduğu yerin üzerindeki kubbe tam bir sanat harikasıydı ve tarifi imkansız bir işçilik kendini gösteriyordu.

                        

Aile kabristanı denilebilecek bu külliyede iki hükümdar ve şehzadelerin mezarları bulunmaktaydı.

Muhammed Sultan Mirza ve kardeşi Pir Muhammed Mirza,Timur'un oğullarından Celaleddin Miran Şah,Şah-Ruh Mirza ile onun oğlu Uluğ beğ'in mezarları bu külliyenin içerisindeydi.

Uluğ Bey'in elbisesi ile mezara gömüldüğü rivayet edilmektedir.

Semekant'ı başkent yapıp, burayı yeniden imar eden ve sanat eserleriyle süsleyen Timur ilime ve alimlere verdiği önemle de Semerkant'ı, İpek yolunun en gözde merkezi haline getirmiştir.

Geçen yıl ziyaret ettiğimiz Yes'deki Hoca Ahmet Yesevi Hazretlerinin kabri üstündeki türbeyide Timurun yaptırdığını öğrenmiştik. 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.